Son 10 yılın
en önemli pazarlama
ve piyasa alanlarından
biride KENTSEL DÖNÜŞÜM adı
altında tüm restorasyon, geliştirerek kazandırma, özgün motifleri
koruma gibi mimari terminolojileri bırakarak,
yeni zorunlu tahliye dalgaları
yaratarak, inşaat sektöründe yeni pazarlar
yaratılmasıdır. Kentsel dönüşümü
10-15 katlı, yeşili
olmayan binaları satma olarak
algılayan ve mevcut
süreci, barınma hakkı
bağlamında hiç düşünmeden zorunluluk haline dönüştüren
bir neoliberal tüketim
anlayışı ile karşı
karşıyayız. Hiç bir toplumsal
uzlaşma aranmadan gecekonduda
yaşayanları işgalci olarak
algılayarak, kültürel öğeler
yok sayılarak yaratılan
bir dönüşümdür aslında. YaşanaN durum
yerel bir sorun değildir. Yaşanan Küreselleşmenin insana
bakışı ile ilgilidir.
Bakın
Samsun’da bu dönüşüme
nasıl katılmıştır. Hangi toplumsal
uzlaşı boyutunda? Hangi ekonomik
uzlaşı boyutunda? Haber aynen
şöyledi. Diğerleri gibi.
Sulukule, Edirne, Armutlu diğerleri
gibi:
‘’Samsun'un 200 Evler Mahallesi'nde yaşamını
sürdüren Roman vatandaşlara, büyükşehir belediyesince yapılan konut tahsisinin
ardından eski evlerin yıkımı olaylı başladı. Yeni konutların faiz oranlarını
ödemeyeceklerini belirten Romanlar, mahalleyi boşaltmak istemedi. Romanlar,
mahalleye gelen askerlere tezahüratta bulundu, askerlere karşı koymayacaklarını
dile getirdi. Büyükşehir Belediyesi, Roman vatandaşlara TOKİ işbirliğiyle yeni
konut yapımı çalışmasını Canik ilçesi 200 Evler Mahallesi'nin arka kısmında 264
konut olarak tamamladı. Roman vatandaşlarla yeni konutlar için 28 bin 100 YTL
ana para bedelli, 15 yıl ödemeli anlaşma sağlandı. Ana paraya yıllık memur
maaşı oranında artış yapılacağı gibi nedenlerden dolayı toplam ödenecek paranın
60 bin YTL'yi bulacağını belirten Romanlar, faiz oranlarıyla ilgili kendilerine
bilgi verilmediği, yüksek faiz oranlarını ödeyecek durumlarının olmadığını
belirterek, evleri boşaltmak istemedi’’
Bu
neoliberal politikaların nasıl
bir evrensel anlayışı
olduğunu Avrupa Roman Hakları Merkezi(Macaristan), Helsinki Yurttaşlar
Derneği, Ulaşılabilir Yaşam derneği, Sulukule Roman Kültürünü
Geliştirme Ve Dayanışma
Derneği, Edirne Roman Kültürünü
Geliştirme Derneğinin ortak metin
Olarak Başbakana göNderdiği
mektubu okuyarak anlamak gerekiyor. 9
sayfalık mektubu kısaltarak
sunuyorum:
Saygıdeğer Başbakan Erdoğan,
Bizler, aşağıda imzası olan kuruluşlar, İstanbul’da
ve Türkiye’nin başka yerlerinde yüzlerce Roman ailesini derinden etkileyen,
şehir yenilemesi ve rehabilitasyon projelerinden kaynaklanan yeni zorunlu
tahliyeler dalgasıyla ilgili kaygılarımızı ifade etmek için size yazıyoruz.
Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC), Romanlara karşı ırkçılıkla ve Romanların
insan haklarının çiğnenmesi ile mücadele etmeyi amaçlayan uluslararası ölçekte,
kamu çıkarına faaliyet gösteren bir hukuk kuruluşudur. Helsinki Yurttaşlar
Derneği, Türkiye ile komşu ülkelerde barışçıl siyasi diyalogu,
demokratikleşmeyi, toplumsal süreçlere sivil katılımı ve insan haklarını
ilerletmek ve "daha geniş bir Avrupa"nın sivil tabanda
yaygınlaştırılması için çalışmaktadır. Ulaşılabilir Yaşam Derneği (UYD),
Türkiye’deki dezavantajlı toplulukları destekleyerek onların toplumsal ve
ekonomik haklarına daha ileri düzeyde erişmelerini güvence altına almayı
amaçlamaktadır. Sulukule Roman Kültürü Derneği, Türkiye’deki Romanlara karşı
önyargı ve ayrımcılıkla mücadele etmek ve Romanlar ile diğer topluluklar
arasında hoşgörüye dayanan ilişkiler geliştirmek amacını taşıyan bir Roman
sivil toplum kuruluşudur.
İstanbul’un çeşitli mahallelerinde çok sayıda Roman
vatandaş ile birlikte süregelen denetim çalışmalarımızın yanı sıra birtakım
saha araştırma çalışmaları sonucunda, Romanların zorunlu tahliyelerinin,
Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasaları uyarınca yükümlülüklerinin açık
bir ihlali olduğunu belirtmek durumundayız. Gerçekleri saptama çalışmalarımız
sonucunda, zorunlu tahliyeler nedeniyle, aralarında çocukların da bulunduğu çok
sayıda Romanın, şu anda evsiz olduğunu ve temel haklarından mahrum
bırakıldığını saptamış bulunmaktayız.
Zorunlu tahliyeler uygulaması, Türkiye
Cumhuriyeti’nin uluslararası yasalar nezdinde üstlendiği bir dizi yükümlülüğü
ihlal etmektedir. Bunlardan en önemlisi Türkiye’nin kabul etmiş olduğu
Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’dir (ICESCR). Bu
Sözleşme’nin 11. Maddesinin 1. fıkrasında “Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler
herkesin, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma
hakkını tanır. Bu standart; yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama
koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir. Taraf Devletler bu
hakkın gerçekleştirilmesini sağlamak için, kendi serbest iradelerine dayalı
uluslararası işbirliğinin esas olduğunu kabul ederek, uygun tedbirleri
alırlar” denmektedir.
Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel
Haklar Komitesi (CESCR), yeterli barınma hakkı (yukarıda belirtildiği gibi,
mülkiyetin yasalar temelinde güvence altına alınması konusu da dâhil olmak
üzere) ile zorunlu tahliyeler arasındaki ilişkiyi ele aldığı 7. Numaralı Genel
Tavsiye’sinde, “zorunlu tahliyelerin Sözleşme’nin gerekliliklerini prima facie
ihlal ettiğini” belirtmektedir. 7.
Numaralı Genel Tavsiye’nin 3. Paragrafında zorunlu tahliyeler “kişilerin,
ailelerin ve/veya toplulukların; uygun yasal veya diğer koruma biçimleri
olmaksızın veya bunların uygulanması imkânı olmaksızın, yaşadıkları evlerden
ve/veya topraklardan kendi rızalarına rağmen çıkarılmaları” olarak
tanımlanmaktadır. Nihayet 7. Numaralı Genel Tavsiye’nin 16. Paragrafında Komite
şunu ifade etmektedir: “Tahliyeler sonucunda bireyler evsiz kalmamalı veya
başka insan haklarının ihlal edileceği bir durumda bırakılmamalıdır. Söz konusu
durumdan etkilenenlerin kendilerini koruma imkanı olmadığında, Devlet Tarafı,
elindeki kaynakları azami düzeyde kullanarak durumun gerektirdiği şekilde
yeterli alternatif barınma imkanı sağlanması, başka bir yere yerleştirme veya
verimli toprağa erişim imkanı sağlanması gibi tüm gerekli önlemlerin alınmasını
güvence altına almalıdır.”
Bunlara ek olarak CESCR, savunmasız bireylerin veya
grupların, başka kesimlerin yanı sıra, etnik ve diğer azınlıkların özel olarak
korunması gerektiğini; çünkü bu bireylerin ve grupların, zorunlu tahliye
uygulamalarına genellikle oransız olarak yüksek düzeyde maruz kaldığını
vurgulamıştır.
CESCR zorunlu tahliyelerle ilgili olarak bir dizi
usule dair koruma önlemi tavsiye etmiştir. Bunlar arasında şunlar da mevcuttur:
“(a) Durumdan etkilenen kişilere etkin bir şekilde danışılması; (b) Durumdan
etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliye tarihinden önce, yeterli ve makul bir
mühlet verilmesi; (c) Durumdan etkilenen tüm kişilere, öngörülen tahliyelerle
ilgili makul süre içerisinde bilgi verilmesi ve geçerli olduğu durumlarda, söz
konusu arazinin ya da meskenlerin hangi alternatif amaç için kullanılacağı
hakkında bilgi verilmesi; (d) Özellikle grup halinde insanlar söz konusu olduğu
durumlarda, tahliyenin gerçekleştirilmesi sırasında hükümet yetkililerinin veya
temsilcilerinin hazır bulunması; (e) Tahliye eylemini yerine getiren tüm
kişilerin kimliklerinin usulüne uygun şekilde, tam olarak açıklanması;
Kentsel dönüşüm sürecinde
sosyolojik ve psikolojik
bilgiyi insan temelli
bir düzlemde ele almak
zorundayız. Her şeyin dönüştüğü
ve reforme edildiği
bu tarihi dönemde
-17 yy. Avrupa
reform kelimesini
kirletmeyerek ve dönüşen
sağlığı ve reformları
göz önüne getirerek -Yıkılan 200 evlerin
bulunduğu mevki neye
dönüşecek acaba?
/Cem ŞAHAN
31 Temmuz 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder