Irmağın Kıyısındaki Köy Bengü, Bafra'nın en uzak ve
bilinen en eski köylerinden biriydi. Kızılırmak kenarında, ova diye
adlandırılan merkezi, 7 parça yaylasıyla aynı zamanda en büyük köyü. Bizim çocukluğumuzda
elektrik yok, ulaşım willys jeep'lerle temin ediliyor. Hayat o kadar sıradan ve
yavaş geçerdi ki o zamanlar... Zamanın durduğu yerdi adeta... Köyün mutad
yaşantısı dışındaki tek değişiklik, köye yeni gelen öğretmen.
Uzak köy olduğu için çok sık öğretmen değişir ve
genelde de yeni mezun olanlar tayin edilirdi. Tabi köyde; misafir ağırlanan
evlerden oluşumuzdan dolayı yeni gelen öğretmen ilk biz de misafir olurdu. Daha
gelir gelmez hoş beşten sonra çantasında ne tür kitap olduğunu sorardım. Ve alır
iştahla, soluksuz okurdum sonra...
Henry Charier'in Kelebek romanını, Devlet Ana'yı,
Gorki'nin Ana'sını hep o öğretmenlerden okudum. Tabi öğretmenin siyasi görüşüne
göre kitaplar olurdu. Benim için hiç fark etmiyordu o zamanlar. Aslında şimdi
geriye bakıp düşünüyorum da, ileriki yaşlarda savrulduğumuz kamplardan dolayı
fikri yapılarımıza da bloklar koymuştuk. İyi ki okumuşum her tür kitap diyorum.
Daha sonra babamın dini kitapları.. Amal-i İslam... Hatta Osmanlıca Kamus...
Samsun İmam-Hatip Okuluna başladığımda deryaya
düşen dere balığına döndüm. Samsun Halk Kütüphanesine pazar sabahı oturur,
kapanana kadar 4-5 kitap okuduğumu bilirim. Okul kütüphane memuru ismini
unuttum, kartoteksin bitti diye bana kitap vermemişti. 16 kitaplık kartoteks
yaparsan, Evliya Çelebi'nin 8 ciltlik seyahatnamesi zaten yarısını dolduruyor. Dayanır
mı bir hafta kartoteks..
Marksiz'min temel kitaplarından sayılan Pulitzer'in
Felsefeye Giriş'ini 16 yaşımda tütün dizerken okumuş, bir defter dolusu da
reddiye yazmışım... Ha şimdi bazıları der ki.. Orhan Bey'in kitabı çoktur... Hiç
kitabım yok..! Neden mi.. 1997'ler de battım. 1 yıl çalışmadım üstüne üstlük...
Beyazıtta İslam Eserleri Müzesi arkasında açık eski
kitap alıp satanlar vardı o yıllarda. 10 kitap alır gider, 5 kitap alır takas
yapardım. 3 gün sonra onları götürür yerine 2-3 kitap alırdm.. Böyle böyle
evdeki ansiklopedilere kadar bitirdim... Hatta orada samimi olduğum bir satıcı
abi vardı. Adını unuttum bir Rus yazara ait Gece ve Melek diye 1600 sayfalık
bir romanı salı günü almış, çarşamba günü vermiştim... Adam inanmamış beni
imtihan etmişti...
Kitap okumak biraz rahatsızlıktır.. Abdülkadir
Gölpınarlı'nın bir kış günü sahafta gördüğü bir kitaba parası yetmez,
ayağındaki çizmeleri satıp alır. Buna benzer olayı yaşamışımdır. Cebimde ki
minibüs parasını verip, eve kadar yayan gelmişliğim çoktur.. Ha bu arada
anamdan yediğim maşaları saymıyorum bile...
Ama bugün okumayan, araştırmayan ama bunun yanında
ukalalıktan da asla vaz geçmeyen zamane insanımızı gördükçe de, kendi adıma
seviniyorum. Biraz da tavizsizliğim veya kırıcılığım bu yüzden... Mesela.. Abla
mütedeyyin, halim selim face de paylaşım yapıyor. Charles Bukowski'den... Ah
bir kitabını eline alıp okusa ablam Bukowski'yi.. Daha 1. sayfada yüzü kızarıp
atacak... Gibi işte...
Adam hem kel hem fodul... Çocuklarınıza bir şekilde
kitap okuma alışkanlığını kazandırın.... Gerçi olmayana nasıl verirsiniz
bilemem de.. Bu yazıyı niye yazdım diyeceklere... Sıkıldım... Bugün farklı
olsun bari dedim... İyi pazarlar...
/Orhan Baylan
24 Nisan 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder