24 Nisan 2016 Pazar

Öylesine Yazdım...

Irmağın Kıyısındaki Köy Bengü, Bafra'nın en uzak ve bilinen en eski köylerinden biriydi. Kızılırmak kenarında, ova diye adlandırılan merkezi, 7 parça yaylasıyla aynı zamanda en büyük köyü. Bizim çocukluğumuzda elektrik yok, ulaşım willys jeep'lerle temin ediliyor. Hayat o kadar sıradan ve yavaş geçerdi ki o zamanlar... Zamanın durduğu yerdi adeta... Köyün mutad yaşantısı dışındaki tek değişiklik, köye yeni gelen öğretmen.

Uzak köy olduğu için çok sık öğretmen değişir ve genelde de yeni mezun olanlar tayin edilirdi. Tabi köyde; misafir ağırlanan evlerden oluşumuzdan dolayı yeni gelen öğretmen ilk biz de misafir olurdu. Daha gelir gelmez hoş beşten sonra çantasında ne tür kitap olduğunu sorardım. Ve alır iştahla, soluksuz okurdum sonra...

Henry Charier'in Kelebek romanını, Devlet Ana'yı, Gorki'nin Ana'sını hep o öğretmenlerden okudum. Tabi öğretmenin siyasi görüşüne göre kitaplar olurdu. Benim için hiç fark etmiyordu o zamanlar. Aslında şimdi geriye bakıp düşünüyorum da, ileriki yaşlarda savrulduğumuz kamplardan dolayı fikri yapılarımıza da bloklar koymuştuk. İyi ki okumuşum her tür kitap diyorum. Daha sonra babamın dini kitapları.. Amal-i İslam... Hatta Osmanlıca Kamus...

Samsun İmam-Hatip Okuluna başladığımda deryaya düşen dere balığına döndüm. Samsun Halk Kütüphanesine pazar sabahı oturur, kapanana kadar 4-5 kitap okuduğumu bilirim. Okul kütüphane memuru ismini unuttum, kartoteksin bitti diye bana kitap vermemişti. 16 kitaplık kartoteks yaparsan, Evliya Çelebi'nin 8 ciltlik seyahatnamesi zaten yarısını dolduruyor. Dayanır mı bir hafta kartoteks..

Marksiz'min temel kitaplarından sayılan Pulitzer'in Felsefeye Giriş'ini 16 yaşımda tütün dizerken okumuş, bir defter dolusu da reddiye yazmışım... Ha şimdi bazıları der ki.. Orhan Bey'in kitabı çoktur... Hiç kitabım yok..! Neden mi.. 1997'ler de battım. 1 yıl çalışmadım üstüne üstlük...

Beyazıtta İslam Eserleri Müzesi arkasında açık eski kitap alıp satanlar vardı o yıllarda. 10 kitap alır gider, 5 kitap alır takas yapardım. 3 gün sonra onları götürür yerine 2-3 kitap alırdm.. Böyle böyle evdeki ansiklopedilere kadar bitirdim... Hatta orada samimi olduğum bir satıcı abi vardı. Adını unuttum bir Rus yazara ait Gece ve Melek diye 1600 sayfalık bir romanı salı günü almış, çarşamba günü vermiştim... Adam inanmamış beni imtihan etmişti...

Kitap okumak biraz rahatsızlıktır.. Abdülkadir Gölpınarlı'nın bir kış günü sahafta gördüğü bir kitaba parası yetmez, ayağındaki çizmeleri satıp alır. Buna benzer olayı yaşamışımdır. Cebimde ki minibüs parasını verip, eve kadar yayan gelmişliğim çoktur.. Ha bu arada anamdan yediğim maşaları saymıyorum bile...

Ama bugün okumayan, araştırmayan ama bunun yanında ukalalıktan da asla vaz geçmeyen zamane insanımızı gördükçe de, kendi adıma seviniyorum. Biraz da tavizsizliğim veya kırıcılığım bu yüzden... Mesela.. Abla mütedeyyin, halim selim face de paylaşım yapıyor. Charles Bukowski'den... Ah bir kitabını eline alıp okusa ablam Bukowski'yi.. Daha 1. sayfada yüzü kızarıp atacak... Gibi işte...

Adam hem kel hem fodul... Çocuklarınıza bir şekilde kitap okuma alışkanlığını kazandırın.... Gerçi olmayana nasıl verirsiniz bilemem de.. Bu yazıyı niye yazdım diyeceklere... Sıkıldım... Bugün farklı olsun bari dedim... İyi pazarlar...

/Orhan Baylan
24 Nisan 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder