Eski çağlardan buyana birçok topluluk Doğu
Karadeniz bölgesine yağma ya da sığınma amacıyla gelip yerleşmiştir. Yeni gelen
topluluklar öncekilere üstünlük sağladıklarında zorunlu nüfus hareketlerine
neden olmuş, yerli halk kendilerini güvende hissedebilecekleri, yüksek dağlık
veya derin vadilere çekilmek suretiyle varlıklarını devam ettirebilmiştir.
Kaçmaya zaman bulamayan kitleler veya yeni iskân alanı bulamayanlar büyük
oranda asimile edilmişler, yeni gelen güçlü halka kaynaşarak daha da
güçlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Romanın bölgeye hâkim olmasıyla yeni
yerleşmeler ve nüfus içten veya dıştan gelen kavimlerin göç hareketleri sonucu
değil İmparatorluğun uyguladığı doğu sınırlarını emniyet altına alma
politikalarına göre şekillenmeye başlamıştır. Bir yandan Roma'nın hâkimiyetini
sağlamak için sürdürülen askeri harekât ile diğer yandan doğudan İran ve
Karadeniz'in kuzeyindeki Got ve Hun gibi kavimlerin akınlarından korunmasına
yönelik faaliyetler bölgenin nüfus yapısında değişikliklere, asırlar boyu süren
çekişme alanı içinde olması ise tahribatlara neden olmuş, Roma ile İran'ın
asırlar süren rekabetiyle bölgedeki istikrar tamamen kaybolmuştur. Bu gün Doğu
Karadeniz bölgesindeki birbirini takip eden çok sayıda ki garnizon kale o
günlerin hatırası olarak bugüne şahitlik etmektedir.
Doğu Karadeniz'in eski halklarıyla ilgili en eski
bilgileri Karyalı Skylax, Arrianus, Heredot, Strabon ve Ksenophon’dan
öğrenebilmekteyiz. Bölge halkı ve sosyal yaşamları ile ilgili verdikleri
bilgilerde hemen tüm seyyahlarca abartıya kaçıldığı muhakkaktır. Karyalı Skylax
Yunan denizcisi ve coğrafyacısı olup Pers hükümdarı I.dara tarafından İndus
nehrinin bir kısmını keşfetmekle görevlendirilmiş, adını taşıyan Periplus' u
(deniz seyahati) MÖ.508 de kaleme almıştır. Flavinus Arrianus (M.S. 95–175)
Yunan tarihçi ve filozof olup Roma imparatoru Hadrianus tarafından Kapadokya
valiliğine atanmış, Karadeniz sahilleri hakkında bilgi veren ve bir bölümü
imparatora yazdığı raporlardan oluşan Periplus'u kaleme almıştır. Ksenophon
Atinalı filozof ve tarihçi olup Anabasis (Sefer) adlı eseri, Heredot kendi
adıyla anılan tarih kitabını, Amasyalı Strabon Anadolu Coğrafyasını kaleme
alarak bölgenin tanıtılması konusunda ki temel kaynakları oluşturmuşlardır.
Skylax'a göre Rize çevresinde batıda Bechireler, Çayeli
bölgesinden doğuya, Pazar bölgesi ve Furtuna deresine kadar olan bölgede
Ekekheirieler, Ardeşen, Arhavi, Hopa bölgesinde Byzerler ve Byzerlerin doğusunda,
Batum bölgesinde de Kolkhlar oturmaktaydı.
Bechire bölgesinde Bechire limanı ve Bechire şehri
(Rize) vardı. Ekekheirielerin bölgesinde ise Pazar bölgesinde Odeinus ve Limne
şehri vardı. Odeinus’a adını veren Odena halkı Kafkas menşeli idi. Skylax
Bechirelerin batısında oturan halkı Macrokephalesler olarak tanımlamaktadır ki
bu halk Ksenpohon'un Makronlarıdır. Trabzon’un Macrokephaleslerin bölgesinde
bir şehir olduğundan bahisle bunların batısındaki halkı Mossynoikler olarak bildirmektedir.
Skylax’tan bir asır sonra Ksenophon 'un Trabzon civarında oturan halkı Kolkhlar
olarak adlandırması nüfus hareketlerini ve halkların kaynaşmasını göstermesi
açısından önemlidir. Skylax’ın Mossynoikler 'in memleketini Zephiros limanı ile
Giresun /Ares adasının bulunduğu bölge olarak tanımlar.
Bölge hakkında bilgi veren bir diğer Periplus'da
MS.131–132 yıllarına tarihlenen Arrianus Periplus’udur. Arrianus Solaklı
deresinin doğusundan Furtuna deresine kadar olan bölgenin Machelonlar ve
Henoikler tarafından iskân edildiğini belirtir. Bölgenin batısında Machelonlar,
doğusunda ise birçok aşiretten meydana gelen Henoikler bulunmaktadır.
Henoiklerin doğusunda Zydritler ve onların kuzeyinde Lazlar bulunuyordu.
Henoiklerin arkasında Hazar denizi sahillerine kadar olan bölgede oturan halkın
at eti ile beslendiğini bildirmektedir.
Ksenophon ( MÖ.430–355 ),Anabasis (Sefer) adlı
eserinde Pers İmparatorluğunun Batı Anadolu Valisi Kyros’un, babası II.
Dara’nın ölümünden sonra tahta çıkan kardeşi II. Atrakserkes’e isyan ederek bir
ordu toplayıp M.Ö. 401 de Sardes'ten yola çıkarak Anadolu'yu geçip Babil
yakınlarındaki Kunaksa'da Pers İmparatorluk ordusuna yenilmesi ve Kyros'un
öldürülmesinden sonra başıboş kalan On bin kadar Helen paralı askerin
ülkelerine dönüş hikâyesini anlatmaktadır.
Kunaksa yenilgisinden sonra ülkelerine dönmek üzere
yola çıkan Helen askerlerinin komutanları yolda öldürüldüğü için aralarında
seçtikleri komutanlarla birlikte orduyu yöneten Ksenophon kayda aldığı İran
Seferi notlarında ordunun başından geçen önemli olayların yanı sıra geçtiği
bölgelerde yaşayan halklar konusunda da bilgi vermektedir.
Ksenophon Bayburt Ovasında İskitlerin memleketine
girerek, şehri yağmadan kurtardığı için yöneticisinin çok akıllı olduğunu ifade
ettiği Gymnias'a ulaştıklarını ve buranın rastladığı ilk şehir olduğunu bildirir.
Yönetici onlara verdiği kılavuzla beş günde denizi görebilecekleri yere
götüreceklerini söyleyerek kısa sürede kendi topraklarından çıkmalarını sağlamıştır.
İskit Kılavuz yolu uzatarak orduyu Soğanlı dağlarına çıkarmış, bu dağların
tepeleri ve kuzey yamaçlarında yaşayan düşmanlarının yaşadığı bölgeden
geçirtmek suretiyle köylerini yağmalatmıştır. Denizin görüldüğü Thekes (Madur)
dağına ulaştıktan sonra ertesi gün İskitlerin memleketini Makronların
memleketinden ayıran ırmağa (Karadere) ulaşılmıştır. Eski Çağın ünlü
coğrafyacısı Amasyalı Strabon (MÖ.64-MS 21) Geographica adlı eserinde
Trabzon'un üst tarafında doğudan batıya doğru Moskhia dağları, Skydises/İskit
dağı Samsun bölgesine kadar uzanan Paryados dağlarından bahseder. İskit dağı
Maçka'nın güneydoğusunda yükselen Kolat dağlarıdır.
Demirkapı köyünün güneyindeki Homeze yaylası yolu
üzerinde yer alan Tekneler mevkiindeki kalıntılar o günlerden günümüze ulaşan
yerleşme izleri olarak değerlendirilebilir. Devasal blok taşlar, firizler,
çokgen formda yontulmuş sütunlarla geniş bir alana yayılmış olan kalıntılar
yoğun ve kontrolsüz bitki dokusu altında kalmış olup bir bölümü hala görülebilmektedir.
Geniş ve düzgün bir hat çizen ve zamanında oldukça işlek bir ticari kervan yolu
olduğu gözlenen yol üzerindeki devasal yerleşmenin detaylı incelemeler sonucu
adının da ortaya çıkabileceği ifade edilebilir. Yazıları yosunlar ve yağışlar
nedeniyle silinme aşamasına gelmiş taşların incelenmesi neticesi yerleşmenin ve
dolayısı ile kuruluş ve yıkılışı arasındaki tarihsel süreçte ortaya çıkacaktır.
Büyük blok taşların harç kullanılmadan birbirine geçirilmek suretiyle
birleştirildiği, taş boyutlarının ise oldukça büyük olmalarından korunaklı bir
kent-köy ortamı sağladığı anlaşılmaktadır. Taşların altında kalan yerleşmeye
ait seramik vb. buluntuların ele geçmemesi yaşananlar ve bölge halkının
kültür-sanatı hakkında daha detaylı bir bilgi edinmeyi engellemektedir.
Tekneler mevkiinde yer alıp sahil-iç bölgeler arası
ticaret ağının önemli bir güzergâhında olup zengin bir yerleşme olduğu şüphe
götürmeyen kentin Ksenophon ve ordusunun yağma hedefi içinde kalması kaçınılmazdır.
Ksenophon ve On Binlerin geçiş yolunun bölge halkı tarafından Homeze yaylasına
ve Yusuf Eline gidişte hala kullanılmakta olan bu yol olması muhtemeldir.
Heredot Pers imparatorluğunun 19.satraplık
bölgesindeki halklar arsında saydığı Moskhiler'i MÖ.480 de Yunanistan üzerine
sefere çıkan Pers imparatoru Kserkes'in ordusunda bölgenin diğer halklarıyla birlikte,
ağaçtan yapılmış başlıklar, kalkan ve ucu sivri saplı mızraklarla donatılmış
olarak bulunduklarını kaydetmektedir. Ksenophon'un bu halktan söz etmemesinin
nedeni halkların isimlerinin anıldıkları adlarla değil kendi koydukları isimlerle
anılması ya da Ksenophon'un geçtiği bölgelerde bu halkla karşılaşılmaması
olabilir. Strabon'un yukarı Kolkhis bölgesindeki Moskhia dağlarından
bahsetmesinden hareket ederek onları Doğu Karadeniz dağlarının güneyi ve
Bayburt'un doğusuna düşen bölgenin halkı olarak tanımlayabiliriz.
Strabon, MÖ.400 de bu bölgeden geçen Ksenophon'un
Mosynekler dediği halkın Heptakomentler olduğunu bildirir. Strabon Trabzon'un
güneydoğusunda Heptakomentler tarafından işgal edilmiş Moskhia dağları, bu
dağlarla birleşen İskit dağı ve Trabzon'un batısından Samsun'a kadar uzanan
bölgeyi meydana getiren Paryadros dağlarında yaşayan insanların tamamıyla vahşi
fakat Heptakomentlerin daha da kötü olduğunu ifade etmektedir. Mossyn denilen
ahşap kulelerde yaşayan bu insanlar daha eski devirlerde Mosynekler olarak adlandırılmıştır.
Vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşarlar, kulelerinden atlayarak yolculara saldırırlar.
Heptakomentler Romalı komutan Pompeidus'un ordusu dağlık ülkeden geçerken ağaç
sürgünlerinden elde edilen deli balı kâselerle yol üzerine bırakmışlar ve
askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince onlara saldırarak üç Roma
bölüğünü yok etmişlerdir. Bölgenin Anzer balı ününü hala korumaktadır. Strabon
Roma birliklerin hangi yolu izlerken saldırıya uğradığı konusunda bilgi vermez ancak
olay Pompeidus’un Kırım’a geçen Pontos Kralı VI. Mithridates’i (MÖ.121–63)
yakalamak için yaptığı takip esnasında gerçekleşmiş olabilir. Birliklerin
bölgeden geçiş yolu hakkında net bilgi olmayıp Ovit Dağı geçidi
araştırmacılarca kabul görmekle birlikte Demirkapı köyü,Tekneler mevkiindeki
kervan yolunun bu geçişe sahne olan mevki olma ihtimali kuvvetlidir.Geniş bir
alana yayılan kent kalıntısı bölgede büyük olayların yaşandığının
habercisidir.Bu gün Erzurum karayolu olarak kullanılan ve Demir Kapı Köyüne
uzak mesafede olmayan Ovit geçidi adını bölgede yaygın olan Arı'dan
almıştır.Coğrafyada çok sayıda yabani arı petekleri olması Arı Dağı anlamındaki
Ovit Dağı adının kullanılmasına neden olmuştur.Heptakomentlerin Romalı
askerleri saf dışı etmek için yolların üzerine bıraktıkları balın ilk çağlarda
bölgede doğal olarak bulunan,1960'lı yıllara kadar yaygın olarak tarımı yapılan
ve tarih boyunca bölgedeki tekstil sanayini temelini teşkil etmiş olan kendir
bitkisinden arılarca alınan polenlerle yapılan balın bal tutmasına yol açtığı
bilinmektedir.Strabon'un verdiği bilgiler ışığında Heptakomentlerin Trabzon'un
doğusunda,Rize'nin güneyinde kalan Moskhia dağları üzerinde bugün İkizdere
bölgesinde yaşadıklarını söylenebilir.Bölge de bakır,demir ve mermer yatakları
olup önceden işletildikleri bilinir ayrıca termal maden suyu yatakları da
mevcuttur.
Dağlık Doğu Karadeniz yerleşmelerinin tarıma
elverişli olmayan derin vadileri, sık ormanları, sayısı bir hayli fazla olan dereleri,
bol yağışı ve dik yamaçları nedeniyle insan yaşamını zorlaştırıcı birçok unsuru
bir arada bulundurur. Bu nedenle sık sık yağmacı ve sığınmacıların baskılarına
maruz kalır. Nüfus hareketi barış-savaş-ekonomik etkenler doğrultusunda
süreklilik gösterir. Otokton olarak kabul edilebilecek grupların kültürlerinde
paralellik görülür ve bu kültürün köklü bir geçmişe sahip olduğu Dikkaya
Kalkolitik-Tunç? Demir çağı yerleşmeleri ve Hisarcık köyü Kale-i Bala
çevresindeki Tunç-Demir Çağı arkeolojik verileriyle desteklenmektedir. Adlarına
genellikle M.Ö.6.yüzyıl kaynaklarından itibaren gördüğümüz kavimlerin
yaşamlarındaki benzerlikler nedeniyle hem isim hem de yayılım alanları
konusunda çelişkiler ortaya çıkmaktadır. Bu çelişkiler antik çağ yazarlarının da
dikkatinden kaçmamıştır ve bunu en açık ifade eden de Coğrafyacı Strabon'dur.
Amasya'lı Antik Çağ Yazarı Strabon eski yazar ve seyyahların bölge halklarına
kendilerini andıkları isimlerden başka isimler vermesini ''bu isimler
Hellanikos ve Heredotos ve Eudeksos tarafından bize zorla kabul ettirilmiş '' şeklinde
açıklamaktadır. Ksenophon Giresun'un batısında yaşayan halkı ağaçtan yapılmış
evlerde oturdukları için Mossynoik olarak tanımlarken kendisi Rize'nin güneyine
düşen dağlarda yaşayan halkın ahşap evlerde oturdukları içi eskiden Mossynoik
olarak adlandırılan halk olduğunu düşünmüştür ve hala Karadeniz halkı
çoğunlukla iklim ve bitki örtüsüyle ilişkili olarak ahşap evlerde oturmaktadır.
Karadeniz bölgesi ahşap evleri, ahşap sergenleri ve ahşap Camileriyle hala
Sanat Tarihinin en özgün örneklerinin yaşandığı ve yaşatıldığı bölge olarak
önceliğini korumaktadır. İlkçağ yazarlarının bölgenin coğrafi şartlarından
ötürü bölgeyi ve yaşayan halkları yakından tanımaları mümkün olmadığından
duyumlarla yapılan aktarımlara da yer verdikleri düşünülebilir. Trabzon'un
güneydoğusunda yer alan Moskhia dağlarının üzerinde yaşayan bu halka verilen
Heptakomentler adı ''Yedi köylüler '' anlamında olup Demir Kapı köyünde tespit
edilen yerleşme bu yedi köyden birisi olabilir. Çünkü Demir Kapıya yakın
mesafedeki İkizdere ilçesinin bulunduğu bölgenin Osmanlı kayıtlarında da Yedi
köyler anlamına gelen Kuray-i seba olarak anıldığı bilinmektedir.
Karadeniz'de Heptokomentler dışında Makronlar, Kolklar,
Driller, Mossynoikler, Khalybler,
Tibarenler bulunmaktadır.
Makronlardan Ksenophon, Heredot, Skylax ve Strabon
bahseder. Pers imparatorluğunun 19.satraplık bölgesinde yaşadıkları ve vergi
ödedikleri bilinir. Heredot Makronların sünnet olma adetlerinden bahseder. Heredot
MÖ.480 de Pers kralı Kserkes komutasındaki Yunanistan seferine çıkan İran
ordusunda bulunan birlikler arasında Makron askerlerini de sayar. Bu seferden
80 yıl sonra (M.Ö.401) Ksenophon Makronlar ülkesine girerken sağ tarafda (polut
dağı) dik yamaç, solda ise aşılması gereken sınır ırmağından ve Makronlarla
Helenler arasında mızrak alınıp verilmesiyle sağlanan antlaşma ile onları
Kolkhların sınırına kadar götürmelerinden bahseder. Strabon ise Trabzon
dağlarında yaşayan Sanni-Tzan-Canların eskiçağlarda Makronlar adıyla anılan
halk olduğundan bahseder. Makronlar Of-Yomra arası sahil ve vadilerde yaşamış
olup doğuda sınırları İyidere' ye kadar uzanmaktadır. Hayvancılık ve tarımla uğraştıkları,
yün ya da kıldan yapma elbiseler giydikleri, örme kalkan ve mızraklarla
silahlandıkları ve ticaret yaptıkları bilinmektedir.
M.Ö.8. yüzyılda Urartu kaynaklarında Kolheti
devletinden bahsedilmektedir. Heredot MÖ.488 de Perslerin Yunan ve İskit seferi
sırasında Pers müttefikleri arasında Kolkhlardan bahsetmektedir. Ksenophon
MÖ.400 lerde geçtiği Trabzon ve çevresinden bahsederken buraların Kolkhların
memleketi olduğunu bildirmektedir ve Trabzon yakınında 30 gün konaklayan On
Binlerin 30 gün boyunca Kolkların memleketini yağmaladıklarından bahseder.
Yunanlılardan çok önce ticaret amacıyla Karadeniz’e gelen Ak Denizli tacirlerden
Fenikelilerin Kolkhis'lilerden kırmızı boya, kurşun, kehribar, balık, el
sanatları ürünleri aldıkları MÖ.7.yy.dan sonra Kolheti kültürünün İskit
kültürüyle etkileşime girdiği arkeolojik verilerdeki paralelliklerden anlaşılmaktadır.
Kendir bitkisinden elde ettikleri keten kumaş ve bezlerle eski çağların önemli
tekstilcilerinden oldukları bilinmektedir. Bu gün hala değerini koruyan Rize
Bezi ve Samsun İkiztepe höyüğündeki tunç çağının çok sayıdaki dokuma tezgâhı
atölyesi Karadeniz dokumacılığının dünü ve bugünü konusuna ışık tutacak yeterli
metaya sahiptir.
Heredot, Kolkların Mısırlılar ve Ethiopialılar gibi
sünnet olduklarını belirterek yaşayış ve dillerindeki benzerlikten yola çıkarak
Mısır kökenli olduklarını söyler. Ağaçtan yapılmış başlıklar, tabaklanmamış
deriden yapılmış kalkan, kısa mızrak, eğri kılıç ile donanmış olarak Kserkes'in
ordusunda Yunanistan seferine katılmışlardır.19.satraplık bölgesi halkları ile
birlikte Pers imparatorluğuna vergi ödemektedirler. Arrianus Of nehrinin
Kolkların memleketi ile Tzanlar /Sanniler/Canların memleketi arasında sınır
teşkil ettiğini yazar. Arrianus’un periplosunda Of-Solaklı deresinin doğusunda
kalan toprakların Kolkların ülkesi olarak belirtmesi, MÖ.400 de Trabzon'a
ulaşan Ksenophon'un ise Trabzon ve Giresun'u Kolkların memleketi olarak
tanımlaması aradan geçen beş asır içinde Kolkların doğuya doğru çekilmek
zorunda kaldığını göstermektedir.
Roma imparatorluğunun Kapadokya valisi Arrianus
''Ksenophon'un çok savaşçı ve Trabzon'luların düşmanı diye tabir ettiği Driller
bence Tzannilerdir '' demektedir. Silahlarla donatılmış yerlerde yaşıyorlar ve
kralsız bir halk olarak Romalılara haraç veriyorlar. Driller, Canlar ve
Makronlar aynı topluluk olabilir. Doğu sınırları İyidere'ye kadar uzanmaktadır.
Dağlık, yolsuz bölgede yaşayan Diriller On binlerle savaşırlar ve bölgenin en
savaşçı halkıdırlar. Savaşçılar örme kalkan, mızrak. Dizlikler, Paphlagonya
tolgaları kullanmaktadırlar. Roma ve Bizans dönemi kaynaklarında da Driller
Trabzon'un güneyindeki dağlarda yaşayan ve Trabzonlulara amansız düşman bir
halk olarak geçer.
Mossyn denilen ağaçtan yapılmış ev ve kulübelere
oturdukları için Mossynoikler olarak adlandırılan halk Giresun’un batısındaki
topraklarda yaşıyorlardı. Krallıkla yönetilen bu halk doğu-batı olarak iye
bölünmüş olup birbirlerine düşmandırlar. Heredot’a göre 19.Pers satraplık
bölgesinde olup Yunanistan seferine katılmışlardı. Ksenophonun verdiği bilgiye göre
Balıkçıdırlar. Müstahkem mevkilerle korunan 10–12 k.m. mesafe aralığıyla
şehirleri vardı. Eski kaynaklarda madencilikle ünlü oldukları belirtilen
Khalyblerin Mossynoiklerin uyruğunda olduğundan bahsedilir. Bakır, sarı, pirinç
gibi madenleri işlemektedirler.
Heredot İran - Yunan savaşlarında İran tarafında
sefere katılan Khalyblerin savaşçılarının öküz köselesinden yapılma kalkanlar
ve kurt avlamakta kullanılan çeşitten ikişer mızrak taşıdıklarından bahseder.
Başlarını pirinçten metal tolgalar korumaktadır ve tolganın üzerine de yine
pirinçten öküz boynuzları takıp, kulaklarına şerit bağlar sardıkları yine
Heredot tarafından bildirilmektedir. Ksenophon Anabasis'de Giresun ve Ordu
arasındaki dağlık bölgede yaşayıp Mossynoiklere bağlı olan Khalybler’in demir
madenciliğinde ilerlediklerinden bahseder. Savaş kuşamlarıyla On Binlerin
dönüşünde Helenleri uğraştırdıkları da anlaşılmaktadır. Ksenophon Zırhları
ketendendi ve karınlarına kadar iniyordu. Zırhlarının etekleri sıkı bükülmüş
iplerden yapılmıştı. Dizlik ve tulga taşıyorlardı. Kemerlerinde hemen hemen
lakonia kılıçları büyüklüğünde bir harp bıçağı sokulu idi. Düşmanları
kendilerini görebilirse türkü söylüyorlar ve dans ediyorlardı. On beş kol
uzunluğunda ve tek uçlu birer mızrakları vardı. Kasabalarında bekliyorlardı ve
Helenler geçince hemen arkalarına düşüyor, boyuna dövüşüyorlardı. Müstahkem
yerlerde oturuyorlardı. İç kesimlerde demirciyken sahile yakın yerlerde çelik
yaparak bunu Yunanlılara da öğreten Khalybler'dir diye bildirmektedir.
Yunanlılara demir-çelik işleme sanatını öğreten Khalybler İskit veya onlardan
önce bölgeye gelmiş Kimmer boylarından olabilir. Demircilik ve çelikle uğraşmaları
Orta Asya Ata yadigârı madenciliğimiz ve maden sanatımızı, savaş türküleri
söylemeleri ise Mehteri hatırlatmakta olan Khalybler' le ilgili kapsamlı
araştırma yapılması faydalı olacaktır.
Heredot'un, Pers imparatorluğunun 19.satraplık
bölgesinde yaşayıp Yunanistan seferine katıldıklarını belirttiği Tibarenler
daha sonra Amasya-Kastamonu-Sinop bölgesinde kurulmuş olan Pontos devletine
katılacak, Anadolu'yu Roma işgaline karşı ayaklandıran Pontos kralı Mithridates?
Romalı Pompedius mücadelesinde Roma ordusunu epeyce uğraştıracaktır.
Kunaksa yenilgisinden dönerken bölgeden geçen Helen
paralı askerlerinden oluşan On Binlerin Makronların, Kolkhların ve
Mossynoiklerin ülkesinden geçerken tercümanlar vasıtasıyla anlaşmalarından
Helen kolonistlerin dillerinin ve dinlerinin henüz yayılmadığı anlaşılmaktadır.
Roma döneminde sınır güvenliği sağlama amaçlı iskân politikası ve takip eden
yıllarda bölgede Hiristiyanlığın yayılarak Yunancanın Bizans'ın resmi dili
haline gelmesi, henüz Müslüman olmamış Kuman Türklerinin askeri desteğiyle
Trabzon'da devlet kuran Komnenos hanedanının faaliyetleri bölge otokton
halkları üzerinde süreklilik gösteren bir baskı oluşturmuştur. Kilisenin
getirdiği din ve mahalli etkili dil Rumlaşma-Romalılaşma sürecini hızlandırmış,
otokton halklar zaman içinde kendi dil ve kültüründen uzaklaşıp asimile olarak
öz kimliklerini yitirmiştir.
*Emine
YILMAZ-Müze Araştırmacısı – SAMSUN 2010
( Yazı Rize Müze Müdürü iken - Kasım 2007 de hazırlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder