“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son
balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak” diye
bitiyordu önceki gün Kuş Cenneti’nde basın mensuplarına yapılan sunum. Bir
kızılderili atasözüydü bu. Topraklarını silah zoruyla ellerinden alan beyazlara
bir isyan ama aynı zamanda bir uyarıydı bu. Ne yazık ki beyaz adam Kızılderili
bilgenin uyarılarına kulağını tıkamayı, gözlerini kapamayı tercih etti.
Kuş Cenneti ya da bir başka adıyla Kızılırmak Deltası
bu coğrafyanın insanlarına Allah’ın bir lütfu. “Bereketli Topraklar Üstünde”
bir başka âlem. Dünyada bilinen kuş türlerinden yüzlercesinin ya daimi mekânı
ya da göç yolundaki konaklama istasyonu. Ama aynı zamanda sadece orada yaşayan
onlarca kuşun da ana vatanı.
Düne kadar avcıların insafına ya da insafsızlığına
terkedilmiş bu alanlar artık devletin ve Samsun Büyükşehir Belediye’sinin
koruması altında. Jandarma giriş çıkışları tutmuş, Büyükşehir Belediyesi tüm
alanı kameralarla 24 saat gözlüyor. Artık ne bir kaçak avcının girmesi ne de
bir sorumsuzun kendi tutacağı birkaç kilo balık uğruna bir koca sazlığı ateşe
vermesi ve sazlıktaki binlerce, on binlerce canlıyı öldürmesi söz konusu değil.
Tabiat insanın koruması altında üretiyor ve kendini zenginleştiriyor. Yarınlar
bugünlerden daha fazla güzelliğe ve zenginliğe gebe bu topraklarda.
Önceki gün Büyükşehir Belediyesi’nin organizasyonu
ve Başkan Yusuf Ziya Yılmaz’ın rehberliğinde elli kadar meslektaşımızla gezdik
Kızılırmak Deltası’nı. Ondokuz Mayıs’tan girdik Bafra’dan çıktık. O alanı
gezerken Hayali’nin “Ol mahiler ki derya içredirler deryayı bilmezler” dizesi
geldi aklıma ve hem üzüldüm hem utandım kendi coğrafyamıza ve güzelliklerimize
bu kadar yabancı kalışımızdan.
İnsanlar gezilecek görülecek güzelliklere hasret,
topraklar ise kendisini görüp keyif alacak ziyaretçilere. Bir de emekle ve de
bilgiyle kendisini yoğuracak, güzelliklerine güzellikler katacak hizmet ehline.
Gördüğümü net söylemek durumundayım: Kızılırmak Deltası aradığı hizmet ve
himmet ehlini Yusuf Bey’in şahsında bulmuş görünüyor.
Mutlaka gidilmeli, görülmeli ve gösterilmeli,
anlatılmalı. Hem ulaşımı kolay hem de gidildiğinde görülecek çok şey ve
oturulacak, yenilecek içilecek, kısacası keyifli bir gün geçirilecek mekânlar
da var.
Bir de her kuşun ve her mekânın ayrı bir hikâyesi; ama leyleklerin hikâyesi başlı başına bir fasıl. Beş leyleğin sırtına çipler takılmış, gün gün izleniyorlar. İkisi Mersin civarında elektrik tellerine takılıp kalmış, üçü Afrika’ya ulaşmayı başarmış. Şimdi büyük bir merakla 2017’i Mart’ındaki dönüşleri bekleniyor onların ve diğer leyleklerin. Belli bir bölgede kümelenmiş onlarca ağacın her birinde üç dört yuva. Her yıl aynı yuvaya geliş, onarıp yerleşme ve yavrulama süreci. Yavruların doğdukları yuvayı içgüdüyle buluşlarındaki olağanüstülük harika bir hikayenin, muhteşem bir belgeselin tüm unsurlarını taşıyor bünyesinde.
Bir de her kuşun ve her mekânın ayrı bir hikâyesi; ama leyleklerin hikâyesi başlı başına bir fasıl. Beş leyleğin sırtına çipler takılmış, gün gün izleniyorlar. İkisi Mersin civarında elektrik tellerine takılıp kalmış, üçü Afrika’ya ulaşmayı başarmış. Şimdi büyük bir merakla 2017’i Mart’ındaki dönüşleri bekleniyor onların ve diğer leyleklerin. Belli bir bölgede kümelenmiş onlarca ağacın her birinde üç dört yuva. Her yıl aynı yuvaya geliş, onarıp yerleşme ve yavrulama süreci. Yavruların doğdukları yuvayı içgüdüyle buluşlarındaki olağanüstülük harika bir hikayenin, muhteşem bir belgeselin tüm unsurlarını taşıyor bünyesinde.
Güzel şeyler oluyor Kızılırmak Delta’sında.
Görülmeyi değer….
/Osman Kara
02 Eylül 2016
https://www.facebook.com/osmankara55/posts/1053452261430823
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder