Böyle diyor Ali Çömez, bundan bir süre önceki bir
sohbetimizde. “Yazar İstanbul’dan çıkar, Ankara’dan çıkar, Samsun’dan çıkmaz!” Ali,
bir çağdaş seyyah, bir seyyah-ı fakir. Bu kentte doğmuş, ekmeğini bu kentin, bu
ülkenin çok uzaklarında İskandinav ülkelerinde taştan çıkarmış. Ama sadece
ekmek için çalışmakla kalmamış, fırsat buldukça da “Seyahat Ya Resul Allah”
diyen ecdadının izinde eski kıtayı bir baştan bir başa dolaşmış. Kah bir
uçakta, kah bir otomobilin direksiyonunda ya da yolcu koltuğunda, kah bir
motorda, kah bisiklette ama daha çok da yayan yapıldak. Özellikle de Türk
dünyasını.
Bir tespit ya da bir kabulleniş değil Ali’nin
sözleri, bir isyan, bir ihmale, görmezden gelmeye, küçümsemeye ama daha çok da
kendi değerinin farkında olmayışa isyan. Öyle olmasa itiraz edeceğim
“Samsun’dan yazar çıkmazsa Akın Üner’i, Mehmet Yılmaz’ı, Harun Çelik’i nereye
koyacağız” diyeceğim de demiyorum. Hem öyle değil hem de o isyan dolu
seslenişte asıl kastını biliyorum.
Sadece, bu üçü mü? Hayır, sadece üç değil bir
çırpıda dokuz on yazar sayarım bu kentte. Kimileri daha çok genç yaşta
olgunlukta bir hayli mesafe kat etmiş kimileri de olma yolunda bir büyük cehdin
sahibi. Onları da tek teker yazmak lazım, yazacağım da. Atalarımız “marifet
iltifata tabidir” demiş. İltifat fakiri bir toplum içinde açan sanat
çiçekleridir onlar ve bu sebeple daha bir önemlidirler.
Dokusunda sağlam bir sanat geleneği var bu kentin.
Gerek Türk Halk Musikisi ve gerekse Türk Sanat Musikisi alanında hakkı teslim
edilmiş onca şöhretin yanında bir de kıymeti yeterince bilinememiş kıymetler
var. Şöhretlerin adını yazmayacağım ama kıymeti bilinmeyen ve de hakkı teslim
edilmeyenlerden ikisinin adını yazmadan edemeyeceğim: Sazda Çetin Bahadır,
seste Metin Solmaz, bu kent için bir gurur ama bu ülke için iki büyük kayıptır.
Şiir mayası da hepimize gurur verecek kadar sağlam bu kentin. Bu kent “âşıklar
kentidir” desek yeridir. Bu satırları okuyan Karslılar ya da Erzurumlular
anında “ağır ol” derler ama biz “âşıklar kenti” derken sadece saz ve söz ehlini
değil aynı zamanda gönül ehlini de kastetmekteyiz.
Merhum Âşık Kemal Bülbül’ün yolunda giden saz ve
gönül ustalarını da unutmamak gerek. Unutmuyorum da ama dediğim gibi her birini
ayrı ayrı yazmak lazım ve kısmet olursa da yazacağım. Bu o insanlara karlı
dağdan kar bağışlamak değil onlara karşı çok geç kalmış bir borcun ifasıdır.
Ben şimdilik bu fasıldan da Âşık Obalı namıyla maruf Mustafa Bilir’in adını
zikredip geçeceğim.
Sevgili Ali Çömez de biliyor bu kentin sanat
mayasının ve hamurunun kalitesini. Sorun maya ve hamurda değil, sorun galiba
fırında ve müşteride. Müşterisi olmayan malı kim pazara çıkarta ki! Ya da daha
kibar bir ifadeyle “marifete hak ettiği iltifatı” çekinmeden, erinmeden
verebilecek toplumsal anlayışta. Samsun bunu da aşacaktır. Gelişmeler bana o
yönde de umutlar veriyor.
/Osman KARA
15.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder