Öyle kentin ruhunu yansıtan geleneksel mimarimizin
bir sembolü filan değildi Konak Sineması! (ki ne kentimizin bir ruhu ne de
geleneksel mimarimizden bir eser yok zaten artık Şehr-i Samsun'da!) Ama onca
neslin yaşamının bir parçası ve o manada kentin ruhunu yansıtmasa da ruhunu
taşıyan bir sembolü idi! Elle tutulamayan, gözle görülemeyen ama sanki bütün
bir kenti sarıp sarmalayan, her bir zerresine nüfuz eden, adeta kentle bir
bütün olan ruhun sembolü bir isim. Konak Sineması!
Öyle şimdikiler gibi kalabalıklar içinde birbirine
yabancılaşan ruhsuz günümüz insanına yaraşır, hani neredeyse cebinize sığan
küçüklükte değildi eskiden sinemalar. Ailecek çoluk çocuk gidilen, ev halinin
dışına çıkılıp sosyalleşilen, en yakın arkadaşınızdan en uzak akrabanıza dek
pek çok tanışınızı görebildiğiniz koca salonlar, tek olduğundan da çok
önemsenen eğlence merkezleriydi eskiden sinemalar. "Bu hafta hangi film
var?" sorusu daha haftanın başında müdavimlere sorulur, olmadı afişlere
bakılıp akşam haberleşilir, biletler önceden alınır ve daha haftanın başında
sonunun programı yapılırdı. Günü, saati gelince de giyinip kuşanılıp vaktinden
önce, öyle şimdiki gibi insanların üstüne çıka çıka, ayaklarına, dizlerine basa
basa değil, edebince adabınca, ışıkların sönmesini koltuklarda bekleyecek bir
zamanda kurulunurdu koltuklara...
6 matinesi meşhurdu Konak Sineması'nın.
Hatırlıyorum annem kuaföre gider, saçlarını yaptırır, babamla kol kola giderdi
o tek gösterimli seanslara. Çocuk kesinlikle yasaktı ama kardeşlerime göre
yaşım daha müsait olduğundan arada bir ben de tadardım o lüksü! Mahallemizde
(hem annemin akrabası da olan) İsmet teyzemiz vardı. Kocasının sinemayla arası
pek olmadığından mıdır nedir, mahallenin kızlarını toplar toplar tutardı
Konak'ın yolunu. Cumartesi'leri saat 2'ye sözümüz hep Konak'laydı. Saat 2'de
iki film üst üste! Gazozlar, (doğrusu mısır var mıydı pek hatırlamıyorum ama
sinema salonlarının olmazsa olmazı gazozdu)
öyle film seyrederken değil, film arasında
içilirdi. Koltuklara bacaklarını uzatmak, çıt çıt çekirdek yemek, evinin
salonunda, mutfağındaymışsın gibi pervasızca oturup konuşmak yasaktı.
Teşrifatçılar belirli aralıklarla el fenerini gezdiriverirlerdi sinemanın
içinde. Duvarda asılı olan o koca tabeladaki "Kabuklu Yemiş Yemek
Yasaktır" yazısı belki de en haklı, en yerinde yasaktı...
Cumartesileri saat 2'ye sözleştiğimiz,
koltuklarında nice filmin peşine takılıp nice hayallere daldığımız,
kahkahalarımızla duvarlarını çınlatıp, gözyaşlarımızla hüznümüzü bıraktığımız
Konak Sineması, sözleşip buluştuğumuz bir tasdikli buluşma noktasıydı da aynı
zamanda. Mecidiye'ye alışverişe mi gideceğiz, bir doktor randevusu mu var ya da
meydandan otobüse binip Matasyon'a mı rota? "Konak'ın önünde
buluşalım", "Konak'ın önünden al beni"... Sonraki zamanlarda protestonuz
mu var, basına bir şey mi açıklayacaksınız ya da küçük çaplı bir eylem, bir
gösteri? Kolluk kuvvetlerinin bile bildiği, tanıdığı, uygun gördüğü yer,
Konak!... Ve son 4 yıldır Samsun Haber Hattı'nı tarif edip adres verirken bizim
başvurduğumuz yol: Konak'ın karşısı! Çünkü Konak, bütün bir kenti sarıp
sarmalayan, her bir zerresine nüfuz eden, adeta kentle bir bütün olan ruhun
sembolü bir isim!
Küresel kültürün kentlerde yükselmesine daha fazla
direnemedi, dün kapandı Konak Sineması. Kim bilir yerine ne yapılacak? Şehirlerin
onları yönetenlerin ruhunu taşıdığı savından yola çıkarsak muhtemelen bir AVM
yapılır. Yeşil alanları yok edilen Samsun uzun zamandır nefes alamadığı için
acı çekiyor zaten. Ama galiba artık biz belli yaşın üstündekiler de yavaş yavaş
nefes alamıyor ve acı çekiyoruz bu şehirde.
Ataol Behramoğlu'nun dediği gibi;
Uzaklaşan seslerini dinliyorum,
Uzaklaşan seslerini hayatımın...
xxx
Kim bilir, belki de vakit gitme vakti...
/İlknur YAMAK
07.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder