Hiç kimse kusura bakmasın gazetecilik söz konusu
olduğunda ne benim ne de Şenol'un (Çakır) tevazumuz yoktur. Bir kere ben
-alaylıktan yetişmenin de bir yol olduğunu kabul ederek-mesleğe okulunu
bitirerek başlamış biriyim. Yani dört yıl hem de Türkiye'nin bu konuda çok iyi
akademisyenlerinden ve meslekten isimlerinden ders alarak Gazetecilik okudum ve
diploma aldım. Sonrasında da 12 yıl Dünya Ekonomi-Politika Gazetesi ile Doğan
Haber Ajansı'nda (eski adıyla Hürriyet Haber Ajansı) çalışıp bugüne kadar da
başka hiçbir iş yapmamış bir gazeteciyim.
Şenol Çakır'a gelince, basında bir zoru başarıp tam
32 sene aynı kurumda, Doğan Haber Ajansı'nda (eski adı Hürriyet Haber Ajansı)
çalışmış, 2 yıl Güneydoğu'da (Kuzey Irak'a geçerek) gazetecilik yapmış,
Başbakan dahil Türkiye'nin pek çok şehrinde sayısız siyasi lider takip etmiş,
pek çok sıcak haber kovalamış, savaş muhabirliği hariç bir gazetecinin takip
etmesi gereken aklınıza gelebilecek her olayda bulunup haber yapmış, Reuters
Ajansı dahil basının önde gelen kurum ve kuruluşlarının seminerlerine,
kurslarına, televizyonculuk eğitimlerine katılıp başarı sertifikaları almış,
yaptığı özel haberleriyle tanınmış, kendi kurumundan defalarca ödül alıp
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yılın gazetecisi seçilmiş, sürekli sarı
basın kartı sahibi bir gazeteci.
Mutlaka bizim de eksiklerimiz, hatalarımız
olmuştur; sonuçta insanız ama her halükarda biz meslekte bayağı iyi iki isimiz.
Şehrimizde özellikle ulusal basından gelen, özellikle bizim nesilden başka
birkaç isim daha var. Ama Samsun'da basının sorunları tartışılırken bizim
haberimiz olmadı. O başka birkaç ismin haberi oldu mu bilmiyorum ama bizim
olmadı.
Doğrusu bunu enteresan buluyorum. Ve egosunu alt
eden ama mesleğe saygısını sürdüren iki isim olarak açıkça da soruyorum.
Özellikle de OMÜ İletişim Fakültesi'nin dekanına. Öğrencilerinizin mesleki
tecrübelerden yararlanması için şehirde meslekten gelen isimleri seçerken daha
özenli davranmanız, isimleri siz seçmediyseniz, "Bu şehirde kimler
var?" diye araştırmanız gerekmez mi? Ulusal basında da çalışan, sayısız
deneyim yaşayan, mesleki tecrübesi fazla gazetecilerin öğrencilerinize neler
katabileceğini bilmiyor musunuz? Yoksa siz gazeteciliği mi bilmiyorsunuz? (OMÜ
İletişim Fakültesi açılırken, açıldığında kişisel çıkar gözetmeksizin her türlü
desteği verebileceğimizi fakülte idarecilerine söylemiştik)
Gazetecilik zor iştir. Öyle bir şehrin herhangi bir
müdürünün, bir sivil toplum örgütü, bir belediye başkanının basın açıklamasını
yazarak, emniyetten, valilikten gelen bültenleri haberleştirerek, iftar
yemeklerine gidip "o vardı, şu vardı" diyerek, bir futbol, bir
basketbol takımının kadrosunu yazarak yapılmıyor bu meslek. Hele hele yerel bir
gazetede, çoğu zaman da sütun doldurmak için köşe tutup edebiyat yapmakla ya da
bir fotoğraf makinesini omzuna asmakla hiç yapılmıyor bu meslek. Püf noktaları
var, disiplini var, akla hayale gelmeyen zorlukları var, herkese eşit mesafede
kalabilmenin, istihbarat almanın, haber kaynağını korumanın, ağzını sıkı tutup
güvenilir olmanın, gazeteciliği polislikle, reklamcılıkla karıştırmamanın,
insan hayatlarıyla oynamamanın...daha da önemlisi haber yazmanın kuralları,
incelikleri var... 5N 1K'sı var... tüfek icat oldu mertlik bozuldu misali bir
türlü yasal zemine oturtulamayan interneti var... velhasıl var da var...
E basının sorunlarını tartışıp çözüm yolları
ararken de doğal olarak bunları yakından bilen isimlerle bu işi yapmak gibi bir
gereklilik var...
Ha siz olayı küçük çapta düşünmek, yerel çerçevede
ele almak, bununla yetinmek, "10 Ocak'ta bir basın paneli yapıldı mı
yapıldı; katıldık mı katıldık" demek istiyorsanız o başka. Tercih meselesi
ama ben "iletişim" okuyup da
gazeteci olmak isteyen o çocuklara üzülüyorum. Mesleği dinledikleri, gördükleri
kadarıyla sanırlarsa fena... yoksa bize ne?
Çıtayı yükseltmek için deve kuşu gibi kumda olan
başları biraz kaldırıp etrafa bakmak lazım. Egolara yenik düşmeyelim...
/İlknur YAMAK
10.01.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder