Önceki gün Samsun Valiliği Basın Müdürlüğünden bir
elektronik posta (e mail) geldi. ‘Basın Toplantısı’ ön yazısıyla gelen e
postada, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın, Samsun’daki yatırımcı
kuruluşların temsilcileriyle valilik binasında bir toplantı yapacağı
bildiriliyordu. Muhabirlikten gelme bir gazeteci heyecanıyla, eşimi aile
dostlarımız Aynur Özcan ve Ayten Sevinç’in bir trafik kazasında yitirdiği
kardeşleri Nilgün Eken’in cenaze töreninde bırakarak, o toplantıya gittim. Haber
kutsaldır çünkü bize öyle öğretildi.
Samsun’a ne yatırım yapıldı? Ne kadarı tamamlandı? Nerelerde
eksik var? Nasıl yaptırıldı? Kimlere yaptırıldı? Kaç para harcandı?
Bunları dinleyecek, merak ettiklerimi sizin adınıza
sorup öğrenecektim. Salona gittiğimde toplantı henüz başlamamıştı, Bakan ve
Vali de henüz gelmemişti. Herkes yerini almış, kimin nerede oturacağı da
belirlenmiş, olması gerektiği gibi sandalyelerin arkasına katılımcıların
isimleri yazılmış. Gazetecilere ise bir köşede iki, bilemedin üç sandalye
ayrılmış. Oraya gelmemiz ve soru sormamız istenmemiş gibi gazeteciler bir
kenara itilmişlerdi. Bu görüntü gücüme gitti. Bunu kendime yapılmış bir hakaret
olarak da almam. ‘’Samsun Basını bir köşeye atılmışsa, işi bitmiştir. Samsun’da
basına ihtiyaç duyulmuyor’’ diyerek, toplantı yerini terk ettim, Bakan da Vali
de bunu görmediler ama tavrım ne Bakan’a, ne vali’ye ne de o katılımcılaradır.
O manzaranın oluşmasında hiç birinin doğrudan dahli
yoktur ama bu durumdan herkes kadar Bakan da, Vali de sorumludur. Sebep, sonuç
ilişkisi yani. Toplantı başlamadan oradan ayrıldım ama zaten görüntü alındıktan
sonra arkadaşlarımızı da salondan çıkarmışlar. Basın konu mankeni gibi kullanılmış
bir anlamda. Kalsaydım zaten buna da tepki gösterirdim. Bizim için haber o
fotoğraftan ibaret değildir. Toplantıda kimlerin olduğu ile ilgilenmeyiz, orada
nelerin konuşulduğu önemlidir.
Çağırılı olduğumuz ‘Basın Toplantısından’ kapı
dışarı edildikten sonra Valilik Basın Bürosu, toplantıyla ilgili haberi
gazetelere servis etmiş. Haberdeki bilgiler, valiliğin verdiği kadarıyla
sınırlıdır.
Ey Okur ! Gazeteci dışarıya çıkarılıyorsa bil ki,
orada konuşulanları duyman istenmiyor. Bir yerde kamu yatırımı varsa, orada
kamunun parası harcanıyor demektir. Bizim paramız yani. Kim harcıyor, nasıl
harcıyor, bunu bilmeyeceğiz de neyi bileceğiz. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler
Gününün arifesinde dün o salonda oluşan manzara aslında, son yıllarda basına
yönelik genel tavrın dışa vurumdur. Samsunspor teknik direktörü bile
başarısızlığının bütün sorumluluğunu Samsun basınının sırtına yüklemedi mi?
Herkesi suçlarken, çuvaldızı biraz da kendimize
batıralım. Kusurun büyüğü bizde aslında! Cemiyet yöneticileri, Samsun’u idare
edenlerle ters düşmemek adına meslek mensuplarının haklarını korumaktan
uzaklaşmış. Örgütlü olmanın erdemlerini anlatıyoruz ama biz örgütlenemiyoruz. Hal
böyle olunca da, dün, teknik direktör istedi diye gazetecinin kulübe girmesi
yasaklanır, bugün de valilikte bir köşeye atılır. Tıpkı dün yaptığım gibi,
bireysel yapılan protestoları da kimse duymaz. Olan da sana olur ‘Ey Okur’. Dün
merak ettiklerimi soramadım, cevabını da almadığım için, Samsun’da neler
yapıldığını ve daha doğrusu nasıl yapıldığına dair bilgileri vermek yerine,
bugün bunları yazmak durumunda kalıyorum. Bunun için özür dilerim ama şunu
sormak isterim. Kim kaybediyor…?
/Ragıp GÖKER
07.01.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder