Sakın “Bu nasıl başlık, hiç Samsun’u sevmeyen
Samsunlu olur mu” demeyiniz. Olur, hem de bal gibi olur. O kadar çok ki
Samsun’u sevmeyen Samsunlu; saymak ve anlatmak mümkün değil.
Senelik iznimin bir bölümünü kullandığım ve sizden
ayrı kaldığım süre içinde bir aziz dostla Konya tarafına üç günlük bir geziye
gittim. Keyifli ve yararlı bir geziydi. Konya, Seydişehir, Beyşehir ve Çumra’yı
gezdim. Ne bir çöp ne de bir çöpçü gördüm. İnadına aradım bir boş sigara
paketini, buruşturulup atılmış bir kağıt mendili, bir boş kola ya da su
şişesini. Yoktu. Çöp olmayınca çöpçünün olmaması da normaldi. Çöpçü de yoktu.
Ama her yer pırıl pırıl, her yer tertemizdi.
Öyle bir şaşkınlık ve hayranlıktan sonra Samsun’a
dönüşün, sizlerle ve dostlarla birlikte oluşun tüm güzelliğini alıp götüren bir
pislikle karşılaşmak yok mu; kahrediyor insanı. Bir zamanlar vitrin bakmaya giderken
erkeklerin tıraş olup kravat taktığı, kadınların genç kızların inceden inceye
süslenip püslendiği o Mecidiye’yi kaplayan atıklar. O ülkenin en güzel kumsalı
Atakum ve Atakent sahillerindeki pet şişeler, naylon poşetler, sigara
izmaritleri, kuruyemiş kabukları ve sanki büyük bir itinayla yola ya da kumsala
yerleştirilmiş cam kırıkları!
Adnan Menderes Bulvarı yeni baştan şekilleniyor;
güzel de oluyor. Akşamları ışıl ışıl, cıvıl cıvıl. Ama o ışıltıyı bozan
dehşetengiz manzaralar var. Genç yaşlı, kadın erkek, köylü şehirli fark
etmiyor; bir bankın ya da bir setin üstüne oturmuş onlarca, yüzlerce insan
yedikleri çekirdeklerin kabuklarını herkesin gözünün içine baka baka ve büyük
bir rahatlıkla yola boca ediyor. Hemen yanlarında son derece şık muhafazaları
içinde çöp kovaları var. Ama kimse kendi atığını oraya atmayı düşünmüyor,
gerekli görmüyor. Kadınlar, çocuklarının bezlerini kumsala atmaktan zerre perva
etmiyor. Sanırım gecenin bir yarısından sonra da gençler, içki şişelerini taşa
çalıp kırıklarını yola düzmekten bir başka keyif alıyor!
Son derece lüks ve pahalı otomobillerin
direksiyonundaki paralı beylerin ya da hanımefendilerin kül tablalarını ve hele
de çöp torbalarını kentin caddelerine, sokaklarına ve meydanlarına boca
etmesini acaba nasıl açıklayabiliriz? Ya da bir insanın balgamını herkesin gözü
önünde kentin ana caddelerine çekinmeden bırakmasındaki saygısızlığı kentli
olmakla ve hele de kenti sevmek iddiasıyla nasıl bağdaştırabiliriz?
Sokaklarımız kentlerimizin değil kendimizin
aynasıdır. Sokaklarımız ve meydanlarımız ne kadar temizse biz ancak o kadar
temiziz. Sokaklarımızın içine ederek kentimizi sevdiğimizi söyleyemeyiz.
Söylersek de kimseyi inandıramayız.
/Osman KARA
02.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder