Gecenin ortasındayız. Sol yanımda Neşet ERTAŞ, sağ
yanımda Sebahattin DÜLGER. Neşet Ertaş sazı ve sözü ile soluksuz kendisini
dinletiyor… Masada sekiz on kişi varız. Sanatçılar, üst düzey bürokratlar,
yöneticiler ve müzikologlar. Söylediği her türküde kendisini alkışlıyoruz… “Bir kusur işlersem bağışlayın alim bey”
diyor. Kendisini GARİP mahlası ile tanıtıyor. Şiirimize serbest nazımı getiren
Orhan Veli ve arkadaşlarının kendilerine GARİPÇİLER demesi aklıma geliyor. Tuhaf! Tuhaf olan ne diyeceksiniz?
“GARİP” takma adı ile yazdığım şiirlerim gözümün
önünden geçiyor. Masada bir GARİPÇİLİKTİR gidiyor… Yeniyor, içiliyor ve söyleniyor… Neşet
ERTAŞ’tan “Neredesin Sen?” adlı türküsünü rica ediyorum. Söylüyor… Türküsünün
peşine kadehini kaldırıyor. Bardağımı bardağının altına usulca dokunduruyorum. Bir
dikişte içiyor. “Zahidem” türküsünü
söylüyor… Dinliyoruz…
Prof. Dr. Ertuğrul Bayraktalkatal parmakları ile
usulca masayı tıklatıyor… Adeta türkünün notasını çıkarıyor… Neşet ERTAŞ : “Ben
nota bilmem!” diyor. “Zahidem” türküsünü söyledikten sonra Zeki MÜREN ile
nasıl düet yaptığını anlatıyor. Babası Muharrem ERTAŞ’ ın bestesi “Ay Dost”u
söylüyor. Kırşehir’deki yoksulluk günlerini ve yıllar sonra heykellerinin
dikilmesinin öyküsünü anlatıyor. 'Bozkırın Tezenesi'nden her türkü arasında
yaşamının zorluklarla geçtiğini öğreniyoruz. Yugoslavya’da trafik kazası
sonrası nasıl hapis yattığını konuşuyoruz… Hapisteyken Yaşar Kemal’in kendisine
imzalı kitap gönderdiğini, konsolosluktan aylarca bir cevap gelmediğini üzüntü
ile dinliyoruz.
Kaytan bıyıklı Neşet ERTAŞ’ın mütevazılığı
karşısında tastamam bir sanatçıyı dinlemekte olduğumuzu anlıyoruz… Türkülerini
söylerken, sazı, sözü ve yüreği ile tüm radarlarının uyum içinde çalıştığını
görüyoruz. Muhteşem bir ahenkle söylediği anlamlı türkülerine eşlik ediyoruz… Çalıp
söylediklerini dinledikçe, Karacaoğlan’dan, Aşık Veysel’den ve Aşık Mahsuni
Şerif’ten hiç de geri olmadığını görüyoruz. İçinde yaşadığımız yüzyılın halk
ozanını birebir dinlemenin mutluluğunu yaşıyoruz… Gecenin ilerleyen saatlerinde
–soluklanmak- istiyor. Kısacık boyu ile lavaboya koşarak gidip geliyor.
Bir sigara yakıyor. Yetmiyor! İkinci sigarasını yakarken Aşık ERDEMLİ’ye: “Şu kıçı kırık sazımınan çalarsan beni
sevindirirsin.” diyor. Aşık Erdemli (Sebahattin DÜLGER) ayağa kalkıyor. Neşet
ERTAŞ’ın elinden sazı saygı ile alıyor. Öpüyor. Otururken masaya selam veriyor.
Sazın tellerine usulca dokunmaya başlıyor. Aşık Erdemli, idolü olan Neşet
ERTAŞ’ a hayranlıkla bakıyor. Pürdikkat Aşık ERDEMLİ’yi dinliyoruz:
Kendini ararsan gönlünde ara
Dünyayı besleyen damlasın Neşet.
Muhabbet sevdadır, sevende yara
Dünyayı besleyen damlasın Neşet.
Pir Sultan Abdal’ın yolu sendedir
Muharrem Ertaş’ın halı sendedir
Sevdanın gönülün dili sendedir
Dünyayı besleyen damlasın Neşet.
Ataş yüreğini dağladığında
Toprağı semaya bağladığında
Sevda bulutuyla ağladığında
Dünyayı besleyen damlasın Neşet.
Gönül çalkalandı geldik göz göze
Mızrapla tel ile başladın söze
Samsun’a gelişin nimettir bize
Deryayı besleyen damlasın Neşet.
Aşık Erdemliyim telin olayım
Gönüllere akan yolun olayım
İzin verir isen dalın olayım
Dünyayı besleyen damlasın Neşet.
Yerelden ulusallığa giden Aşık Erdem’liyi hep
beraber alkışlıyoruz… Neşet Ertaş kendisini tebrik ediyor. “Bir damla bile olamadık Erdemlim” diyor. Aşık
Erdemli sazı tekrar öperek Neşet Ertaş’a uzatırken “Estağfurullah efendim
sürç-i lisan ettimse af fola” diyor. Ülkemizin yetiştirdiği İki değerli halk
ozanı ayakta kucaklaşıyor. Alkışlıyoruz...
(…)
Eserleriyle dilden dile, gönülden gönüle yaşayan ve
yaşayacak olan Neşet ERTAŞ ustayı saygı ile anıyorum…. Halkımızın ve Halk
Edebiyatının başı sağolsun. Sizin de Aşık Erdemli usta. Sizin de. -Başınız
sağolsun. Başımız sağolsun.
06.10.2012
/Ersin ERGE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder