9 Temmuz 2016 Cumartesi

Kolayşehir Samsun

Fotoğraf: Çetin KOŞAR

Bir kavram kargaşası içerisinde Samsun’u algılamaya çalışınca sonuç fazla değişmiyor. Büyükşehir veya Bütünşehir kavramlarının nerde başlayıp nerede bittiği insanları fazla da ilgilendirmiyor aslında. Herkes yaşadığı gerçeklik üzerinden bir tanımlama veya algılama süreci yaşamaktadır. Nüfusun ne kadar olduğu, sınırların nerede başlayıp nerede bittiği, hangi yerin kimin yetkisinde veya etkisinde olduğu kimsenin umurunda değil. Ancak yaşadığı hayat içerisinde bu olguların veya yerlerin etkisi ne düzeyde, herkesin umurunda.

Samsun’un Büyükşehir olmasıyla kimin hayatında ne değiştiğinin farkında bile değildir çoğu kimse. Hatta Büyükşehir kavramının neyi kapsadığı ve dışladığını bile kimse bilmez. Ama içinde yaşar. Tıpkı bir balığın okyanusta yaşayıp da tarif edemediği gibi bir biyolojik yaşam sürecidir bu. Sosyolojik olarak da durum fazla değişmez zaten. Adı Büyükşehir olsa da olmasa da bir takım etkinliklerin yapısında bir değişme görülmez hiçbir zaman. Var olanlar da zaten geniş kitlelerin dikkatini çekmez. Tiyatro, sinema, festivaller ise Büyükşehirin doğasında olan şeyler değildir. Elektrik, su, doğalgaz gibi altyapılar da… O halde Büyükşehir ne işe yarar… Vardır muhakkak bir farkı ve yararı da…

Samsun’u Büyükşehir yapan nedir diye sorsak eminim herkesin söyleyeceği çok şeyi vardır. Ancak hiçbir şey tam cevap olamayacaktır, Samsun niçin Büyükşehir sorusuna. Yine en güzel yaklaşım, ülkemizde gerçekten Büyükşehir sıfatını “her yönüyle” hak eden İstanbul ile kıyaslanarak bulunacaktır. Her yönüyle derken de herhangi bir sınıflandırma yapacak durumda da değiliz. Sadece var olandan yola çıkarak “Olsa olsa Büyükşehir olmak budur!” diye düşünerek ortaya koyabiliriz.

İstanbul gerçekten koskocaman, büyük bir şehir. Alan olarak ülkemizdeki en küçük şehirlerden olsa da pek çok açıdan çok büyük bir şehir. Her şeyden önce kaç bin yıllık tarihi var. Tarihsel bir kimliği var. İstanbul Boğazı gibi önemli bir geçite sahip. Osmanlıya başkent olmuş. Sanatsal faaliyetlerin çoğu oradan yönetiliyor. Tüm firmalar ve resmi kurumlar İstanbul’da yer edinmeye çalışıyor. Sermaye oradan yönlendiriliyor. İhracat ve ithalat işlemlerinin çoğu oradan yapılıyor. Nüfusun dörtte biri orada yaşıyor. Ülkemizin kültürel ve etnik mozayiğini orası temsil ediyor. Sınıflar arası çatışmaların merkezi üssü konumunda. Deprem gibi doğal felaketlerde kendimizden çok, İstanbul’a ne olursa diye düşünüyoruz. Her birimiz ömrümüzde bir defa olsun oraya ayak basmak istiyoruz. Ne kadar büyük bir şehir değil mi. Ancak Büyükşehir olmak için böyle şartlar yok. Olsaydı ikinci Büyükşehir zor çıkardı ülkemizden. Bunlarla ilgili değilse Büyükşehir ne o zaman. İstanbul kendini kanıtlamış bir şehir. Hangi unvan üzerinden değerlendirme ve sınıflandırma yapılırsa yapılsın her zaman bir numaradır.

İstanbul’a bir de farklı yönlerden bakarsak ipuçları yakalayacağız gibi geliyor. İstanbul’un en önemli özelliği kısa mesafelere dahi bir araç olmadan gitmenin oldukça güç olması. Ben her zaman Büyükşehir olma anlamında bu kriteri öne çıkarırım. Yasalar beni pek dinlemez ama benim kriterim böyle. Üç kilometrelik bir yolu yürüyerek gitmek bazı yerlerde olanaksızdır. Yolunuzu kesen viyadükler sizi öyle yollara yönlendirir ki yorgunluk ve bezginlik kaçınılmazdır. Karşıdan karşıya geçerken trafik ışıkları bazen ya yetersizdir ya da gereksizdir. Araçla gitmek en kolayıdır. Mecburen toplu taşıma araçlarına binersiniz. Onlar da bazen öyle yoğun olur ki “yürüyerek mi yoksa araçla mı eziyet çekmek” arasındaki tercihlerinizden birisi olur. Kendi aracınızla gitmek ise park sorunu nedeniyle ayrı bir sıkıntıdır. Üç liralık iş için beş liralık masraf yapmak zorunda kalırsınız. Hele yaya trafiğine kapalı bir yere rastladıysanız kalp krizi geçiren hastanın 5 cm ötedeki ilacını alamaması gibi, karşıda on metre gördüğünüz yere gitmek için iki kilometre yol yürürsünüz. On kilometrelik yolu arabayla bir saatte almak çoğu zaman büyük bir başarıdır. İşinizi yaparken acıktınız ve bir yerlere gidip yemek yemeniz lazım. Yol gitmeyi göze almak ayrı bir olay, iki liralık yemeğe dört lira vermek ayrı. Ne de olsa Büyükşehirde yaşıyorsunuz. Katlanacaksınız! Akşam eve dönüş ayrı bir sıkıntı. Şanslı bir şekilde saat beşte çıktığınız işinizden eve saat yedide varmanız büyük bir başarı. Gününüzün önemli bir kısmı yolda geçer. Suratları asık ve günün yorgunluğunu yaşayan insanlarla yolda seyahat edersiniz. Herkes ekmek derdinde ve kimse kimsenin umurunda değil.

Herkes yapılan masrafları karşılamak için daha fazla çalışmak, daha fazla kazanmak zorundadır. Ya da daha fazla çarpmak… Sonuçta Büyükşehir İstanbul… Tabii, hayat bu kadar kolay değil… Hastaneye gitmek, piknik yapmak, eş-dost ziyareti gibi şeyler başlı başına eziyet. Mecbur kalınmadıkça yapılmayacak şeyler listesinde… İş dünyası dışında tanıdık olması ise büyük başarı… Yalnızlığı yaşamak zorunda herkes… Akşamları evde ayakları uzatıp dinlenmek ve yarınki işler için enerji toplamak günlük rutin… İşte büyük şehir denilince de Büyükşehir denilince de ben böyle anlıyorum.

Şimdi aynı yönden Samsun’a bakalım. Viyadük denilince sırf çocukların kafasında canlansın diye raylı sistem viyadüklerini gösteriyoruz. Ulaşım kolaylığı ise Samsun’un en güzel tarafıdır. Bir yerden bir yere dolmuş, otobüs veya raylı sistemle gitmek mümkün. Hatta neredeyse Kirazlık mevkiinden Atakum’a kadar yürüyerek ve sıkılmadan, hatta fazla yorulmadan gidebilirsiniz. Yeter ki zamanınız olsun. Yolunuzu kesen viyadükler, köprüler veya herhangi engeller yok. Hava kirliliği diye bir dert hiç yok. Yemek istediğinizde seçenek çoktur. Hem ucuz hem kaliteli seçenekler vardır. Yolda giderken sizinle aynı kaderi paylaşan insanlarla sohbet dahi edebilirsiniz. Kırk yıllık gibi dost olabilirsiniz ve herhangi bir kötülükten kolay kolay şüphelenmezsiniz. Piknik yapmak istediğinizde şehir içinde veya dışında erişebileceğiniz yerler çok yakın. Hastalandığınızda ulaşım çok kolaydır. İş çıkışı eve gittiğinizde önünüzde sabaha kadar çok uzun zaman var ve yemek sonrası eş dost ziyareti yapabilirsiniz. İş temposu yoğun olmadığı için yorgunluk düşük düzeyde olup dost ziyaretlerine engel değildir. Hatta evinizin önünde dahi oturup sohbet edebilirsiniz. Aynı ortamı paylaşmak dostlukların başlaması için yeter sebeptir. Meyve sebze fiyatları her zaman uygundur. Daha ucuzunu bulabilir miyim düşüncesiyle arama yapmak zorunda değilsiniz. Kamu kurumlarında işiniz varsa hepsi elinizin altındır.

Bakmayın adının Büyükşehir olmasına. Denize erişmek veya dağ tarafına gitmek için çok uğraşmazsınız. En fazla on kilometre uzaklıkta. Uzaklığı da dert etmezsiniz. Çünkü on beş dakikada hedefinize ulaşırsınız. Adı Opera olan Kültür Merkezinde opera dinlemeye gereksinim duymazsınız. Büyük bir eksiklik de değil. Sinema ve tiyatroya gitmek isterseniz seçenekler bol ve yakın. Yeter ki isteyin. Deniz kenarında romantik mi takılmak istiyorsunuz, buyurun emrinize hazır. Velhasıl Samsun bu işte. Adı her ne kadar Büyükşehir olsa bile bu özellikleriyle Samsun Kolayşehir ünvanını almayı hak ediyor. Bir insanın gereksinimini karşılayacak her şeyin bulunması, bu kaynaklara erişilebilirliğin kısa zamanda olması, taşraya özgü insan merkezli yaşamın etkin olması, bir ucundan bir ucuna yaya dahi gitme olasılığının olması nedeniyle; Samsun Kolayşehir’dir.

/Ali KORKMAZ
09.07.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder