Fotoğraf: Çetin KOŞAR
Bir kavram kargaşası içerisinde Samsun’u algılamaya
çalışınca sonuç fazla değişmiyor. Büyükşehir veya Bütünşehir kavramlarının
nerde başlayıp nerede bittiği insanları fazla da ilgilendirmiyor aslında.
Herkes yaşadığı gerçeklik üzerinden bir tanımlama veya algılama süreci
yaşamaktadır. Nüfusun ne kadar olduğu, sınırların nerede başlayıp nerede
bittiği, hangi yerin kimin yetkisinde veya etkisinde olduğu kimsenin umurunda
değil. Ancak yaşadığı hayat içerisinde bu olguların veya yerlerin etkisi ne
düzeyde, herkesin umurunda.
Samsun’un Büyükşehir olmasıyla kimin hayatında ne
değiştiğinin farkında bile değildir çoğu kimse. Hatta Büyükşehir kavramının
neyi kapsadığı ve dışladığını bile kimse bilmez. Ama içinde yaşar. Tıpkı bir
balığın okyanusta yaşayıp da tarif edemediği gibi bir biyolojik yaşam sürecidir
bu. Sosyolojik olarak da durum fazla değişmez zaten. Adı Büyükşehir olsa da
olmasa da bir takım etkinliklerin yapısında bir değişme görülmez hiçbir zaman.
Var olanlar da zaten geniş kitlelerin dikkatini çekmez. Tiyatro, sinema,
festivaller ise Büyükşehirin doğasında olan şeyler değildir. Elektrik, su,
doğalgaz gibi altyapılar da… O halde Büyükşehir ne işe yarar… Vardır muhakkak
bir farkı ve yararı da…
Samsun’u Büyükşehir yapan nedir diye sorsak eminim
herkesin söyleyeceği çok şeyi vardır. Ancak hiçbir şey tam cevap olamayacaktır,
Samsun niçin Büyükşehir sorusuna. Yine en güzel yaklaşım, ülkemizde gerçekten
Büyükşehir sıfatını “her yönüyle” hak eden İstanbul ile kıyaslanarak
bulunacaktır. Her yönüyle derken de herhangi bir sınıflandırma yapacak durumda
da değiliz. Sadece var olandan yola çıkarak “Olsa olsa Büyükşehir olmak budur!”
diye düşünerek ortaya koyabiliriz.
İstanbul gerçekten koskocaman, büyük bir şehir.
Alan olarak ülkemizdeki en küçük şehirlerden olsa da pek çok açıdan çok büyük
bir şehir. Her şeyden önce kaç bin yıllık tarihi var. Tarihsel bir kimliği var.
İstanbul Boğazı gibi önemli bir geçite sahip. Osmanlıya başkent olmuş. Sanatsal
faaliyetlerin çoğu oradan yönetiliyor. Tüm firmalar ve resmi kurumlar
İstanbul’da yer edinmeye çalışıyor. Sermaye oradan yönlendiriliyor. İhracat ve
ithalat işlemlerinin çoğu oradan yapılıyor. Nüfusun dörtte biri orada yaşıyor.
Ülkemizin kültürel ve etnik mozayiğini orası temsil ediyor. Sınıflar arası
çatışmaların merkezi üssü konumunda. Deprem gibi doğal felaketlerde kendimizden
çok, İstanbul’a ne olursa diye düşünüyoruz. Her birimiz ömrümüzde bir defa
olsun oraya ayak basmak istiyoruz. Ne kadar büyük bir şehir değil mi. Ancak
Büyükşehir olmak için böyle şartlar yok. Olsaydı ikinci Büyükşehir zor çıkardı
ülkemizden. Bunlarla ilgili değilse Büyükşehir ne o zaman. İstanbul kendini
kanıtlamış bir şehir. Hangi unvan üzerinden değerlendirme ve sınıflandırma yapılırsa
yapılsın her zaman bir numaradır.
İstanbul’a bir de farklı yönlerden bakarsak
ipuçları yakalayacağız gibi geliyor. İstanbul’un en önemli özelliği kısa
mesafelere dahi bir araç olmadan gitmenin oldukça güç olması. Ben her zaman Büyükşehir
olma anlamında bu kriteri öne çıkarırım. Yasalar beni pek dinlemez ama benim
kriterim böyle. Üç kilometrelik bir yolu yürüyerek gitmek bazı yerlerde
olanaksızdır. Yolunuzu kesen viyadükler sizi öyle yollara yönlendirir ki
yorgunluk ve bezginlik kaçınılmazdır. Karşıdan karşıya geçerken trafik ışıkları
bazen ya yetersizdir ya da gereksizdir. Araçla gitmek en kolayıdır. Mecburen
toplu taşıma araçlarına binersiniz. Onlar da bazen öyle yoğun olur ki “yürüyerek mi yoksa araçla mı eziyet çekmek”
arasındaki tercihlerinizden birisi olur. Kendi aracınızla gitmek ise park
sorunu nedeniyle ayrı bir sıkıntıdır. Üç liralık iş için beş liralık masraf
yapmak zorunda kalırsınız. Hele yaya trafiğine kapalı bir yere rastladıysanız
kalp krizi geçiren hastanın 5
cm ötedeki ilacını alamaması gibi, karşıda on metre
gördüğünüz yere gitmek için iki kilometre yol yürürsünüz. On kilometrelik yolu
arabayla bir saatte almak çoğu zaman büyük bir başarıdır. İşinizi yaparken
acıktınız ve bir yerlere gidip yemek yemeniz lazım. Yol gitmeyi göze almak ayrı
bir olay, iki liralık yemeğe dört lira vermek ayrı. Ne de olsa Büyükşehirde
yaşıyorsunuz. Katlanacaksınız! Akşam eve dönüş ayrı bir sıkıntı. Şanslı bir
şekilde saat beşte çıktığınız işinizden eve saat yedide varmanız büyük bir
başarı. Gününüzün önemli bir kısmı yolda geçer. Suratları asık ve günün
yorgunluğunu yaşayan insanlarla yolda seyahat edersiniz. Herkes ekmek derdinde
ve kimse kimsenin umurunda değil.
Herkes yapılan masrafları karşılamak için daha
fazla çalışmak, daha fazla kazanmak zorundadır. Ya da daha fazla çarpmak…
Sonuçta Büyükşehir İstanbul… Tabii, hayat bu kadar kolay değil… Hastaneye
gitmek, piknik yapmak, eş-dost ziyareti gibi şeyler başlı başına eziyet. Mecbur
kalınmadıkça yapılmayacak şeyler listesinde… İş dünyası dışında tanıdık olması ise
büyük başarı… Yalnızlığı yaşamak zorunda herkes… Akşamları evde ayakları uzatıp
dinlenmek ve yarınki işler için enerji toplamak günlük rutin… İşte büyük şehir
denilince de Büyükşehir denilince de ben böyle anlıyorum.
Şimdi aynı yönden Samsun’a bakalım. Viyadük
denilince sırf çocukların kafasında canlansın diye raylı sistem viyadüklerini
gösteriyoruz. Ulaşım kolaylığı ise Samsun’un en güzel tarafıdır. Bir yerden bir
yere dolmuş, otobüs veya raylı sistemle gitmek mümkün. Hatta neredeyse Kirazlık
mevkiinden Atakum’a kadar yürüyerek ve sıkılmadan, hatta fazla yorulmadan
gidebilirsiniz. Yeter ki zamanınız olsun. Yolunuzu kesen viyadükler, köprüler
veya herhangi engeller yok. Hava kirliliği diye bir dert hiç yok. Yemek
istediğinizde seçenek çoktur. Hem ucuz hem kaliteli seçenekler vardır. Yolda
giderken sizinle aynı kaderi paylaşan insanlarla sohbet dahi edebilirsiniz.
Kırk yıllık gibi dost olabilirsiniz ve herhangi bir kötülükten kolay kolay
şüphelenmezsiniz. Piknik yapmak istediğinizde şehir içinde veya dışında
erişebileceğiniz yerler çok yakın. Hastalandığınızda ulaşım çok kolaydır. İş
çıkışı eve gittiğinizde önünüzde sabaha kadar çok uzun zaman var ve yemek
sonrası eş dost ziyareti yapabilirsiniz. İş temposu yoğun olmadığı için
yorgunluk düşük düzeyde olup dost ziyaretlerine engel değildir. Hatta evinizin
önünde dahi oturup sohbet edebilirsiniz. Aynı ortamı paylaşmak dostlukların
başlaması için yeter sebeptir. Meyve sebze fiyatları her zaman uygundur. Daha
ucuzunu bulabilir miyim düşüncesiyle arama yapmak zorunda değilsiniz. Kamu
kurumlarında işiniz varsa hepsi elinizin altındır.
Bakmayın adının Büyükşehir olmasına. Denize erişmek
veya dağ tarafına gitmek için çok uğraşmazsınız. En fazla on kilometre
uzaklıkta. Uzaklığı da dert etmezsiniz. Çünkü on beş dakikada hedefinize
ulaşırsınız. Adı Opera olan Kültür Merkezinde opera dinlemeye gereksinim
duymazsınız. Büyük bir eksiklik de değil. Sinema ve tiyatroya gitmek isterseniz
seçenekler bol ve yakın. Yeter ki isteyin. Deniz kenarında romantik mi takılmak
istiyorsunuz, buyurun emrinize hazır. Velhasıl Samsun bu işte. Adı her ne kadar
Büyükşehir olsa bile bu özellikleriyle Samsun Kolayşehir ünvanını almayı hak
ediyor. Bir insanın gereksinimini karşılayacak her şeyin bulunması, bu
kaynaklara erişilebilirliğin kısa zamanda olması, taşraya özgü insan merkezli
yaşamın etkin olması, bir ucundan bir ucuna yaya dahi gitme olasılığının olması
nedeniyle; Samsun Kolayşehir’dir.
/Ali KORKMAZ
09.07.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder