Samsun’un en eski mahallelerinden biri olan
Kökçüoğlu Mahallesi aslında herkesin en az bir kere gelip gittiği veya yolunun
düştüğü bir mekandır. Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin yakınında
ve Askeriye yolu üzerinde olması bilinmesinde etkendir. Toraman Tepenin
eteklerinden başlayan ve denize doğru inen güzel bir alan üzerine kurulmuş olan
bu mahallede, daha düne kadar apartmanlar bulunmamakta idi. Çoğunluğu bir veya
iki katlı, kiremit veya teneke kaplı çatılı evlerin bulunduğu, kendi halinde
insanların yaşadığı bir mahalle idi. Çok şükür şimdi toplu konutlar, kentsel
dönüşüm alanları vs gibi uygulamalar çıktı, bu ilkel görüntüler tarih oluyor!
İnsanların mutlu olduğu, komşuluk ilişkilerinin
mükemmel geliştiği, eski ama temiz giysileri içerisinde güler yüzlü ve neşeli
insanların hayat saçtığı, aç çocukların sevinç çığlıkları içerisinde oynaştığı
sokaklar temizlenecek. Yerlerine kalıptan çıkmış gibi binalar, duvarlar ve
güzel yollar olacak. Büyük marketler, son model arabalar ve belki de modern
giyimli insanlar olacak. Ama eski canlılık, insanlık, kardeşlik, mutluluk ne
olacak! Eski yaşantıda evinde pişirdiği yemekten komşusuna bir tabak vermeyi
erdem kabul eden insanlar, birlikte çelik-çomak oynayan çocuklar gidecek.
Yerlerine apartman hayatı yaşayan, çatısı en ufak bir yağmurda damlamayan,
evinde pişirdiği yemeği komşusuna vermeyen ve bozulunca çöpe döken,
bilgisayarda tek başında sanal alemde oynayan çocuklar ve anne-babalar gelecek.
Düşünebiliyor musunuz? Ey Kökçüoğlu Mahallesi
sakinleri! Ey Hastanebaşı Mahallesi sakinleri! Ey Zeytinlik Mahallesi
sakinleri! Ey Samsun’un Yüzüncüyıl Bulvarı üzerinde kalan mahallelerin
sakinleri. Bugün yaşamakta olduğunuz, insani erdemlerin hala etkili olduğu bu
yaşam tarzı ve yaşam alanları, yakında modern dünya ve modern ilişkilere yenik
düşecek. Siz de modern insanlar olacaksınız! Soba yakma derdinden, çatı akması
derdinden, toz-toprak derdinden vs kurtulacaksınız. Keşke sadece bunlardan
kurtulsanız! Bunların yanında belki de sizi siz yapan, yardımlaşma,
diğerkamlık, merhamet gibi pek çok insani erdemlerden de kurtulacaksınız! Ve
bir gün gelecek, geriye bakarak “keşke” diyeceksiniz. Ama iş işten geçmiş
olacak. Çünkü sizler “toprağını verip İncil sahibi” olan Afrikalılar gibi
olacaksınız. Belki çağın gereği bu. Maalesef yaşadığımız çağ daha fazlasını
almadan hiçbir şey vermiyor. Ve aldıkları da genelde hep iyi şeyler oluyor.
Her geçen gün özelliğini yitiren, insan yapısı
sürekli değişen Kökçüoğlu Mahallesi Samsun’un en eski mahallelerinden olup
kaynaklara göre ilk kurulduğunda Samsun’a göç eden insanların yerleştiği yer
olması nedeniyle Göçoğulları olarak adlandırılmakta idi. Ancak zamanla bugünkü
adını almıştır. Kemal Vehbi GÜL’ün başkanlığı döneminde belediye hizmetlerinin
yerine getirilmesi ile birlikte gelişmeye başlamış ve bugünkü halini almıştır.
Eski Mezarlık ile içerisinde bulunan Seyyid Kutbittin Türbesi ve Cami mahalleye
ayrı bir anlam katmaktadır. Şehirlerin ölümü hatırlatan ve ölüm olgusunu canlı
tutan, bu dünyaya bağlanmayı bir nebze olsun engelleme işlevi gören Eski
Mezarlık bugün hala aynı ihtişamı ile görevine devam etmektedir.
Kökçüoğlu Mahallesinde oturan ailelerin
çocuklarının belki de tamamı Emrullah Efendi İlkokulunda öğrenim hayatına
başlamışlardır. Bugün o okul yıkılarak yerine Adnan Ölmez İlköğretim Okulu
yapılmıştır. Emrullah Efendi İlkokulunu bitirenler ise o zamanki adı Devrim
olan ortaokula kayıt yaptırabiliyorlardı. Bu okulların eğitim düzeyinin oldukça
düşük olması ve kayıt yaptıranların özgürlüğüne aşırı düşkün olması başarı
düzeyini de olumsuz etkiliyordu.
Emrullah Efendi İlkokulunun karşısında Varol
Bakkaliyesi vardı ve tüm öğrenciler orada satılan leblebi tozu, keçi boynuzu,
kızamık şekeri gibi o zamanların popüler ürünlerinden alıp yerlerdi. Hele
okulun hemen önünde seyyar satıcılar tarafından satılan macun, elma şekeri,
dondurma ve şam tatlısının tadı hala damaklardadır. O zamanki tekniklere ve
bilinç düzeyine göre bir promosyon tekniği olarak, şam tatlısının içerisine
gizlenmiş bakır 10 kuruşu veya üzerinde mermi taşıyan kadın olan 25 kuruşu
bulmak büyük bir heyecandı. Mezarlıkta bulunan ve çok güzel kokan yeşil
tomurcukları olan kokulu bitkiden bulmak ve defterler arasına koyarak saklamak
ayrı bir zevkti. Yıllarca da dursa kokusunu saklayan bu bitkinin önemini artık
kimse bilmemektedir.
Emrullah Efendi İlkokulundan yukarı doğru dar ama
canlı sokaklardan çıkarken tam ortada bir çeşme bulunmakta idi. Meydanda
bulunduğu için Meydan Çeşmesi olarak anılan ve hala da herkes tarafından o adla
bilinen bu çeşme suların sıklıkla kesildiği dönemlerde halkın sıraya girip
bidonlarını doldurduğu, hatta su kavgalarının yaşandığı dönemde anılara mekan
olmuştur.
Şimdiki su deposunun olduğu yerin yukarısında boş
bir alan bulunmakta idi ve herkes orayı İspirlinin Yeri olarak bilirdi. O
dönemde Kökçüoğlu Mahallesinde yaşayıp da “orada futbol oynamadım” diyen kimse
bulunamaz. Hatta mahallemizden yetişen ve İsmail Dayı diye tanınan kişinin
oğulları olan, Samsunspor, Gaziantepspor, Beşiktaş ve Fenerbahçe kulüplerinde
oynayan futbolculardan Hayri ve Ercan KOL kardeşler buna en güzel örnektir.
İspirlinin Yerinin hemen üst kısmında dedem Ali Dayıya ait bir bahçe bulunmakta
idi ve futbol oynayanların topu her bahçeye kaçtığında dedemin yaptığı küfürler
bile onlar için eğlence kaynağı idi. Kimse kırılmazdı ve gücenmezdi bu
küfürlere. Ayrıca bu yer mahallenin gençlerinin denizden topladıkları midyeleri
bir sac üzerinde pişirip büyük bir iştahla yedikleri yerdi. Yine bu yerde,
toprağa açılan küçük bir çukur içerisindeki suya bir karpit parçası atılarak
çıkan gazların birikmesi amacıyla üzerine bir teneke ters çevrilerek
kapatılırdı. Tenekenin üst kısmında açılan deliğe bir sopanın üzerine takılan
gazete kağıdı yakılarak uzatılır ve tenekenin metrelerce yükseğe büyük bir
gürültü ile fırlaması seyredilirdi. Çok tehlikeli olan bu olay o zaman çok
eğlenceli idi. Hele o dar sokaklarda futbol oynarken, sanki olimpiyat stadı
gibi büyük alanlarda oynuyor gibiydik. Evlerin bahçelerinden veya duvarlarından
atlayarak, ara sokaklarda saklanarak oynadığımız saklambaç ve özellikle de
“komen” diye nitelediğimiz bugünkü paintball oyununun atasının zevki bambaşka
idi.
Kökçüoğlu Mahallesinin ilk camisi Oruçbey Caddesi
üzerinde bulunan, şu anda yıkılma tehlikesi olduğu için kullanılmayan ve
yakında yıkılacak olan Kökçüoğlu Camidir. Caminin yeri Gazilerin Recep diye
tanınan kişi tarafından bağışlanmıştır. Caminin bugünlere gelmesinde ise
rahmetli Mehmet ÇELİK’in çok katkısı olmuştur. Hatta caminin döşeme işini babam
yaparken yanında bulunduğumu dün gibi hatırlıyorum. Cami derken şunu da
unutmamak gerekir. Mahallede yaz tatillerinde açılan Kuran Kurslarına orada
giderdik. Üst katta bulunan kısımda ilk Kuran eğitimlerimizi almıştık. Şimdi
daha modern ve büyük şekilde yapılan caminin, eskiyi bilen bizler açısından
fazla bir önemi olmadığını söylememizin bilenler nezdinde değeri büyüktür.
Oruçbey Caddesi, Kökçüoğlu Mahallesinin en büyük ve
hareketli caddesi olup en merkezi yeridir. Hatta bir zamanlar belediye otobüs
seferlerinden olan 6 Numaralı Hat, aynı zamanda Oruçbey Caddesi diye bilinirdi.
Bu hattın en önemli özelliklerinden birisi ise otobüsün çok yolcu dolu olması
ve Hastanebaşı durağında yolcuların yarıdan fazlasının boşalması idi. Hatta
bazen öyle dolardı ki otobüs Hastanebaşı yokuşunu çıkamaz, yolcular araçtan
inerek ve yürüyerek yokuşu çıkarlardı.
Oruçbey Caddesinin Kökçüoğlu başlangıcında
kahvehanelerin yoğun olduğu bir kısım vardı. Özellikle Ali ÇELİK’in sahibi
olduğu kıraathane en eskisi idi. Şimdiki neslin çoğu kahvehaneye niye
kıraathane dendiğini de anlayamaz, ama o zamanki ifade bu idi. Yine aynı yerde
Şahin Dondurma adı altında bir dükkan vardı. Burası öyle mükemmel dondurma
yapıp halkın gönlünde yer edindi ki bir müddet sonra referans noktası olmaya
başladı. Hatta şu anda dahi bu alışkanlık devam etmektedir.
Hatta şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. O
dönemlerde mahallemizde bulunan evler dahi İğneci Temel’in Evi, Tahsildar
Ahmet’in Evi, Ayakkabıcı Hüseyin’in Evi, Recep Ustanın Evi, Kaptan Dayının Evi,
Muharrem Abinin Evi diye anılmakta idi. Evin kendisinin değeri ancak sahibi ile
bilinirdi. Tıpkı Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi. Zira evlerin bir değeri
yoktur, onun değerini sahibi belirler. Oysa şimdi öyle mi. Artık evler değerli.
İçindekiler ise maalesef sadece kendine göre değerli. Bu da modern dünyanın
bize sunduğu en olumsuz yönlerden biri. Herkes bireyselleşmiştir, ancak bu
bireyin de değeri kalmamıştır. Günümüzde öyle bir noktaya geldik ki evin
yaşlısı vefat ettikçe o ev de bir çökme eğilimine girmekte ve bir zamanlar
mahallenin belirleyicisi olan kişiler hayattan ayrıldıkça mahallenin kendisi de
tarihe karışmaktadır. Yeni yetişen neslin hayatın hoyrat dişlileri arasında
yaşam mücadelesi vermesi, mahallede var olan eski havanın yaşanmasına engel
oluşturmakta ve orta nesil üzüntü ile karışık bir nostaljik serüven
yaşamaktadır.
Yaşanacak değişimlerle köşe başlarında saatlerce,
gece yarılarına kadar şu veya bu gerekçe ile insanların oturup sohbet ettiği,
hatta zaman zaman kavga ettiği ortamlar tarih olacak. Tarih olmasa bile eski
tadı hiçbir zaman vermeyecek. Hele Ramazan gecelerinde teravih namazı sonrası
sahura kadar kapı önü sohbetlerinin tadını sadece yaşayan bilir. Ayçekirdeği
eşliğinde yapılan ve kaldırım taşlarına oturarak devam eden sohbetlerin tadı
bir başkadır. Özellikle darbe dönemlerinde emniyet yetkililerince kapıda
oturmaya karşı çıkıldığı dönemlerde dahi, yetkililer uzaklaşınca tekrar dışarı
çıkılıp oturulurdu.
Mahalle hayatının yaşandığı yerlerdeki en önemli
olaylardan biri de cenaze olduğu zaman yaşanır. Şimdiki modern yaşantının hüküm
sürdüğü yerlerde hayal dahi edilemeyen veya para ile birlikte değerlendirilen
bir olgu vardır. Cenaze evine mahalle halkı tarafından yemek hazırlanıp
gönderilmesi. Cenaze evindeki telaşın azaltılması, acısı yanında bir de yemek
sıkıntısı yaşanmaması veya uzak yerlerden gelenlerin aç kalmaması için komşular
yemek hazırlayarak gönderirler. Kökçüoğlu Mahallesinde bu olay hala yerine
getirilmektedir. Hatta Rahmetli Sinan’ın nenemin cenazesinin olduğu gün kıymalı
pide yaptırarak göndermesi hala gözümün önündedir. Tıpkı Armstrong’un uzaya
çıkışında söylediği gibi “benim için küçük bir adım, ama insanlık için büyük
bir adım” dediği türden.
Modern yaşamın gereği olarak kentleşme sürecinin
her geçen gün hız kazanması, Kökçüoğlu Mahallesi ve onun durumunda olan tüm
yerleşim birimlerinde hissedilmektedir. Bugün olmasa bile yakın bir gelecekte
tüm çevremiz ve yaşadığımız birimler değişecek ve bugünleri arıyor olacağız.
Bugün çevremizde bulunan ve az bir kazançla hayatını sürdürmeye devam eden
küçük işyerleri kapanıp yerlerine büyük işyerleri açıldığında ve onların da
hayatta kalabilmek için mücadeleye girdiğinde anlayacağız bazı şeylerin
değerini. Önceden saatlerce oturup bir bardak çay içtiğimiz ve gazete
okuduğumuz, arkadaşlarımızla hoşça vakitler geçirdiğimiz mekanlar gidince
anlayacağız neleri kaybettiğimizi. Bir zamanlar arkadaş olarak oturup sohbet
ettiğimiz ve az bir bedel karşılığında hizmetinden yararlandığımız yerlere
artık müşteri olacağız ve paramız kadar değerimiz olacak. Bu kaçınılmaz süreç
gelmeden önce yaşayabildiğiniz kadar yaşayın, kırgınları ve dargınlıkları
unutun, bir araya gelmenin sebeplerini unutmadan dünyevi bir takım nedenlerle
kimse birbirini kırmasın. Zira yarınki süreçte buraları ve buradaki insanları
ve dostlukları çok arayacaksınız ve kesinlikle bulamayacaksınız. Zira dışarıda
veya yakınınızda olup da henüz başınıza gelmemiş dünya, sadece güçlü olanın
ayakta durduğu bir dünya olacaktır.
/Ali KORKMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder