Samsun’un geleceğini karartacak olan enerji
üretecek santrallerin Samsun’a konuşturulması hikâyesinin başlangıcı 2000’li
yılların başlarına rastlar.
Üzülerek söylemek gerekirse en büyük yanlış, bu
kenti daha güzel günlere götürmek ve kenti geleceğe hazırlamak üzere oy
verilmiş olan Büyükşehir Belediye Başkanımız tarafından davet edilen “MOBİL
SANTRAL” ile başlamıştır.
6 numaralı fueloil ile çalıştırılacak olması
nedeniyle zehir kusacak olan bu santral, daha önce planlanan illere
sokulmamıştı. Başta o kentin belediye başkanları ile milletvekilleri
göğüslerini siper etmiş ve bu santrali kentlerine kurdurmamışlardı
Yer aranan santral, en başta karşı çıkması gereken
en önemli kent yöneticimiz tarafından Samsun’a davet ediliyordu. Hem de hiç
kimseye duyurulmadan, iş yapım safhasına kadar getiriliyordu.
Samsun ezeli sorunuyla bir kez daha karşı karşıya
kalıyor ve sivil toplum kuruluşları bu yanlışa direnirken kent yöneticileri ve
o dönemin iktidar milletvekilleri, sanki bu kent adına seçilmemişler gibi
sessizce izliyordu.
Buna rağmen SAM-SEV ve TMOBB öncülüğünde
oluşturulan “Çevre Birlikteliği” Etrafında kenetlenen sivil toplum kuruluşları,
bu yanlışa dur demek için büyük bir çaba harcıyordu. Sonun da bu birliktelik
içerisinde yer alan Samsun Barosu, imkânsız gözüken bir işi başarıyor ve
Danıştay kararı ile bu santralin ruhsatını iptal ettiriyordu.
Sonrasında olanları bu kentte yaşayan herkes biliyor.
O nedenle detaylarına girmeyeceğim ama bu olayı neden gündeme getirdiğimi de
hemen söyleyeyim.
Bir de belirtmek isterim ki, ülkemizin ihtiyacı
olan enerji üretimine karşı olmam düşünülemez ama yer seçiminin böylesine
yanlış ve sadece yatırımcının çıkarlarına hizmet edecek şekilde belirlenmesini
kabul etmem mümkün değil. Zaten itiraz edenlerinde hepsinin karşı çıkış nedeni
budur.
Evet, bu santral o gün için durdurulmuştu ama
Samsun’un ezeli bir eksiği de açık seçik ortaya çıkmıştı.
“Samsun Sahipsiz
Bir Kentti.”
İşte yönetici ve siyasetçilerinin neden olduğu bu
“Sahipsiz Kent” Zaafımızı keşfeden çıkar çevreleri, gözünü Samsun’un en
bereketli ovalarına dikti.
Bu arada yeni siyasi iktidar dönemi ile başlayan
özelleştirmelerle Tekkeköy ve Çarşamba Ovası’nın en önemli tarım alanları olan
Gelemen Üretme Çiftliği gibi yerler, modern tarım yapılacak maskesi altında
çıkar çevrelerinin eline geçiyordu.
Bu önemli tarım alanlarını eline geçirenlerden
birisi de, her iktidarın yanında yer almayı becermiş Rizeli bir yatırımcıydı.
Bu yatırımcının bir özelliği Mobil Santral belasını Samsun’un başına sarması,
değer bir özelliği de geçtiğimiz yıl milletimize dümdüz küfür edebilen birisi
olmasıydı.
Milletine küfür etmekten çekinmeyen birisinin,
Samsun’a ve çocuklarımızın geleceği olan ovalarımıza acıması düşünülemezdi.
Öyle de oldu.
Tam da bu sırada Samsun’un bu ovalarının yer aldığı
bölgesinin, “Enerji Koridoru” Olarak seçildiği yönünde duyumların gelmesi,
tabii ki rastlantı değildi.
Sonun da korkulan oldu ve Tekkeköy, Çarşamba, Terme
üçgeninde çeşit çeşit Termik Santraller oldubittiye getirilerek sıralanmaya
başladı.
Nasıl olsa kent yönetimlerinin ve siyasi iradesinin
suskun kalacağının hesaplandığı bir ortamda, sivil toplum kuruluşlarını
susturmak kolay olacaktı.
Üstelik de, 2002 sonrası iktidara gelen siyasi
iradenin sivil toplum kuruluşlarının bir kısmını susturan, bir kısmını ve
yargıyı bağımlı hale getiren yasal düzenlemeleri de, işlerini kolaylaştırmıştı.
Bu nokta da, kömür ve doğal gazla çalışacak bu termik
santrallerin yaratacağı zararları sıralayacak değilim. Onu ilgili sivil toplum
kuruluşları raporlarla anlatıyor.
Söyleyeceğim şu; Sürüye saldıran aslanlarla
yaptıkları pazarlık sonucu kendilerini kurtarmak için sürülerinde ki “Sarı
kızı” Feda eden öküz sürüsünün başına gelenler gibi biz de, davayı “Mobil
Santrali” Samsun’a davet ettiğimiz de kaybetmiştik.
Sonuçta gelinen nokta, gelecekte nüfusunun çoğunun
kanserle boğuşacağı, tarım alanlarının ve su kaynaklarımızın en azından
verimini kaybedeceği gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bir Samsunlu olarak çok sayıda Samsunlunun da
katılacağını sandığım bazı soruları, kentimizin seçimle gelen yerel ve siyasi
yöneticilerine sormak istiyorum.
Samsun Halkının oyları ile kent yönetimine
geldiğiniz ve siyaseten bu kenti temsil görevi aldığınız bir ortamda, bu kentin
başına örülen bu kirli yatırımlar zinciri ile ilgili olarak neden ve nasıl
suskun kalıyorsunuz?
Eğer, bunlar hiçbir sorun yaratmaz iddiasında
iseniz, neden toplumu rahatlatacak bir açıklama yapmıyorsunuz?
Yok, eğer sizlerde bu santrallere kuşku ile
bakıyorsanız, arkanızda güçlü bir siyasi irade varken, neden bu yanlışın
önlenmesi için çaba harcamıyorsunuz?
Çağımızın korkulu rüyası olan “Küresel ısınma”
tehlikesinin varlığına inanmıyor musunuz?
Yok, böyle bir tehlikeye inanıyorsanız, bu
tehlikeyi en son yaşayacak ülkeler arasında olmamızı sağlayacak ovalarımızın ve
akarsularımızın kirletilmesine neden seyirci kalıyorsunuz?
Ve SAYIN
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANIM SİZE SORUYORUM;
Bu kent için güzel işler yaptığınız bir gerçek.
Böylesine güzel işler yapan ve kenti Avrupa kenti yapma iddiasında ki bir
başkan olarak, kentin geleceğini karartacak kirli yatırımlara nasıl göz
yumarsınız?
Yarattığınız bir eserin yok edilecek olması
karşısında neden bir şeyler yapmıyorsunuz? Zararlı olduğuna inanmıyorsanız,
neden açıklama yaparak toplumun korkularını silmiyorsunuz?
Etrafınızda ki her yaptığınızı doğru yanlış demeden
alkışlayanları dinlediğiniz kadar, neden bu kentin diğer kesimlerine fırsat
tanımıyorsunuz?
SAYIN KENT YÖNETİCİLERİMİZ VE MİLLETVEKİLLERİMİZ, LÜTFEN!
ARTIK KONUŞUNUZ. BİZLERDE HANGİ DOĞRU VE HANGİ
YANLIŞLA KARŞI KARŞIYAYIZ, ÖĞRENELİM.
Son olarak söylemek isterim ki, ileride bu kentin
insanları, suyu ve toprağı zarar görmeye başlarsa bunun en büyük sorumluları
bugün susan kenti yöneten ve temsil eden sizler olacaksınız.
Bu vebal kolay kolay altından kalkılacak bir vebal
de olmayacaktır.
Umarım bu suskunluk biter ve kentini önemseyen
çağdaş bir yönetim anlayışı Samsun’da yaşanmaya başlar..
“08 Mart Kadınlar gününü” hemen hergün bir
kadınımızın kendini erkek sanan canavarlar tarafından katledildiği bir dönem de
anmanın utancını bir erkek olarak derinden hissediyorum.
Tek dileğim, kadınlarımıza çağdaş ve özgürce yaşam
hakkı tanıdığımız dönemleri yaşamak ve böyle ortamlarda kadınlarımızı
kutlamaktır.
İyi haftalar..
/Sadi SUBAŞI
09.03.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder