10 Mart 2015 Salı

Çarşamba’nın Ortasından Akıyor Irmak

Yerleşim alanları insan yaşamının hafızası gibidir, her taşında, ağacında, sokağında, camisinde, çeşmesinde yaşadığımız günlerin acı tatlı anılarını barındırır. Yaşamın ilerleyen yıllarında zaman zaman bunlara bakarak geçen günleri buruk ama doyumsuz bir tad ile anımsarız.                  

Okuduğumuz okul,  yaz tatillerinde sürüklenerek gittiğimiz cami  müştemilatlarındaki  kuran kursları, teneffüs aralarında  toz,toprak yuvarlanıp yaptığımız hınzırlıklar hala  belleğimizde aynı heyecanı ile durmuyor mu?

ilk  aşkımız, ilk acemi öpüşmelerimiz, ilk sigara içmelerimiz, komşunun bahçesinden  olgunlaşmaya fırsat bulamamış erik çalmalarımız, köşe başı büfelerden  cebimizdeki beş,on kuruşları denkleştirip dal işi sigaraları zulalayıp  ırmak aşağısında  ilk şarap içişimiz,ilk cuma namazına gidişimiz, ilk cenaze törenine katılışımız hayatımız tüm ilklerini anımsadıkça o ilkleri yaşadığımız çoğu ölüp gitmiş kankalarımızı anımsadıkça hangimizin  gözleri yaşarmıyor,hangimizin boğazı düğümlenmiyor dostlarım?.

Çocukluğu ve ilk gençliğini bu kasabada yaşamış olup adadaki mahmuzlarda "çimmemiş" ölümle dans edercesine kulaç atmamış olanımız var mıdır?  Kaçımız parkçı Muzafferin mekanı park çay ocağında açık pastura, gel-gelli poker oynamamıştır, stadyumdaki bayram törenlerinde mayıs güneşinde hangimizin kolları bacakları istakoz misali kızarmamıştır, anlı şanlı sinemalarımızda suare aralarında okul müdür yardımcılarına yakalanmamak için on dakikalık film aralarını sidik kokulu tuvaletlerde saklanarak geçirmemişizdir? Hangimiz pazar günlerinin kutsal bir ayine gider gibi büyük bir zevk ve iştiha ile merdivenli sokaktaki Halil usta fırınını önünde içtima almamıştır? Yaz akşamları uzun çarşıdan Emin dayı büfesinden sıcacık kavrulmuş tuzlu fıstık ve ayçekirdeklerini cebine doldurup yazlık sinema bahçelerinde saatlerce çekirdek çitleyerek ilk vizyon yabancı filmleri izlememiştir? Ya mahalle kavgaları, ötca gece-beri gece çekişmeleri, mahalleler arası futbol maçlarında sesimiz kısılana kadar yaptığımız amigolukların çığlıkları hala bir eski duvarda,bir yaşlı ağaç dalında asılı durmuyor mu?

Tüm canlılar gibi şehirlerde doğar büyür ve ölürler dostlarım,  yalnız "Kasabaların ölümü" daha ağlangaçlı oluyor, daha bir can yakıcı geliyor bana, bunu ilk kez Merdivenli sokaktaki pidecimizin yıkılışında hissetttim, yeni yapılacak olan belediye SARAYImız için yapılan istimlak ile birlikte çocukluğumun,ilk gençliğimin   doyumsuz anılarını da yıktıklarında hissetmiştim, eminim benimle birlikte bu acıyı o dönemde yaşanmışlığı olan tüm hemşehrilerim hissetmiştir .Ama insanoğlu acıya şerbetli derlerdi çok doğru imiş , ilerleyen yıllardaki değişen konjöktür  ve dışardan ithal yaşam algısı bu yıkımları daha vahşi bir boyuta taşıdı,  Çarşambanın asıl sahibi olan soylu insanlar birer ikişer göç etmeye başladılar -bir daha dönmemecesine- giderken tüm anılarını ve yaşanmışlıklarını da beraberlerinde götürdüler,köyden hızlı bir göç başladı Çarşambaya, bu   iki yönlü göç furyası o kadar ani ve hızlı olduki  yaşanacak travmanın sancılarını yıllar sonra hissetmeye başladık..... Bugün yaşadığımız  "nostaljik" sancıların sonuncularıdır hissettiklerimiz. Yeni Çarşamba’lılar için ne uzun çarşının bir anlamı vardı, ne Ali baba'nın. Nurettin Tarı onlar için sıradan bir kasaba bakkalı idi, bizim için bir kültür anıtı olan Eşref Aka onlar için artık herhangi bir gazete bayii, Bizim için bir münevverler kulübü olan Şehir kulübü ise onların gözünde bir "işret" ocağı gibi görünüyordu bize ait ne varsa hoyratça tükettiler yeni komşularımız, artık paranın ve köylülüğün saltanatı başlamıştı, galvaniz el yapımı tenekelerde eşşek sırtında evlerimizdeki içi sırlı küplere kaynak suyu  taşıyan sakalarımız    bile, pet şişeli fabrikasyon  klorlu sularına hükmen yenik düştüler.             

Çarşambanın bu konjöktürel yeni sahipleri köylerinin kültürlerini de beraberinde getirdiler. Artık çöplerimiz için çöp bidonlarına ihtiyaç kalmadı, "annemler bu akşam müsaitseniz size misafirliğe gelecekler" anlayışı siyah beyaz televizyon dizilerinde komik bir replik olarak anılır oldu. Yeni okullar yeni öğretmenler ve hızla artan kontrolsüz nüfus kasabamızın ağır çekim film gibi yaşamını da etkilemişti, herkesin birbirini tanıdığı, MERHABA’laştığı Çarşamba ölmüştü adeta. Yeni komşularımız kasaba yönetiminde de haklı olarak yer almak istediler. Devir "mühür kimdeyse SÜLEYMAN odur" devri olmuştu. Yeni yöneticilerimiz çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin anılarını besleyen tüm köhne(!), binaları yıkmaya başladılar, Artık ne Saray sinemamız var, ne Güneş sineması, en son Yıldız sineması kalmıştı yaralı bir serçe kuşu misali melül mahzun duran, bir mürteci vakfı arsasına tamahen zimmetine geçirdi orayı da. 

Çocukluğumuzun, öğrencilik yıllarımızın en güzel anılarının arenası Şehir stadını da yıktılar geçen yıl. Şimdi yerinde 3oo dairelik şaibeli-ucube bir apartmanlar yığını ve yeni ÇARŞAMBALI, yöneticilerimizin "Ahde vefa" anlayışları gereği bize armağan ettikleri,  temeli yüzlerce mahalle bakkalı ve esnafının ahı, bedduası ile harçlanmış anlı şanlı VEFA AVM  miz var nur topu gibi, hepimize hayırlı olsun... Unutmadan söyleyelim AVM’ mizin son sistem ses teknolojisi ile donalı birde butik sinema salonu varmış, ben gidip görmedim görenlerin yalancısıyım, "gidip görmedim, görmek istemedim", "içimdeki Saray, yıldız ve Güneş sinemalarımız aziz hatıralarını öldürmemek için. "  Ama en çok ağladığım olay; içinde yüzlerce yıllık manolya ağaçlarının mis gibi koktuğu ortasındaki ışıklı fıskiyeli havuzu ile yaz gecelerinde birbirinden şık bayanların zarif kibar sohbetlerini yaşatan şehir parkının bir amele parkına dönüştürülmesi olmuştur. Dostlarım, kasabamızın  kadim insanları, insan hatıraları ile birlikte büyür, yaşar ve onlarla ölür, hatıralarınızın  zamansız katledilmesine izin vermeyin” dememin bir anlamı kalmadı artık, ÇARŞAMBA eski ÇARŞAMBA değil, ÇARŞAMBALI eski ÇARŞAMBALI  değil,  "BAKİ KALAN KUBBEDE BİR HOŞ SEDA İMİŞ. 

/Cemil BİÇER
10.03.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder