Dedemin tek erkek çocuğu idi hasbi dayım, bebekliğinden
itibaren el bebek, gül bebek büyütülmüş, düşmeden eğilmemiş, giyimi, kuşamı, davranışları
ile tipik bir şapsığ aristokratıydı. Bekardır hiç evlenmemiştir. Gençliğini
düğünden düğüne, kaşen-şeşen sarkacında geçirmiş ve dedemin hatırı sayılır
servetini bu yolda "ezmiş" nev’i şahsına münhasır" bir yiğit
adem.
Çarşamba’da ve köylerinde hatır sahibi, sözü
dinlenir selamı banka kredisinden daha sağlam sayılan bir mirasyedidir. Koca
bir serveti yemiş, şimdi yoksul duruma düşmüş ama hala kuyruğu dik tutar,
kimseye eyvallah etmez. İlçenin pazar kurulan çarşamba günlerini hiç aksatmaz,
elinde kalan tek serveti can yoldaşı Kabertey atını tımar eder, babadan miras
gümüş işlemeli koşumlarıyla donatır. Anneme bir gün önceden ütülettiği haki
renkli "külot" pantolonunu, lacivert ceketini, yeleğini ve kolalı
beyaz gömleğini giyer, körüklü çörçil aciskalarını kuşanıp akşamdan közde
yaktığı çakıldak fındığın yağı ile boyadığı kaytan bıyıklarını, arkasında horoz
resmi bulunan cep aynasına bakarak düzeltir, kokulu kâşif namı ile maruf
esansçıdan alınmış hacı yağı parfümünü sürer serkisof marka (bozuk ve tamiri na
mümkün) gümüş köstekli cep saatini yeleğinin cebine iliştirir, avlunun
ortasındaki binek taşına basarak atına biner bir heykel gibi dik mağrur ilçeye
yollanırdı. Bu hazırlanmalar ve yolculuk yıllarca aynı özen ve titizlikle devam
etmiştir ölümüne kadar. Nereye gider, kimlerle oturur, hep merak etmişimdir, anneanneme
sorardım çekinerek "dayım nereye gidiyor her Çarşamba nenej"
diye?" ve her seferinde de nenejim aynı öfkeli tavırla" cehennemin
dibine" derdi. Cehennem çocuk belleğimde süslenip gezilecek bir mekân
olarak kalmıştır.
Yıllar sonra komşu Çerkes köylerinden Emiryusuf’a
bir cenazeye arabamla giderken yolda durmam için el kaldıran bir yaşlı amcayı
aldım, selam-aleyküm selam faslından sonra yaşlı amca "hangi köydensin
yeğenim?" diye sordu, "Kızılot köyündenim" deyince ,"Hasbi
ağanın köyü, tanır mıydın hasbi ağayı?" diye sordu,"Dayımdır"
dedim,"Allah rahmet eylesin büyük adamdı çok ekmeğini yedim, çok çayını
kahvesini içtim "dedi. "Her Çarşamba uzun çarşıdaki beyler
kıraathanesine gelirdi" deyince çocukluğumdaki nenejimin "cehennemin
dibi sözünü anımsadım çocukluk merakımı giderecek kişiyi yıllar sonra bulmuştum
arabanın vitesini küçülttüm amacım yol arkadaşımı konuşturup dayımın Çarşamba
yolculukların hakkında bilgi edinecektim. "Nasıl yani, tanır mıydın
dayımı?" diye sordum, yaşlı adam derin bir nefes alıp anlatmaya başladı."
Tanımayan Var mı ki adige Hasbi ağayı, bu ovada, ruhuna rahmet çok adı gibi Hasbi
bir adamdı, ekmekliydi verdiğini doyurur, vurduğunu da öldürürdü mert, sözü
senet bir muteberdi" ben cenazeye varmadan Çarşamba ziyaretlerini
öğrenmenin acelesiyle, "her Çarşamba çarşıya giderdi süslenip
"diyecek oldum duymadı bile anlatmaya devam etti." Çok zengindi koca
bir serveti yedi, ama har vurup harman savurmadı diğer çerkes mirasyedileri
gibi. Kapısına kim gitti ise boş dönmemiştir, hökümet gibiydi rahmetli" diye
devam etti bu övgüler benim merakımın cevabı değildi içimden" geç bunları
hacı dayı geç sadede gel" diyordum ama amca beni hiç umursamıyordu
anlatmaya devam etti" her çarşamba giyinir kuşanır dillere destan kabertey
atıyla çarşambaya gelir, hancı Osman’ın hanına atını teslim eder suyunun
arpasının ve han masrafını bahşişiyle peşinen öder, oradan berbere gider sinekkaydı
traşını olur (hâlbuki akşamdan muhakkak sakal traşı olurdu) dükkânda traş olmak
için sıra bekleyenlerin de traş parasını öder, berber çırağına da yüklü bir
bahşiş bırakır, sonra belediye meydanından beşik pazarına doğru vakur adımlarla
yürüyüp şehir kulübüne giderdi" Olayın büyüsünü bozmamak için sessizce
dinlemeyi sürdürüyordum nasıl olsa işin sonunda tüm çocukluk merakım olan
"cehennemin dibi"ni öğrenecektim. Şehir kulübü dediğin yer öyle herkesin
girebildiği bir yer değil, hökümet erkânı, Çerkez, gürcü ve birkaç tane de Türk
ağanın, ancak sualsiz girebildiği bir yer. Hasbi ağa bu kulübün el üstünde
tutulan müdavimlerindendi, eli bol sofrası zengindi bulunduğu masada kimse
elini cebine atmaz, atamazdı hasbi ağa masasında hesap ödenmesini hakaret
sayardı, garsonlarda haftalıklarından çok bahşiş aldıklarından hasbi ağanın
masasının etrafında pervane olurlardı. İkindi sonrası Hasbi ağa şehir
kulübünden çıkar uzun çarşıdaki kıraathaneye gelir, kendisini davet edenlerin
hiç birinin masasına oturmaz, boş bir masaya geçer Emirhan suyu ile şekersiz
kahvesini içer. Yine vakur, ağır bir edayla hanın yolunu tutardı." Cenaze
evine gelmiştik dayımın yaşamına dair merak ettiğim şeylerin birçoğunu
öğrenmiştim... Umarım bir başka cenazede
alacağım yol arkadaşımdan da kalanları öğrenirim.
/Cemil BİÇER
29.01.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder