Vurdumduymaz, kimseyi umursamaz, kendi çıkarlarını
ve çıkar gruplarını gözeten ve giderek kötüleşen bir düzenin varlığını
"hissetmiyorum" diyenlerin sayısı giderek azalıyor.
Ve her dönem daha öncesinde de olduğu gibi kendi
zenginini yaratıyor. Zaten yoksul olanlar, avuçlarına konulan sadaka benzeri
yardımla yaşamaya çalışırken, amiyane tabirle kendini götürebilen, bir dönem
adına orta direk denen, daha yaygın bir halk sınıfı ise giderek yoksullaşıyor.
Siyasal iktidarın sonuna kadar bastırdığı yeni
düzende çalışma hayatına dair bilinen istihdam şekilleri, çalışanları tüccar
yöneticilerin iki dudağı arasına mahkûm ediyor.
Son günlerde Samsun Gazi ve Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Hastanesi'nde işten çıkarılan taşeron işçilerinin durumu, bunun en
canlı ve yakıcı örneğidir. Sendikalı olmaları, dolayısıyla haklarını aramaları
nedeniyle taşeron yapılanmanın suyuna gitmeyenler, yöneticilerin gazabına
uğruyor.
…
Güzel şehrimizde hafif raylı sistem sonrasında
şoför esnafına dolayısıyla onların ailelerine yapılanların ise içe siner bir
yanı yok. Bakınız, en son 511 şoföre dava açılmış. Savcı Türkiye Şoförler ve Otomobilciler
Federasyonu Genel Başkanı Fevzi Apaydın'ın da aralarında bulunduğu 511 kişi
hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarından 1,5
yıldan 3 yıla kadar, karayolları araçlarını hukuka aykırı olarak alıkoyma ve
hareket etmesini engelleme suçlarından 1 yıldan 3 yıla kadar, demiryolu ulaşım
araçlarını hukuka aykırı olarak alıkonulması suçundan ise 2 yıldan 5 yıla kadar
hapis cezasına çarptırılmalarını talep etmiş.
Şoför esnafına, onları mağdur etmeyecek bir yol
gösterilmemesi üzerine gelişen olayları adalet bugün bir suçmuş gibi gösterse
de yapılan mücadelenin çoluk çocuk tam bir yaşam mücadelesi olduğu unutulmamalıdır.
Keşke adalet, her kim olursa olsun,
işinden olup da evine ekmek götüremeyenlere sebep olan anlayışı da bir
kez olsun yargılayabilse. Belki o zaman asıl suçluyu bulabiliriz. Hepimiz biliyoruz; bu bizde olmaz,
oldurmazlar… Ancak şunu da biliyorum; millet ekmeğine sebep olan anlayışı bir
gün kendi vicdanında mahkûm edecektir.
Kamu Emekçileri Konfederasyonu'na bağlı
sendikaların yöneticileri 13 ay önce Samsun Atatürk İlköğretim Okulu bahçesine
anaokulu yapılmasına tepki göstermek için okul bahçesinde basın açıklaması
yapmışlar. Açıklama sırasında orada bulunan çocukların hafriyat makinelerini
taşlamaları üzerine üçü sendika başkanı olmak üzere toplam 13 kişi hakkında
dava açılmış ve haklarında18 ay ile 3 yıl arasında hapis cezası istenmişti. Mahkeme
13 ay sürdü. Üçü sendika başkanı olan
toplam 13 kişi dün berat etti. Çoğu
devlet memuru olan bu güzel insanlar, kendi sorunlarına ilave bir sürü
sıkıntıyı bu süreçte yaşadı. Sırf betonlaşan bir şehrin çocuklarının yegâne
oyun oynayabildikleri bir okul bahçesi yok olmasın diye.
Başka kim bu gerekçe için bunca sıkıntıya katlanır
ki? Şehrin doğusunda, Canik'te "Köprülü Katlı Yol" tartışması ise
bizleri hiçe saymanın bir başka örneği. İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şube
Başkanı Hüseyin Tüfek, Mimarlar Odası Samsun Şube Başkanı Selami Özçelik
"Köprülü Katlı Yol" projesi yerine "Doğu Çevre Yolu" yapılmasının her yönden doğru olacağını
açıklıyorlar.
AKP'li belediye başkanı ve ilçe başkanı da aynı
görüşte. Aklın yolu bir. Yapılacak olan yatırım bilimsel değil, işlevsel değil,
ekonomik değil, estetik değil, kalıcı değil, millet de istemiyor. Ancak
Ulaştırma Bakanı açıklıyor: - "Projesini yaptırıyoruz." Belediye
Başkanı Osman Genç: -"İnanamıyorum." diye karşılık veriyor. İnanın
sayın başkan, inanın; Samsun talihsiz bir şehir. Ve bu talihsizliğin nedenini
millet anlamaya başladı bile.
23.02.2011
/Dr Murat
ERKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder