Bilenler bilir veya dikkat edenler hemen
hatırlayacaklardır. Samsunun mozaik yapılanması içinde Alucralılar önemli yer
tutar. Bu mazlum görüntülü sessiz yığın bulundukları yörenin özelliklerinden
midir nedir bilinmez daima kenarda kalmaya çok fazla ortalıkta görünmemeye ve
dikkat çekmemeye özen gösterirler. Ama ırk olarak birbirine bağlılıklarını
cenazelerinde ve düğünlerindeki kalabalık gruplanmalarından hissedebilir ölen
veya evlenenin zengin fakir olduğunu kesinlikle anlayamazsınız.
İşte Esma kadın da, Raif’le Alucra da evlenmiş
orada doğurduğu Metin’le Münire’den sonra geçimin zorluğu ve hayatın zor
şartları onları önce Termeye savurmuştur. Orada ki yoksul yaşam şartlarında
Rafet ve bir kız çocuğu daha doğuran Esma, çareyi Samsuna göçmekte bulmuş
Samsunda Tütün işçiliğine kendini attıktan sonra biraz nefes almıştır. Bu arada
Raif’te inşaatlarda çalışmaya başlamış ama Esma hala doğurmaya devam etmiştir.
Rahim, Turgut ve bir de kızları olunca çocuk sayısı burada yediye çıkmıştır.
Erkek çocukların mutlaka okumasını arzu eden Ekiz’ler bu düşüncesinde oldukça
başarılı olabilmiştir. Önce Metin, orta öğretimin ardından kendini İstanbul’a
atmış Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinde heykel eğitimi almaya başlayarak
acımasız yıllarla ilk tanışan kişi olmuştur.
Ardından Rafet, Ortaokul ve Lise de kara kalem
guvaş ve suluboya ile çokça oynayınca resim sevdasının ilk belirtileri ortaya
çıkmıştır. Orta öğretimin bitiminde O’da İstanbul’a koşmuş Sanat arayışı onu
Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümüne yönlendirmiştir. Başarılı olan ve
sevilerek alınan resim eğitimi kabiliyetinin öne çıkmasını sağlamış ve
birincilikle bitirmiştir Yüksek Öğrenimini.
Okulun bitiminde memuriyet dolayısıyla Erzurum’a gitmiş
öğretmenlikte ancak bir yıl geçirebilmiştir. Sanata olan tutkusundan dolayı
istifa etmiş tekrar İstanbul’a dönerek hem Resime hem de güzel sanatlar
akademisinde eğitime yeniden başlamıştır.
Resim’e başlamasıyla kişilik değişimi de başlamış
hem çılgınca üretmiş hem de bohem bir yaşam tarzına yönelmiştir Rafet.
Kuzguncuğu mekân seçmiş, sanat camiasından bazı isimlerin ve Can Yücel’inde
uğradığı mekânlarda işret meclisleri kurmaya başlamıştır. Oralarda topladığı
sanat enerjisini bazen sanata bazen de ruh halinin verdiği fırtınayla kavgacı
bir kimliğe büründürmüş, olur olmaz yerlerde önüne gelene sataşmıştır. Bu durum
onun belki de ikinci adı olmuş Rafet Ekiz resimle özdeş olarak anılırken çılgın
ressam imajını da hep hatırlatmıştır. Bazı dostları onun bu içi içine sığmayan
yapısını tarif ederken 100-150 kişi içine dahi yalınayak dalarak, gözünü
budaktan sakınmadığını ve kıyasıya kavga ettiğine hala söylemektedirler.
Yaşamının her safhasını resimle bütünleştiren bu
enteresan tipin, sakin olduğu zamanlardaki ruh hali içince tamamen değişmekte
adeta ikinci bir kimliğe bürünmektedir. Sanki çift yaradılışlıdır. Evlenme ve ev kurma güdüsünü, yapmış olduğu
resimlere aksettirmiş olmalı ki bazı eserlerinde cinsel tınıyı da ara sıra
hissettirmiştir.
Büyük Türk Ressamı Fikret Muallâdan sonra
ekspresyonist akımı (Dışavurumculuk) Rafet Ekiz sürdürmüştür, denmesi boşuna
değildir. Rafet’in sanat kişiliğini anlatan basın ve sanat dünyasının
eleştirmenleri bu mütevazı yapıdaki kişinin dünyanın her yerindeki resim galerilerinde,
kendisine kolaylıkla yer bulabileceğini hala iftiharla anlatmaktadırlar.
Sanatın o ağır ve dayanılmaz hazzı içinde zaman
zaman kapandığı stüdyodan günlerce çıkmamış doyasıya resim üretmiştir. Hayati
fonksiyonlarını bile unutarak yediği ve içtiğini, tüm gereksinimlerini bir
resim atölyesinde giderdiği günlerin sonunda müthiş bir üretkenlikle ortaya
çıkmış bazen ağabeyi Metin Ekiz’le bazen de yalnız sergiler açmıştır. Kazanç ve
para ikinci planda olmasına rağmen umduğundan çok kazandığı parayı savurup
saçtığı da dostları tarafından hala hatırlanmaktadır. Belki biraz abartılı
olarak söylenir ama bir sergi sonunda servet sahibi olduğu ama bir gecede tüm
varlığını etrafındakilerle tükettiği esefle anlatılır.
Samsunlu olduğunu her fırsatta dile getirmesine ve
baba evine de fırsat buldukça gidip gelmesine rağmen, kendi şehrinde bir sergi
açmayı, O’na vefayı becerememiş eski yılların ve çocukluğunun çekingenliğini
bir türlü yenememiştir. O zaman zaman çılgınlaşan, atak Rafet genelde bir kedi
gibi sinmiş, hayatın sürprizlerini sadece Resim, Boyaları ve Çizgileriyle
göğüslemeye gayret etmiştir.
2003 yılının sıcak bir temmuz günü hiç kimsenin
sırrına eremediği bir gün olur. Rafet kiminle nerededir bilinmez, büyük bir
ihtimalle içkilidir veya yalnızdır. Kimi özlemiştir kime gitmiştir. Bir trafik
kazası yaşar. Cebindeki kimliğini dahi araştırmayıp bir morga atarlar onu. Tam
13 gün o soğuk taşın üzerinde yatar. Bu yatış, Atölyesinde evine gitmeyip resim
yaparken ara verdiğindeki taşın üzerinde sabahladıklarına benzememektedir. Ölü
bedenine ne tanıdık rast gelmiştir ne de bildik. Kimsesizler mezarlığına tam
gömüleceği gün en küçük kardeşi ondan bir süredir ses çıkmadığını fark ederek
arar ve onu soğuk taşlar üzerinde bulur.
Sonu da başındaki gibi garip olmuştur Rafet’in.
Sessizce kayıp gitmiştir yaşamın içinden. Götürür onu Feriköy mezarlığına
kardeşinin yanına gömerler. Ressam Rafet Ekiz artık yoktur.
Dünya çapında bir fırça, çok ünlü olmaya müsait bir
Samsunlu en olgun çağında bu dünyadan geçip gitmiş geriye yaptığı rengârenk
dünyası kalmıştır.
Geçen Haftaların birinde bir yerel gazetecimiz,
gazetesindeki köşesinde Samsunun yetiştirdiği ünlülerin isimlerini sıralamıştı.
Biraz övünçle bu sayının çoğaldığını görmek bu kentin insanlarının göğsünü
kabartır muhakkak. İşte ben bu listenin sonuna yine onun kendi üslubunca Rafet
Ekiz adını da sessizce ilave ediyorum.
İyi Haftalar.
02.02.2011
/Sacit ACAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder