Hiç unutmam, 50 yıl öncesinde rahmetli babam
elimden tutarak, Kasaplar Arastasının sonlarındaki Acem Kasap’a götürürdü beni.
Oraya gidişlerimizin tadını hala da hatırlarım. Saathane istikametindeki bu yol
günün her saatinde müthiş bir yoğunlukta ve oldukça da kalabalık olurdu. Hele
Ramazan ayında bakliyat, sebze, meyve, balık satanların tezgâhlarının
önlerindeki kalabalık gruplanmalar, nostaljik bir özellik olarak günümüze kadar
gelen bir çeşnidir. Sadece Kasaplar Arastasındaki bu yoğunluk değildir bölgenin
özelliği. Hemen bu yol gibi, Saathane ye dikine inen ve esnaf kahvehanelerinin
bulunduğu Namık Kemal Caddesi ise ayrı bir curcunadır. Civardaki bilumum çay
ocaklarının bulunduğu bu güzergâh üzerindeki çayhaneler, gerek sahibinin adıyla
anılmasıyla, gerekse bulunduğu yapının
özelliği ile önemli bir adres tespitidir. Mesela Asma Altı, mesela Zakirin
Kahvesi gibi. Bu çay ocakları aslında günü birlik iş ve işçi arayanların
buluştukları mekânlar olarak da hala kullanılmaktadır. Buralarda oturarak iş
bekleyenler, kapı önlerinden dışarılara taşarak yeni ve günlük patronlarını
günümüzde bile beklemektedirler.
Bu yol üzerinde yıllar yılı etraftaki asayişi temin
eden bir karakol bulunurdu ki isminden zaten bu bölgeye ait oluşu hemen
anlaşılır, bir merkez olma özelliğini hissettirirdi; Çarşı Karakolu. Adeta
Meydanı geniş bir açı ile kontrol altına alarak asayişi takip eden bir polis
noktasıydı. Yakın zamana kadar aynı binada bu hizmetini devam ettirdi. Bazen
hırsızlık veya basit suçlardan karakola alınanların tutuklanmaları bile,
dışarıdaki esnaf tarafından merakla takip edilirdi.
Üçüncü Saathane bağlantısı ise Bankalar Caddesidir.
Bu yol adından da anlaşılacağı üzere zaten yoğunluk olarak Şehir Bankalarının
bulunduğu cadde olup Büyük Camiye ulaşım güzergâhı olarak da kullanılır. Bu
yolun diğer bir özelliği de Şehrin öteki Meydanlarına bağlantıyı temin etmeye
hala devam etmesidir.
Saathane Meydanına, Cadde ve Sokak özelliğinde 10
Adet yol bağlanır. Şehrin günden güne gelişmesiyle bile değişikliğe uğramayan
bu bağlantı organizması Kente ait bir “Tarih Atlası” özelliğini günümüze
taşımıştır denebilir. Her yol en az 150 yıllık kronolojik birikimiyle hafızaların
diriliğine emanet edilmiştir. Ki Tarihi geçmişi yaşatan sadece Binalar
değildir. Şu anda Eski Telgraf hane Sokak, Patlıcan Pazarı Sokak, Çıkrıkçılar
Sokak isimleriyle yaşamaya devam ederken kim bilir hangi kentsel geçmişi
korumaya çalışmaktadırlar.
2000 li
yılların başlarında İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi İzmir Konak Meydanının
kullanımına dair bir değişiklik fikrini ortaya koymuştu. Bu konunda bir yarışma
açıldı. Bu fikir projesini Ersen Gürsel isimli bir Mimar kazandı.
Ersen bey, Yarışma Projesine başlamadan önce, Konak
Meydanını panoramik olarak gören yüksekçe bir set üzerinden günlerce sahayı
gözetlemişti. İnsanlar Meydana nasıl geliyorlar, nasıl kullanıyor, nasıl
çıkıyorlar, alışkanlıkları nasıl? Meydanın hangi bölgesinde hangi saatlerde
nasıl bir yoğunluk ve canlanma görünüyor, nasıl boşalıyor? Bu toplum
hareketlerini nasıl ve nice bir yerlere kanalize etmek gerektiğini, projede
nasıl değerlendirmeye almalıydı. Çünkü
bu alışkanlıklar yıllarca süren bir tünelden geçerek bu güne gelebilmişti, bu
yüzden çok önemliydi.
Burada insanı ve insanın çevre kullanımını
önemseyen, hatta Baş Aktör yapan proje diğer projelere göre çok verimli
bulunarak öne geçti ve birincilik kazandı.
Şimdi Saathane Meydanı ve çevresinde, dini yapıları
koruma altına alıp diğerlerini tırpanlayarak bir planlama yapılması
düşünülüyor. Burada yıllardır süren yol
ve yaşam dokusunu hiçe saymak akıl karı bir anlayış olamaz. Böyle bir programın
ve projenin alt yapısını tarihçiler, sosyologlar, kent bilimciler ve daha ve en
önemlisi Samsun Yaşayanları kabul etmelidir. Böyle bir anlayışı projelendirmek
de plancıların görevidir. Ama mutlaka bir yarışma sonrasında.
Fakat son birkaç yıldır çokça gündeme gelen Kentsel
Yenilenme adı altında belirli amaçlara yönelik arsa ve kıymetli alan kazanmak
için başvurulan yöntemlerin, güzelim Saathane için düşünülmesi vahim sonuçlara
da yol açabilir. Sakın ha!
Yoksa kuyuya
atılan bir taşı çıkarmak, bazen
başkalarının başına kalmaktadır ki buna da yazık tan başka izahi bir kelime
bulunmamaktadır. Yoksa bu Kent kimsenin tekelinde olmayıp, tüm yaşayanlarındır.
Ayrıca Kent Yaşayanlarının da bu kent üzerinde bazı hakları olduğu da
unutulmamalıdır.
İyi
Haftalar.
22.02.2011
/Sacit ACAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder