Hazırlayan :
Erdem Erol
Samsun Tabip Odası Başkanı Cem Şahan, ‘Sağlık Kenti
Samsun’un röntgenini çekti. Şahan, sağlık sisteminden, özel hastanelerin
işlevine, sağlık sektörünün
sorunlarından, Samsun’daki şiddet ve yapılması gerekenlerine kadar bir çok
konuda, Gazetemiz Yazıişleri Koordinatörü Erdem Erol’un sorularını yanıtladı.
İşte o sorular ve yanıtları:
GAZETE 55: Samsun merkez de 300 tane
ebe ve hemşire fazlalığından söz ediliyor, bu arada Bafra ve Terme'de doğum
uzmanı eksikliği çekildiği ve bu açığın Samsun'dan geçici görevlendirmelerle
çözümlenmeye çalışıldığı görülüyor. Samsun kenti Samsun diyoruz ama sizin de
konuyla ilgili çok sık 'Samsun sağlıkta kötüye gidiyor' diye açıklamalarınız
var. Şuan Samsun'un sağlıktaki durumu nedir?
ŞAHAN: Türkiye'de sağlıkta
dönüşüm projesi diye bir proje uygulanıyor. 6 yıldır Samsun'da bu projenin iz
düşümleri başladı. Bunlardan birincisi; birinci basamak sağlık hizmetlerinin
aile hekimliği sürecine gitmesi. Bu 2007 yılında Samsun'da uygulanmaya başladı.
İkinci basamak sağlık hizmetlerinin kamu hastane hizmetlerine dönüştürülmesi
Ekim ayında geçecek. Bir de Üniversite hastanesindeki gelişmeler var. Konunun
birinci bölümü hekim ve sağlık çalışanı istihdamı ve bunun Samsun'daki
yetersizliği. Biz tabi kamucu sağlık hizmetini öneriyoruz. Özellikle birinci
basamak sağlık hizmetlerinin kamusal elden yürütülmesini istiyoruz.
Türkiye'deki hekim istihdam sayısı üzerinden son 2-3 yıldır bir proje
geliştiriliyor. Sağlık Bakanlığı son 3 yıldır Türk Tabipler birliği ile yaptığı
her toplantıda, hekim sayısının yetersiz olduğunu gündeme getiriyor. Türkiye'de
şuanda Sağlık Bakanlığı verilerine göre 109 bin hekim var. Türkiye'de TTB'nin
verilerine göre 107 bin hekim var. Bu konu sürekli sağlık alanının boş bir
parçasıymış gibi gösteriliyor. Türkiye'deki hekim sayısının OCC’ye ortalaması
olarak alınırsa, Türkiye'deki hekim sayısının düşüklüğü kabul edilebilir. Fakat
bu konu çok gündeme gelince 17 halk sağlığı profesörü, TTB'ne bağlı 11 Odanın
desteğiyle bir rapor yayınladık. Bu rapora göre Türkiye'nin 256 tane bağımsız
değişken ve 196 tane örnek model incelendiğinde Türkiye'de hekim istihdam
sorunu yok. Türkiye'de olması gereken hekim sayısı, bu bağımsız değişkenlerle,
dünya ortalaması, dünya sağlık göstergeleri incelendiğinde, Türkiye'de hekim
istihdam sorunun, hemşire ve yardımcı sağlık personeli sorunundan bağımsız
olmadığını ve buna göre Türkiye'de yeterli hekim sayısının 113-114 bin olduğunu
görüyoruz. Fakat hekim istihdam sorunu üzerinden bir polemik geliştiriliyor.
Türkiye'de en büyük sorun hekimlerin eşit dağılımı açısından var. Sayın Bakanın
göreve başladığı ilk TTB kurulunda, doğu ve güneydoğu Anadolu’daki hekim
sorunuyla ilgili TTB Başkanı şöyle bir teklifte bulunmuştu: bu bölgedeki hekim
istihdam sayısı 1300 olarak bulunmuştu, bunun 650'si pratisyen, 650'si uzman
hekim eksikliğiydi. Biz 1300 kişi oraya gidelim, 2 yıl çalışır, yine aynı
yerlerimize döneriz diye teklifte bulunmuştuk. Tabi onlar bu modeli çok uygun
görmemişlerdi.
Aslında mesele şu, Sağlıkta dönüşüm projesi
hizmetleri kentlerde toplamaya çalışmaktadır. Hekim ve ebe istihdamı açısından
kent, kır oranında çok büyük sorunlar var. Şimdi Samsun'a döndüğümüzde, burada
şöyle bir süreç geliştiriliyor. Samsun'da gerçekten hekim istihdamı bizim tam 3
yıl önce söylediğimiz gibi kırsalda azalıyor. Mesela Vezirköprü'nün nüfusu 120
bin, Sağlık Bakanlığı'nın YÖK'le hazırladığı raporuna göre, belirlenen
standartlar var. Bu standartlara göre baktığımızda; Vezirköprü'nün nüfusu
Samsun nüfusunun 10'da biri. Hekim istihdamına baktığımızda, tabi il merkezinde
normalin 5 katı olması gerektiği gibi kriterler de var ama Vezirköprü'deki
hekim istihdamı olması gereken rakamların çok gerisinde. Yani sonuç olarak
Çarşamba'da, Terme'de, Bafra'da hekim sayısı müthiş derecede azalıyor. bu
sağlıkta dönüşüm projesinin bir yapılandırmasıdır. Kırsal alandan hekimi çekip,
aynı okullardaki taşımalı eğitim gibi hastaların merkezlere getirilmesidir.
1985-90 Türkiye'sinde 37 tane sağlık evi, 7-8 tane sağlık ocağıyla bir Vezirköprü
ilçesi düşünün, bir de bugün merkezde 10 hekimle, 10 ebe hemşireyle hizmet
verildiğini düşünün. Böyle bir tablo var. Ebe Sistemi Yok Ediliyor
Geçen ay Samsun için yapılan geçici
görevlendirmeleri aldım. Geçici görevlendirmeler birinci basamakta, aile hekimliği
projesi dışındaki birinci basamakta büyük hak kayıpları var, hem hekim hakları
açısından hem de hasta hakları açısından. Çarşamba'da acil servislerde
pratisyen hekimler çalışıyor. Bu kamu hastanelerinin acil servislerinde çalışan
pratisyen hekimlerin sayısı artık insani olarak kabul edilemeyecek durumda. Bu
azlık nedeniyle buradaki hekimler izin yapamıyorlar.
Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nden bir örek verecek
olursak, son dönüşüm projesiyle birlikte bir yılda 33 tane uzman hekim kamudan
ayrıldı. Kamu hastanelerinden özele tabi ki bir geçiş olacak ama merkezdeki
hekim potansiyelini artırıyorsunuz. Sağlık projesiyle birlikte, Dünya Sağlık
örgütünün de yıllardan beri söylediği bir şeydi; Orada diyor ki; birinci
basamak sağlık hizmetlerinde birinci rol ebe ve hemşiredir. Türkiye'de şimdi
özellikle ebelik sistemi yok ediliyor. Türkiye'nin aile sağlığı planlaması
taşeronlaşmaya doğru gidiyor. Mesela Aile Sağlığı Planlamasında (AÇSAP) 37 tane
hekim görevliydi. Şuanda 3 hekim görevli. Bunun iz düşümü ise Anne ölüm
oranlarındaki artıştır. Bir Amerikan Üniversitesinin yaptığı araştırmada diyor
ki; 270 tane değişken arasında refahın en önemli göstergelerini ortaya 2 tane
bağımsız değişken öne çıkıyor. "Bir ülkede anne ölüm oranları yüksekse bu
ülkede refah yoktur. İkincisi ise gelir dağılımının eşitliği göstergesi. Gelir
dağılım eşitliği katsayısı sıfıra yakın ülkelerde refah vardır" diyor.
Şimdi biz ebelik sistemini Samsun'da yok ediyoruz. Samsun'da birinci basamakta
rahim içi araç takılmıyor. Eğer Aile Sağlığı Hekiminizin yanındaki eleman
sertifikası olan ebeyse ve gönüllüyse taktırabilirsiniz. Eskiden Sağlık
ocaklarında bir tane aile sağlığı bölümü oluyordu ve burada 1-2 tane
sertifikalı ebe oluyordu ve her gün 4-5 tane rahim içi araç takıyorlardı.
Gelinen nokta şu, sistemin zaten ebeye ihtiyacı
kalmıyor. Bu sistem hekim üzerinden bir şey üretmeye çalışıyor ve bu merkezi
yoğunluğu artırıyor. Hizmeti merkeze taşımayı amaçlıyor çünkü pazarlaması
kolay. Şimdi Vezirköprü'ye bir özel hastane kursanız pazarlaması çok zor olur.
Onun için merkezi ve büyük ilçeler üzerinde, hekim istihdamı yaratıcı ucuz
işgücü amaçlı bir yapılanma var. Samsun’un Durumu İçler Acısı
Mesela Üniversite hastanesi açısından baktığınızda
da, yardımcı personel ve hemşire açısından Samsun içler açısı durumda, çok
yetersiz. Özellikle yoğun bakım servislerinde müthiş bir hemşire açığı var.
Bunun acilen bir şekilde kapatılması gerekiyor, çünkü bu sağlık hizmetini direk
etkileyen bir şey. Çünkü 24 saat nöbet tutturamazsınız. Samsun'da sağlık algısı
üzerinde bir sorun var, hekim istihdamı açısından bir eşitsizlik var. Geçen ay
47-49'dur geçici hekim görevlendirmesi, 2008 yılında yüzde 17'dir. Bazen ironik
geçici görevlendirmeler var. Hizmetin bütünlüğü açısında bir sorun var.
GAZETE 55: Peki bu geçici
görevlendirmelerde bir adalet var mı?
ŞAHAN: Bu hep polemik
yaratılıyor. Şimdi hekim olarak bir yerde bir sağlık hizmeti ihtiyacı varsa,
hekimin oraya gitmesi ettiği yemin gereğidir. Samsun'da kırsal boştur. İlçeler
hep geçici görevlendirmelerle hizmet vermektedir. Aciller, adli tıp işlemleri
falan hep geçici görevlendirmeler üzerindedir. Bir kere norm kadro, personel
dağılım cetveli üzerinden fazlası olan üzerinden gönderebilirsiniz. Norm kadro
fazlası olmayan bir yerden gönderemezsiniz. Ama tabi son yaşanan olay vardır:
Giresun devlet Hastanesi'ne, yalnız orada yaşanan sel felaketinden önce,
Giresun Sağlık Müdürlüğü, Karadeniz'deki illerin hepsine bir yazı gönderiyor ve
iki tane çocuk hastalıkları uzmanı istiyor. Bu olaydan 10 gün önce de biz oda olarak
Samsun çocuk Hastanesi'ndeki kadro yetersizliğini belirten, artık buradaki iş
yükünün kaldırılamaz olduğunu belirten bir yazı gönderdik. Bakanlığın da her
yıl her hastanede ne kadar kadro olacağını gösteren, Personel dağıtım Cetveli
var. Burada Çocuk hastanesinde kaç tane uzman olacağını gösteriyor. Samsun
çocuk hastanesinde bu cetveldeki rakamdan daha az sayıda çocuk uzmanı var. Bu
çocuk uzmanı sayısının yetersiz olduğu halde çocuk uzmanı Giresun'a gönderildi.
Geçici görev sırf buradaki sağlık hizmetlerinin durmasına neden oluyor, buradan
hizmet alan hastaların da mağdur olmalarına neden oluyor. Zaman zaman kendi
içinde de bir hukuku olması yaratılan, ancak temel olarak hukuksuz olan ve halk
yararına olmayan uygulamalar var. Yani bu kararları verenlerin sağlık yönetim
bilgisinin biraz fazla olması gerekir. Sağlık Bakanlığı, patoloji laboratuvarı
olmayan ilçe hastanelerine patoloji uzmanı gönderiyor. Benim bildiğim bir
radyoloji uzmanı var, 8 yıldır hastane hastane geziyor. Çünkü radyolojisi
olmayan bir hastaneye görevlendirilmiş. Yani Samsun'da 2008 yılında en az bir
ay geçici görevlendirme yapılmış uzman sayısı yüzde 17.
GAZETE55: Birinci basamak sağlık
hizmeti tam olarak oturtuldu mu, burada büyük sorunlar olduğunu zaman zaman
sizlerden işitiyoruz. Nedir durum?
ŞAHAN: Birinci basamak sağlık
hizmetlerinin iki ayağı olacaktı. Yasa böyle diyordu. Birinci ayağı Aile
Hekimliği projesi, ikincisi de Toplum sağlığı Merkezleri. Samsun'da 18 tane
Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) olması gerekiyor. TSM'leri çevre üzerinden,
aşılama üzerinden sağlık ocaklarının yapacağı işi onlar yapacaktı. Mesela her
ildeki her TSM'ye 5'er tane hekim düşecekti. Bunlar okul sağlığı çalışmaları
yapacaktı, 19'uncu madde de "her ay çevredeki okulları ziyaret eder rapor
hazırlar" diyor. Biz o zaman 1040 tane ilköğretim okuluna yazdık. 158
tanesinden cevap geldi, 2'si hariç hiç birinde bu çalışmalar yapılmamıştı.
sonra bu okullara 'Siz bunu nasıl gönderebilirsiniz?' diye soruşturma açmaya
başladılar. Samsun'un en çok kaybettiği konu Toplum sağlığı Merkezleri'nin
oluşturamamasıdır. Tekkeköy'de 5 olması gereken TSM sayısı 3, ilçelerde tamamen
oluşturulmadı, sağlık grup başkanları üzerinden bu işlem yürütülüyor. TSM'ler
oluşturulmamış, AÇSAP'ları kapanmış, Okul sağlığı çalışmaları yapılmamış...
Mesela geçen yıl çıkan Sağlık bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı
beyaz bayrak uygulaması var. Bir gün beyaz bayrak verilen okullarda iki gün
sonra 37 tane öğrencisi kantindeki yiyeceklerden zehirlenmişti. Yani projelerin
gerçekliliği üzerinde bir sorun var, denetimi üzerinde bir sorun var. Samsunda
birinci basamak hizmetler bu yasayla sürdürülmek isteniyorsa, TSM'lerin
oluşturulması gerekiyor.
Etkin olarak oluşturulmalı. Şuan TSM'ler ilçelerde
sanal, sağlık grup başkanları sadece yazışmaları yapıyor. Merkez de de birer
ikişer hekim üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Birçok görev bilinçli olarak
yerine getirilmiyor. Sadece Tekkeköy'de iyi çalışmalar yapmaya başladılar o da
sadece hekimin özverisinden kaynaklanıyor.
Zaten aile hekimliği projesi zihinsel olarak çökmüştür. Bir süre önce
gazetelere yansıdı, Atakum'daki iki mahalle muhtarı sağlık ocaklarımızı
istiyoruz diye açıklama yaptı. Çünkü, oradaki sağlık ocağı gitti, oradaki aile
hekimleri kendileri yer aldılar ve orada hizmet vermeye başladılar. Yasada da
var, sen kendi muayenehaneni açıp numaranı alıp aile hekimliği yapabiliyorsun.
Samsun'da böyle 7 tane hekim var. Böyle bir birinci basamak organizasyonu olur
mu? Sonuçta ne oluyor, birinci basamağı iyi organize etmezsek, ikinci basamak üzerinden
sağlık hizmeti yürütülmeye çalışılıyor. AÇSAP'ları katıyorsunuz, spiral
taktırmıyorsunuz herkes hastaneye koşuyor. Hastanelerde de bu iş 5 hekim
üzerinden yürürken bir hekime düştü, 10 ebe üzerinden yürürken bir ebeye düştü.
O zaman ikinci basamağa kaydırıyorsunuz ya da özel hastanelere gönderiyorsunuz.
Aşılarda ne yapıyorsunuz. Bir kamunun verdiği
aşılar var, bir de özel aşılar var. Geçen yıl Samsun’da 17 bin doğum oldu.
Nüfusuna göre özel aşı satışlarının en yoğun olduğu beşinci il Samsun. Bu özel
atışı bize bu hizmetin bize birinci basamakta verilmediğini gösteriyor. Verem
aşısı, BCG açısı satılmaz. Samsun'da 17 bin doğum olduysa 17 bine yakın ya da
17 binin üzerinde verem aşısı kullanılması gerekir. Ama bu rakam 12 binlerde.
Samsun ve Türkiye için şöyle bir gerçek var.
Dünya'da, sağlığın gelişmişliği, dünya Sağlık puanı denilen bir şey var. Dünya
Sağlık puanı 37 tane parametreyle hesaplanıyor ve her yıl Dünya Sağlık Örgütü
tarafından yayınlanıyor. Yayınlanmadan önce de Dünya Tabipler Birliği'nin alt
komisyonları tarafından da kontrol ediliyor ve yayınlanıyor. Bu sizin dünyadaki
sağlık alanındaki durumunuzu gösteriyor. 2002'de 32'nci sırada olan Sağlığa 5,5
milyar TL harcayan, 2008'de de 42 milyar TL harcayan ve 94'üncü sırada olan bir
Türkiye var. Bunun içinde Samsun'a ne düştüyse, onu alan bir Samsun var.
GAZETE55: Anlattıklarınıza
bakılınca; birinci basamak hizmetleri itibariyle Samsun'da yaşayan insanların
sağlığı 'Allah'a emanet' gibi görünüyor?
ŞAHAN: Ben şu haksızlığı yapmak
istemiyorum. Türkiye'de bir yerde başarı veya başarısızlık, sistemin başarı
veya başarısızlığı üzerinden yürümüyor. Birinci basamakta bu süreç hekim
özverisinin daha gerekli olduğu bir sürece götürdü bizi. Hastaları sahiplenme
süreci biraz daha hızlandı. Allah'a emanet lafı biraz haksızlık oluyor gibi
geliyor. Sistem itibariyle, birinci basamakta mevcut veriler, gelinen nokta,
beş yıldır birinci basamakta kendi amacını gerçekleştirememiş bir pilot yasa
ki, dünyanın hiç bir yerinde 3-5 yıllık bir pilot yasa olmaz. İsrafı önlemek
için durdurulan bir birinci basamak, israf olduğu devlet tarafından kabul
edilen bir birinci basamakla karşı karşıyayız. Şuanda ki durumu, sağlık
çalışanın özverisi üzerinden yürüyen bir birinci basamak hizmeti olarak özetleyebiliriz.
GAZETE 55: Tüm uygulamalar
çerçevesinde baktığımızda, Sağlığın Samsun'da iyi yönetildiğinden bahsedebilir
miyiz?
ŞAHAN: Bunu kişisel bazda
algılamak çok doğru olmaz. Şimdi sağlık yönetimi içinde halk sağlıkçılarının
bulunduğu, epidemiyologların bulunduğu sağlık yönetimi konusunda iktisadi bilgi
ve birikimi olan doktoraların olduğu bir sağlık yönetimi süreci, dünya sağlık
örgütü tarafından önerilen bir sistemdir. Türkiye'de yalnızca kurumlarda değil,
liyakat sisteminin, kadrolaşma sisteminin geldiği nokta belli. Hani Samsun'a
özel bir şey söylenin bir şeyi yok. Dünyada sağlığın nasıl yönetilebileceği,
kimler tarafından yönetileceği, hangi kriterlere, hangi liyakatlere göre
yönetileceği, halk sağlığı, epidemiyoloji, kriz, afet çalışmaları, birinci
basamak sağlık hizmetlerinin durumunu, ikinci basamak sağlık hizmetlerinin
durumu bir takım sertifikasyon uygulamaları üzerinden yönetilmekte. Umut ederiz
ki Türkiye'de de bunlar üzerinden yürütülür.
GAZETE 55: Özel hastaneler çığ gibi
büyüyor ve kamu hastanelerinin işlevine göz dikti. Bir de kamu hastanelerinin
taşeronlaşması var. Tüm bunların sağlığa ve sağlık çalışanlarına etkisi hangi
boyutta?
ŞAHAN: Samsun'da 35 tane hekimi
ayrılmış bir Mehmet Aydın Devlet Hastanesi, eğitim hastanesi olmuş. Bu süreçte
hiç bir hukuksal sürece uyulmamış, şef atamalarını kendi koydukları kriterlere
hiç uymadan, yönetmelik yayınlayıp bir gün sonra atama yaparak oluşturulmuş
eğitim hastanesi var. İlin ikinci basamak sağlık hizmetlerinin yüzde 47 veya
48'ini üreten bir hastaneyi parçalıyorsunuz. 20-30 yıldır hizmet veren
hekimleri bir şekilde baskı unsuru uygulayarak oradan ayırıyorsunuz. Bafra'da
3. devlet hastanesini açacağım diye halkı 15 yıldır oyalıyorsunuz, eldekini de
çıkarıyorsunuz, Kızılırmak Devlet Hastanesi'ni kapatıyorsunuz, bir hastane
kalıyor. Tıp merkezlerini kapatmışınız, ilçelerdeki sağlık ocaklarını
birleştirmişiniz. samsun için tablo şudur, merkezde ve Bafra'da ikinci basamak
sağlık hizmetlerinin hakikaten yükünü çeken bir özel hastane gerçeği var. Samsun'un
sağlıktaki yükünü özel hastaneler çekiyor. Özel hastanelerin en önemli
sıkıntısı hekim emeğini ucuzlatması. Hükümetin 2010- 2014 sağlık strateji
raporu var. Bunu kamuoyuna açıklamadılar, Antalya'da açıkladılar. Sağlık
Bakanlığı bu raporda -ben 2014'e kadar kamu hastane işletmeciliğinden
çekiliyorum- diyor. Resmi belgedir bu. Net bir şekilde ifade ediliyor. Ekimde
zaten görüşülecek yasa tasarısı var. Kamu Hastane işletmeciliği yasa tasarısı
denilen tasarısı. İçinde sadece tam gün bölümü öne çıkarıldı. Ama bu psikolojik
, siyasi kazanım gibi görüldü. bu tasarı geçtiği an, hastaneler 5 gruba
ayrılıyor. ABC grubu hastaneler kendi aralarında işletme haline getiriliyor. D
grubu hastanelere sağlık bakanlığı uyarı veriyor, E hastaneler sağlık
bakanlığına kalıyor. Türkiye'de 17 tane E grubu hastane var. Bunlardan birisi
de Bafra Kızılırmak Devlet Hastanesiydi. Burayı kapattılar, diğerlerini de
kapatacaklar.
GAZETE 55: 2014'e geldiğimizde bu
hastaneler net olarak ne olacak yani?
ŞAHAN: Sağlık Bakanlığı şuanda
Kamu hastaneleri özerk bir yapıda zaten. Kamu hastanelerinde görev yapanların
şuan maliyeden gelen bir maaşları var, bir de performans sistemi içinde,
hastanenin kendi kazançları üzerinden hesaplanan ücretleri alıyorlar. Yani
zaten şuan özerk yapıları var hastanelerin. bu işletme yapısı birlik halinde
güçlendirilecek ve Sağlık Bakanlığı sadece denetleyici olacak ve atamalarını
yapacak. Zaten şu anda da böyle. Sağlık Bakanlığı zaten hiç bir zaman ödenti
göndermiyor, hastanelerin de kendi yağında kavrulması içinde bir birlik
oluşturulacak. Kamusal sağlık hizmeti tamamen bitecek.
GAZETE 55: OMÜ'de yeni dönemde neler
oluyor?
ŞAHAN: Türkiye'de tıp eğitimi,
hekimlerin iş gücünü artırmak ya da emeği ucuzlatmak yönünden bakılarak sistem
oluşturuluyor. Biz ise Türkiye'deki hekim sayısının yeterli olduğunu kalitenin
yükseltilmesi gerektiğini savunuyoruz. Birinci basamağa yönelik hekimliğe
öncelik verilmesi, saha çalışmalarını artırıcı, hastalıkların yüzde 95'ini
önleyici, çevreye duyarlı, çevre bilimini bilen bir tıp eğitiminden, geldiğimiz
nokta hızlı bir hekim yetiştirmek noktasıdır. Şuanda Türkiye'de 66 tane tıp
fakültesi var. bu rakam Avrupa’da birinci. Son 3 yılda açılan tıp fakültesi
sayısı 22. Çünkü tıp fakültesi açmak poliklinik açmaktan çok daha kolay. Bütün
illerde tıp fakültesi var. Hollanda'da 4 tane tıp fakültesi var. Bakanlığın
strateji raporunda var, 2013 yılında her yıl 13 bin tane Tıp öğrencisi alınması
hedefi var. Niye, ucuz iş gücü yetiştirmek için. Öyle tıp fakülteleri var ki;
binası yok ve başka bir binası olmayan eğitimi olmayan tıp fakültesinde eğitim
yaptırılıyor gibi gösteriliyor. O tıp fakültesi de onun merkeze, eğitim verilen
fakültelere gönderiyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün kriterlerinde bir tıp
fakültesinin eğitim vermesi için geçmesi gereken sürenin 15 yıl olduğunu
belirtir. Çünkü siz çok yönlü düşünebilecek bir hekim yetiştireceksiniz. Tıp
eğitimi çok boyutlu bir eğitim olarak değil de, yalnızca meslek lisesi eğitimi
gibi hızlı, meslek edindirebilecek bir eğitime gidiyor. OMÜ'de tıp eğitimi
açısından, 2000-2008 arasında bir takım alanlarda, bir takım branşlarda yüksek
verimlilikle çalışan, tıp yayınları açısından atak yapmış bir eğitim modeli,
öğrenci sayısı hemen hemen sabit olan, çok önemli olan tıp eğitimi ana bilim
dalını kurmuş olan bir OMÜ var. Yeni OMÜ'yü gözlemliyoruz, buna bizim katkımız
ne olabilir diye bakıyoruz. Yaşadığımız tek konu; bir rotasyon işi vardı. Bu
kadar çok tıp fakültesi olunca, planlama da yapılmadığı için bir çok öğretim
üyesine gerek oldu. Buna çare olarak da rotasyonla görevlendirme bir şey geldi
yönetenlerin akıllarına. 1 Ağustos'ta başlayacaktı sonra biz dava açtık. bursa
Tabip Odası, Türk Tabipler birliği ve Samsun tabip Odası olarak dava açtık.
Rotasyonların tıp eğitiminin ilkesel kriterleri içerisinde mümkün olmadığını
dile getirdik. Haziran ayında Danıştay bunu hukuka aykırı bularak, durdurdu.
Danıştay kararından önce YÖK üniversitelere bir yazı yazarak, isimlerin
bildirilmesini istedi. Samsun'dan 7 isim vardı. Danıştay kararı açıklanınca,
YÖK gönüllülük usulüne göre, bildirdiğiniz listedeki arkadaşlara sorun, gitmek
istemeyen varsa onları bize bildirin diye bir yazı daha yazdı. Dikkat edin,
gitmek isteyenleri değil, gitmek istemeyenleri bize bildirin diye bir yazı
yazdı. 3 üniversite öğretim üyelerine gitmek istiyor musunuz diye sordu,
diğerleri sormak gereğini bile duymadı. OMÜ de, bu arkadaşlara gitmek isteyen
var mı diye sormadı ama bu arkadaşları direk görevlendirdi. O 7 isimden gitmek
istemediğini beyan eden 3 kişiye görevlendirme yapıldı, Bu demokrasi adına,
üniversite adına, Samsun adına üzüntü verici bir olaydı. Biz anında devreye
girdik ve idare mahkemesine dava açtık 3 gün içinde durdurma kararı çıktı.
Rotasyon konusunda sergilenen tavır hani uzlaşmacı bir tavır olmadı. Çünkü
rotasyon işi mahkemeye yansımadan biz rektör yardımcısını ziyaret ederek durumu
anlattık, hukuksal olmayan rotasyonla ilgili işlemlerin gözlerinden kaçtığını
söyledik. Onların bu işi düzeltmesini beklerken onlar aynen devam etti.
GAZETE 55:
Akademik alanda ve anlamda nasıl değerlendirebiliriz?
ŞAHAN: Türkiye'deki en önemli
sorunlarından birisi de temiz akademik bilginin artık üretilmemesi. Temiz
akademik bilgi maalesef tıpta da yeterince üretilmiyor. Tıpta bugün
çalışmaların çoğuna baktığınız zaman ilaç endüstrisine katkı sağlamaya çalışan
çalışmalar. Hani akademik makale ve çalışmaların yayınlandığı dergiyi takip
ediyorum, son 20 yılda akademik tıp durma noktasında. Yeni bir bilgi
üretilmiyor. Tıp ileri ama geçmişte 20 üretiyorsa şimdi 2 bilgi üretiliyor.
Böyle bir tıkanıklık da var. Hani üniversitelerde böyle bir yapılanma da yok.
GAZETE 55:
Bir de şiddet var. Samsun’daki şiddeti
nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞAHAN: Türkiye'de şuan
yoksulluğun arttığı bir süreç yaşanıyor. İşsizliğin arttığı, aile ilişkilerinin
azaldığı, toplumsal ilişkilerin çürümeye yüz tuttuğu bir süreç. bu süreçlerin
karşısında çok doğal olarak, sosyolojik ve psikolojik karşılığı olarak bir
şiddet üretimi var. Yüksek oranda şiddet ortaya çıkarıyor bu süreç. TBMM
şiddeti araştırma komisyonu kurdu ve 12 ilde 17 parametreyle daha çok gençlerde
olmak üzere araştırıyor bu işi. 17 parametrenin 9'unda Samsun Türkiye'de
birinci. Bu haber basına yansıdıktan sonra gazetelerde Valiliğin şiddet
komisyonunu topladığı haberi yer aldı basında. Kısa süre sonra bakıyoruz ki, o
komisyonun çalışması bitmiş. Süreklilik yok. 10 kez yazıldı, hala bizim okul
bahçelerindeki arabaları kaldıramadılar.
Krizler üzerinde yapılan çalışmalarda ortaya çıkan
raporlarda, "Kriz dönemlerinde intihar olguları artar" diyor.
Türkiye'de kriz yaşanıyor, intihar olgularını azaltıcı hiç bir çalışma
yapılmıyor. Türkiye'de ilk kriz çıktığında biz hemen bir çalışma yaptık. En
azından bir hat oluşturulsun, Dünya Sağlık örgütünün konuyla ilgili önerileri
var, bunlar yapılabilir, diye önerilerde bulunduk. Kimse önerilerimizi dikkate
almadı. 5 ayda intihar olaylarında ölüm 21 idi, Ağustos ayında 35'e çıktı.
Batman'da 4-5 yıl önce 11 tane ölüm vardı, bir sürü soruşturma başlatıldı. Biz
önerilerimizi il hıfzıssıhha kuruluna, sağlık bakanlığına gönderdik ama hiç
kimse dikkate almadı. Kamusal yönetimde bir sorunu tanımlamama diye bir olay
var. Türkiye'de ve Samsun'da çok ciddi bir intihar girişimleri var, intiharlar
var. Bunlarda bir iç şiddetin bir göstergesi. Şehirde zaten bir şiddet süreci
var. Buna karşı ilin bir takım kamusal dinamikleri var, ruh sağlığı hastanesi,
halk sağlığı uzmanları... Tüm bunlar konuyla ilgili seferber edilebilir. Ancak
hiç kimse umursamıyor. Sadi Subaşı sürekli söylüyordu önceleri yadırgıyordum.
Bu şehir gerçekten sahipsizmiş. Biz oda olarak konuyla ilgili uzmanların,
akademik uzmanların görüşlerini de alarak bir rapor sunuyoruz, bunu yok
sayıyorlar. Vezirköprü'deki iki kız çocuğunun intihar olayı vardı. Olayı
incelemeye sağlık müdürlüğü bile gitmedi. Yalnızca, öğretmenler bir fotoğraf
çekti, gazetelere gönderdi. Şimdi o konunun üzerinde ciddiyetle durulması
gerekiyordu. Valilik ve Sağlık Müdürlüğü konuyu tüm boyutlarıyla ele almalıydı.
Ama es geçildi.
Şiddet Samsun için önemli bir konu ve sayılarda son
derece yüksek. Uyuşturucu olayları, şiddet olayları Samsun için önemli bir
sorun. Sağlık çalışanları ve hekimlere karşı şiddet de bunların bir parçası.
tabi şiddet artınca çekinik tıp ortaya çıkıyor. Yani zarar geleceğini düşündüğü
an hekimlik özverisini sınırlayıp daha çok sevk yöntemine başvurmadır. Yani
birilerinin övünmesine rağmen Türkiye'de poliklinik sayısının artmasının
altında yatan neden budur. Samsun'da şiddetin artmasının en büyük nedeni
yoksulluk ve işsizlik. Bu da döngü olarak sürüyor. Samsun birçok konuda bahtsız
bir şehir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder