Kökleri M. Kemal Atatürk'e daha sonra da eski CHP
(1949)'ye dayanan İmam-Hatip okulları, bir dönemin iktidarlarının yumuşak
karnıydı. İrtica, hilafet, saltanat ve benzeri kavramların yapay beslenme
kaynağı olarak gösterilen İmam-Hatip okullarında okuyan çocuklar, bu ülkenin
zencileriydiler. İmam- Hatipli öğrenci, aşağılanmanın ve dine karşı savaşın en
önemli silahıydı. Hatta okullar arası müsabakalarda İmam -Hatiplilik psikolojik
baskı ve aşağılayıcı unsur olarak kullanılırdı. Olağanüstü dönemin
yöneticilerinin Milli Eğitimdeki ilk icraatları da İmam – Hatip okullarına
yönelik olmaktaydı. Gün geldi, devran döndü. Fark dersleri vererek lise mezunu
sıfatıyla üniversitelere girdiler. Her branştan insan yetişti.
İmam -Hatip Okulu mezunu doktor, mühendis, avukat,
yargıç ve savcı olurdu ama subay olamazdı. Hatta çocuğunu bile bu okullara
gönderemiyordu. Yani İmam- Hatip Okulu mezununa ülkeyi savunma komutanlığı çok
görüldü. Bir zamanlar polis olmuşlardı. Fakat bu da göze batmıştı. O da
ellerinden alınmıştı. Devlet kademesinde görev yapanlar okudukları liselere ya
da çocuklarını İmam -Hatip Okuluna gönderip göndermediklerine göre tasnif
edilmeye başlanmıştı. Oysa bu okullardan mezun olanların dindar olmasından
başka suçları(!) yoktu. Galiba vatansever ve milliyetçilikleri de suçtu.
Artık
bugünlere geldik. İnsanlar çocuklarını bu okullara niçin gönderiyorlardı? İmam,
vaiz, müftü olsun diye mi? Hayır, binlerce hayır! "Çocukları dinlerini
öğrensinler diye gönderiyorlardı. Hala da aynı amaçla gönderiyorlar. Yeterli
olmasalar da, yine en iyileridir, bunlar. Bunun için İmam -Hatip diyoruz. Bunun
için Mehmet Akif Ersoy ANADOLU İMAM – HATİP LİSESİ DİYOR ve herkesi yardıma
çağırıyoruz! Samsunlunun ve İmam – Hatip camiasının yüz akı bu proje, önümüzde
ve önemli bir fırsatımızdır. Müslüman olarak, Samsunlu olarak!
Selam ve sevgi ile…
29.11.2011
/H. Mustafa
GENÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder