Kendimi tanımaya başladığım yıllardan beri hep
kendime bunu sordum. Ben Çingene miyim!? Çingene mahallesinde yaşıyorum. Anam,
babam, dedem, nenem; bütün soyum Çingene. Çok iyi olmasa da Çingenece konuşabilirim.
Demek ki Çingeneyim.
Benim Gacolardan farkım nedir!? Tenim biraz esmer
olsa da, Gacolarda da pek çok esmerler var. Türkçe konuşup, Türkçe yazıyorum.
Türkçeyi herkesden daha güzel kullanıyorum. Yoksulum. Fakirim, gecekonduda
yaşıyorsam çok istediğimden midir?!!!. Giyim tarzımın, anamın, eşimin uzun
eteğinin, şalvarının gül dallı olması çok mu ayıp? Sanki Anadolu'nun
köylerinde, kasabalarında döpiyez giyiliyor!!!
Biz evimizde sokakta çarşıda yüksek sesli
konuşuruz. Saklayacak bir şeyimiz olmadığındandır. Neşeliysek, gülüyor,
oynuyorsak hiç derdimiz tasamız yok mu sanırlar? En büyük amacımızın evimize
ekmek getirebilmek olduğunu, küçük dünyamızda mutlu olduğumuzu, hayattan büyük
ikramiye beklemediğimizi, amorti ile mutlu olabildiğimizi niye düşünmezler ki?
Hayat hep siyah beyaz değil, bizi niye böyle kabul etmezler ki? Çingeneyim
demekten niye utanayım, Çingenece konuşmaktan niye utanayım ki?!!
Bize niye dinsiz, imansız diye bakarlar? Niye bize
İslam'ı yakıştırmazlar?!! İslam dininin beynelminel din olduğunu tüm insanlığa
indiğini bilmezler mi?!!! İnsanların kardeş olduğunu, üstünlüğün takva da
olduğunu bilmezler mi?!! Yoksa, yoksa onlara mı ibadet yapmamızı beklerler?!!!
Niye kendilerine bunları sormazlar? Biz Müslümanız. Ve inandığımız için Allah'a
kulluk etmeye çalışırız, bizde riya yoktur. Biz tüm insanları severiz,
yaradandan ötürü...
Evet ben Çingeneyim.. Mahallenin dışına çıktığımda
bana bunu hissettiyorlar. Benimle alay edebilmek için sebep arıyorlar. Bana
Çingene demek onlara keyif veriyor. Beni uzak tutmak istiyorlar. Bana her türlü
kötü sıfatı yakıştırıyorlar. Bense eziliyor ve yalnızlaşıyorum, daralan bir
çemberde hapsoluyorum. Beni tanıyan değerli arkadaşlarımın, dostlarımın bana
uzanan elleri ile yaşama tutunuyorum. O kadar çok arkadaşım var ki, diğerlerini
azınlık olarak görüyorum...
Dedem Babam hep bu dışlanma ve eziklikle yaşadı.
Bizim yanımızda Çingenece konuşmaktan kaçındılar. Çingeneceyi öğrenmeyelim
istediler. Çingeneceyi öğrenmezsek sanki Çingene olmaktan kurtulacaktık!!!
Tütün tarlalarında çalışmaya başladığımız yaşlarda artık bazı kelime ve
cümleleri öğrenmemiz gerekiyordu. Çalışma esnasında; kalan süreyi, zamanı,
sepette kalan fideyi, hızlanmayı, dinlenmeyi ayarlamak; paylaşmak, uyarmak için
Ağanın yanında Çingenece konuşma ihtiyacı hissediliyordu. Pitordo, Muk, Poqani
poqani, çar kobor,Tordo, Baro avola, Boşon, Niklo,Tovol, Akati, Ca, Maca,
Vakır, Mavakır, Pani an, Çor gabon, Naş gibi sık kullanılan kelimelerle
yönlendirilirken Çingeneceyi de öğreniyorduk...
Yaşam alanı daracık sokakları ile tek gözlü
barakalardan oluşan mahallemizde Çingene olmak bir sorun olmuyordu. Herkez
birbirini sever sayardı. . Bazı anlaşmazlıklarda büyükler devreye girer, konu
tatlıya bağlanırdı. Mutluyduk. Yoksulluk tek endişemizdi. Mahallemizde
Gacolardan farkımız olduğunu hissetmezdik. Ta ki mahalle dışına çıkana kadar...
Mahalle dışında küçüklerin çekingen, ürkek, korkan
bakışlarının yanında; büyüklerin alaycı, hakir, aşağılayıcı bakışları bizi
şehre yabancı yapıyordu. . Çok rahatsız oluyorduk. Mecbur olmasak mahalleden
hiç çıkmayacaktık. Ancak okul hayatı, iş hayatı mahalle dışındaydı. Yoksa bize
mahallemizin küçük evleri daracık sokakları yetiyordu!!! Mahallemizde mutluyduk.
Okula giderken toplu olarak gidiyorduk çünkü diğer cocukların ürkek ve korkan
bakışları yanlız kaldığımızda nefrete ve acımasız hakaretlere dönüşüyordu.
Çingene... ile başlayan hakaretler bizi üzüyor ve bizi mahalleye hapsediyordu.
Eğitimden kopuyor, gelişemiyorduk.
Çingene olarak hayata atıldığınızda, pek çok itilme
ve kakılmaya göğüs germek zorundasınız. Toplumun hoşuna giden güzel bir
davranışınız sadece sizi; kötü bir davranışın ise bütün mahallenizi ve
Çingeneleri kapsadığını düşünerek yaşamak çok zordur. Bunun içinde toplumda hep
iyi ve güçlü olmalısınız. Çingene olarak yaşamak yürek ister... Belki de bu
zorluklara göğüs geremeyeceksiniz; kaçacaksınız, mahalenizden dostlarınızdan
ayrılacak, sizin Çingene olduğunuzu bilmedikleri mahallelere yerleşecek,
Çingeneliğinizi inkar edeceksiniz. Yine de Çingene kelimesinin geçtiği her
sohbette içiniz burkulacak, yüzünüz kızaracak ama maalesef kendi insanlarınızı
savunamayacaksınız.
Hiç Çingene olarak yaşamayı hayal ettiniz mi? Bir
deneyiniz. Yeni bir toplumla tanışırken kendinizi çingene olarak tanıtın.
Önünüzde yıkılmaz kocaman duvarlar oluştuğunu göreceksiniz. Yaşamadan konuşmak
en kolayı. "Niye okumuyorsunuz? Niye okutmuyorsunuz?" diye sormak en
kolayı. Yıların getirdiği eziklik ve dışlanmayla oluşan psikolojik ve
sosyolojik tranvayı aşmak sanki çok kolaymış gibi... Küçük hedefleri benimsemek
zorunda bırakılmış bir insanı çemberin dışına çıkarabilmek maalesef o kadar
kolay değil...
***
Devletimizin Roman açılımı projesi bizi
umutlandırıyor. Başbakanımız bizim gönlümüzü alıyor. Devletimiz yaşadığımız
dezavantajları kaldırmak istiyor. Çare bilimsel olmalı. Akademisyenler bizi
dinlemeli, psikolojik ve sosyal yapımıza uygun sosyal gelişim politikaları
üretmeli, devletimiz bunu uygulamalı ve başarmalıdır.
Ben herkesden daha fazla TÜRK'üm. Ülkemi ve
milletimi seviyorum. Ülkeme ve insanlarına daha faydalı olmak istiyorum.Tüm
vatandaşlık görevlerimi severek yapıyorum. Ben insanım. Ben iyi bir vatandaşım.
Ülkemde Çingene olmak beni ancak yüceltir. Çingeneler Allah'ın en çok merhamet
ve sevgi bahşettiği insanlardır. Bu kadar itilmeye, dışlanmaya, yalnızlığa
rağmen suç odaklarına karşı direnmektedirler... Ve ben onlarla, insanlarımla
gurur duyuyorum. Onları seviyorum...
/Metin
ÖZBASKICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder