Derneğimiz faaliyetlerine devam ediyordu. Bütçemiz
bizim her ay verdiğimiz paralardan oluşuyor, dernek çalışmalarına yeterli
geliyordu. Başka çalışmalar da yapabilir miyiz diye düşünüp tartıştık.
Ramazan öncesiydi ve Şehirde bir esnaf dostumuz
yiyecek yardımı yapmak istiyordu. Bizde bir şeyler katar, fakir fukaraya erzak
dağıtabilirdik. TMO da pirinç piyasa fiyatının üçte birine satılıyor, ancak
ikişer kilo veriliyordu. Dernek yönetimi olarak TMO yönetimini ziyaret ettik.
Resmi yazıyla 5-6 cuval pirinç alabileceğimizi öğrendik. Ramazandı ve hepimizin
pirinç ihtiyacı vardı. Altı cuval pirinç satın aldık. Bir cuvalını derneğe
bağışlayarak beş cuvalını paylaşarak evimiz için satın aldık. Hem ucuza evimize
pirinç almış, hem de ramazan erzaklarına 50 kilo pirinç katmıştık. Bu çalışmayı
duyan Amo Dede amcamız bakkalından birer litrelik 20 sıvı yağı derneğe
bağışladı. Erzakları ölçtük, tarttık, torbalara yerleştirdik. Sıra hak
sahiplerini belirlemeye gelmişti.
Elimizde kağıt kalem mahallenin en yoksulundan
başlayarak liste yapmaya başladık. A..., B..., ...., Çororo Memet dediğimizde
Başkan Yusuf, -Onu yazmayın,.ben ona kendim erzak alıp veririm, dedi. Hepimiz
şaşırdık. Cororo Memet Yusuf'un eniştesiydi ve mahallenin en yoksullarındandı.
Yusuf da zengin sayılmazdı. Hepimizden daha fazla ihtiyaç sahibiydi... Bu
davranış bizi isim önerirken iki kere düşünmeye sevk etti. Kendimizin ikna
olduğu listeye göre gece karanlığında erzakları ev ev dağıttık. Çoğu paketi
Teneke Mahallesi'ne ayırdık. O gece yatarken hepimiz çok huzurluyduk...
Ertesi gün akşamı iş dönüşünde evde anamın hışmı
ile karşılaştım. -Niye A...'ya, Z...'ye erzak vermediniz, bak kadınlar size
beddua ediyorlar, dedi. -Yahu... Anacığım herkeze veremezdik ki.. Sonra biz
bunları kendi paramızla aldık, beddua etmeye hakları yok ki? -İyi de oğlum
elalem konuşuyor...-Konuşan konuşsun anam, biz doğruyu yapıyoruz, güzel şeyler
yapıyoruz...
Bütçemizi artırabilirmiyiz diye düşündük. Mahalle
içinde bir piyango çekilişi yapalım dedik. Bin bilet satsak bir milyon
toplarız. Yedi yüzünü hediye olarak dağıtırız üç yüzü derneğe kalır. Bu arada
unutulmaya başlayan Hıdrellez eğlencelerini de gündeme getiririz. Tartıştık
hepimizin hoşuna gitti. Çalışmalara başladık. Biletlerimizi bastırdık. Satışa
sunduk. Hep beraber hediyeleri seçmek ve satın almak için kılı kırk yardık.
Çeyrek lira, beş litrelik sıvı yağ, havlular, tencereler, çoraplar, çemberler,
kumaş, basma, gibi çok sayıda olmasına özen göstererek hediyeleri seçtik. Bilet
satışları iyi gidiyordu. Biz zaten kara vermiştik. Kalan biletleri bizler satın
alacaktık. Ancak hepsini bitirdik. Çekilişi Hıdrellezde yapacaktık.
Orta mahalleye sazları ve ses çihazlarını
yerleştirdik. Temeli atılmış bir evin üstünü çekiliş ve şov alanı belirledik.
Gençler müzikle oynamaya eğlenmeye başladılar. Yoğurtta para bulma yarışına
başladık. Teneke mahallesi, Yavuz Selim Mahallesi, herkes alandaydı... Melek
Mamut Amca ben yarışacağım dedi. Üç tepside üç yarışmacı parayı bulmak için
yüzlerini yoğurdun içine daldırdı. Herkez kahkahalara boğuluyordu. Mahmut
Ağabey ağzında para başını kaldırdı. Mikrofonu uzattık. Yoğurt içindeki yüzüyle
-EN BÜYÜK FENERBAHÇE!... diye bağırdı. Herkez kahkahalara boğuldu...
Güzel ve neşeli bir gündü. Her bir çekilişi farklı
kişilere yaptırdık. Kazananlar sevinirken kaybedenler hiç üzülmedi. Amorti
olarak çorap dağıttık. Hem güldük,oynadık,güldük, Güzel bir gün yaşadık. Tatlı
yorgunluğumuz bize farklı fikirler verdi...
/Metin
ÖZBASKICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder