Teneke mahallesinin 3-4 yerinde davullar zurnalar,
bir başka tarafta ince sazlar çalıyordu. Küçük içki masalarında oğullarını
asker edecek babalar keyifle içkilerini yudumlarken etraflarını gururla
süzüyorlardı. Hele ilk oğlunu askere uğurlayacak babamın boyu sanki göğe
değecek gibi dikleniyordu. Arada kalkıp bir gayda çekmesi ile alkışlarla
gözlerinin buğulanması bir oluyordu. Kolay değildi ilk defa oğlu evinden
uzaklara gidecek, iki yıla yakın evinden ve gözlerinin önünden uzaklarda olacaktı..
O daha çok küçüktü... Yirmisine gelmis oğlu, hala cocuktu gözünde... Evlenmiş
ve bir cocuk sahibi olmuş olsa bile...
Diğer bir tarafta çalan roman havalarıyla taze
gelinler, yeni anneler, askere uğurladıkları kocalarının yanında mahcup ve
mahsun oynuyorlardı. Ayrılık... Ayrılmak... Çok zordu. Tutamadığı gözyaşlarıyla
sarıldığı asker eşine hiç ayrılmayalım derdi sanki... Tutamaz kendini oyun
alanına atar asker anası... Gururla elleri havada, oyun alanını dört döner, bir
oğluna, bir gelinine sarılır. Önce yakın akrabalar sonra komşular ve tüm
mahalle oyun alanında asker ailesinin gururunu ve mutluluğunu paylaşır...
Bugün ben de askere gidiyorum. Ailemin İlk ve tek
oğluyum. Yavuz Selim Mahallesi'nden erkenden çıkmış, Teneke Mahallesi'nin
kalabalığında eş dostlarla beraberdik. Babam çoktan çakırkeyf olmuş, anam ve
eşim yanımdan ayrılmıyordu... Otobüs biletlerimizi almış ve küçük çantamızı
hazırlamıştık. Mahalleden bu yıl temmuzun ilk haftasında tam on iki kişi hep
beraber askere gidiyorduk.
Vakit gelmişti. Otobüs terminali, hemen mahallenin
arkasında, şimdi sanayi sitesinin inşaatlarının yükseldiği büyük çayırlığınn
sonundaydı. Mahalleli grup grup terminale doğru davullarla zurnalarla oynayarak
yola koyuluyordu. Terminale gelen gruplar oyun alanı oluşturuyor, neşeyle
oynamaya devam ediyorlardı. Askerler ortaya alınıyor. Oynatılıyor, gençlerin
ellerinde havalara fırlatılıyorlardı.
Asker sevki vardı. Terminalde yola çıkacak en az
ikiyüz kişi vardı. Ancak sanki bir tek Romanlar askere gidiyordu. Diğer askerler
normal bir seyahate gidiyor gibiydi. Romanların çoşkulu kalabalığına biraz
merakla biraz ürkekçe bakıyor, uzaktan seyretmeyi tercih ediyorlardı.
Bizim için askerlik kutsaldı. Askerliğini yapmayana
bizde adam denilmezdi, askerlik büyümek ve olgunlaşmaktı. Askerlik ilk
gurbetti. Bütün askerlerimiz evli ve çocuk sahibiydiler... Ve askerlik
sevdiklerinden ilk ayrılıktı... Askerlik vatana bir borctu. Askerlik sorumluluk
almayı , ana-baba ve aile özlemini, sevgisini öğrenmekti... Askerlik bir
gururdu. Bu yüzden şölen gibi kutlanmalıydı.
Hareket saati yaklaşırken askerler gençlerin
omuzlarında otobüsün kapısına getiriliyor. En büyük asker bizim asker sloganları
yeri göğü inletiyordu. Askerimiz, minik yavrusunu sıkıca kucaklayan eşine,
gözleri gururla parlayan, durduramadıkları gözyaşlarını silen ana ve babasına
el sallayarak oturduğu koltuğundan, gözlerini sevdiklerinden ayıramaz....
Otobüs hareket ederken peşinden su döken,
alkışlarla el sallayan büyük bir kalabalığı arkasında bırakıyordu. Otobüs
gözden kaybolana kadar izlenir ve o muhteşem kalabalık mahalleye doğru yola
koyulur, asker babalarının sırtı sıvazlanırdı... Allah kavuştursun duaları
birbirine karışırdı.
Bugün sıra bizdeydi. Otobüste dokuz arkadaş beraber
asker ocağına doğru yola çıkmıştık. Babalarımız üç yıl süren askerliklerini üç
gün süren tren yolculuklarıyla başlamış ve tamamlamışlardı... Bizler onlara
nazaran çok şanslıydık. Otobüste rahat koltuklarımızda asker yolundaydık. 20 ay
bize çok uzun bir zaman gibi geliyordu. Herkesin yüzünde bir yorgunluk, bir
keyifsizlik vardı. Bir belirsizlik, bir merak , beynimizi kurcalıyordu. Nelerle
karşılaşacaktık? Neler yaşayacaktık? Yolculukta yarım saat hiç
konuşmadan,pencereden dışarı boş boş bakarak geçti.
İlk defa biz asker olmuyorduk. Allahın izniyle
vatani görevimizi en iyi şekilde tamamlayacak evimize yuvamıza dönecektik.
Derin endişe ve yalnızlıktan kendimizi kurtardık. Sohbet başladı. Akrabaların,
komşuların çeplerimize sıkıştırdıkları harçlıkları çıkarıp düzeltmeye, verilen
poşet ve torbadakileri karıştırmaya başladık. Neler yoktu ki... Pastalar,
börekler, marikliler, kızarmış tavuklar, meyveler, kolalar, sigaralar...
Neşelenmiş şamata ve şakalarla yolculuk güzelleşmeye başlamıştı. Bekle bizi
Ankara... İzmir... Manisa... Isparta... Komandolar, piyadeler geliyor...
Bugün her asker sevkinde sokaklardaki araba
konvoyları davullu zurnalı uğurlamaları görünce o anılar gözümde canlanır.
Bugün ülkemizin yaşadığı olağanüstü olaylar; askerliği ve askerlik yapmayı
kahramanlığa dönüştürdü. Ülkemiz insanları kışkırtmalar ve tahriklerle, ırkçı
yönlendirmelerle birbirine küstü. Kardeşlik kayboldu, herkes birbirine endişe
ve korkuyla bakmaya başladı. Niye ? Biz değilmiyiz bu ülke için şehitler veren?
Birbirimizin yarasını saran... Bu ülke bizim... ve Hepimize yeter... Üzülüyor,
çok üzülüyorum... Bu cafcaflı asker uğurlamaları, konvoylar çok güzel... Keşke
bazıları ırkçılık kokmasa....
/Metin ÖZBASKICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder