Mehmet Akif Ersoy Safahat’ta “Zülmü alkışlayamam,
zalimi asla sevemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem” der. Ne yazık
ki hem ülkemizde hem de kentimizde gelenin keyfi için geçmişe sövmenin
dayanılmaz köpekliği giderek yaygınlaşıyor. Hem de gelenin isteği ve hatta
haberi olmamasına rağmen. Başkaca bir meziyeti ve marifeti olmadığı için
efendisine sadakatini geçmişe sövmekle ispat edeceğini ve böylelikle de “yalını
artıracağını” sanan bazı “köpek ruhlular” yerli yersiz geçmişe saldırıyorlar.
Bugünü övmenin yolu geçmişe sövmekten değil dürüst
olmaktan geçer. Bugünün hakkını vermek başka bir şeydir bugünü yücelteceğim
diye geçmişe saldırmak çok başka bir şeydir. Birisi ne kadar adamlıksa öbürüsü
o kadar nadanlıktır. Geleceği anlamak ve hele de anlatmak çok daha büyük
birikimleri ve erdemleri gerektirir.
Gelenekten beslenmeyen ve sağlam bir geçmiş üzerine
inşa edilmeyen her gelecek ilk katında çökmeye, ilk rüzgarda devrilmeye
mahkumdur. Geçmişin hakkını vererek bugünü anlamak ve geleceği kurgulamak
zorundayız.
Dün sabah üyeler olarak Samsun Kültür ve Sanat
Platformu’nun Samsun’um 1 gemisindeki toplantısındaydık. Büyükşehir Belediye
Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz konuşurken ben bunları düşünüyordum. Zaman zaman
acımasızca eleştirdiğim Sayın Yılmaz kentin geçmişindeki kültür ve sanat
kalitesi/zenginliğini anlatırken “geçmişin inkarcısı bugünün şakşakçısı”
olanlara ders niteliğinde sözler söyledi. Kelimesi kelimesine değil ama mealen
“Samsunlu olarak gençliğimizde bölgenin en ileri kültür ve sanat kenti olmakla
hep övündük. Üniversiteye gidince bu konudaki zenginliğimizi ve farkımızı
çevremizdekilerle kıyaslayarak çok net gördük. Çok zengin ve seçkin bir kültür
ve sanat hayatından geldiğimiz açıktı. Bu nedenle hep gurur duyardık.” dedi.
Bu kentin bugünü geçmişinin üzerinde yükseliyor.
Yarını da bugününün üzerinde inşa edilecektir. “Bu kentte on yıl önce hiçbir
şey yoktu” demek ya bu kentin on yıl öncesini bilmemektir ya da geçmişi inkar
ve geleceğe sırt çevirmektir.
Bu kentte altmış yıl önce hipodrom, havaalanı ve
tenis kortu olduğunu bilenler bilir. Bir 19 Mayıs Lisesi vardı kalitesiyle
herkese örnek, şöhretiyle dillere destan. Ya Maarif Kolejine ne demeli? Sanat
Okulu’ndan, Ticaret Lisesi’nden yetişen bunca başarılı “köylüleri!” nereye
koymalı?
Bu kentin hafızasında hala elli yıl öncesinin fuar
hatıraları vardır. Ne sevdalara yataklık, ne mutluluklara beşiklik etmiştir o
fuar. Yapanlar nur içinde yatsın, yaşatamayanlar utansın. Oda Tiyatrosu’nu,
Samsun Musiki Cemiyeti’ni unutmak ve hele de inkar etmek mümkün mü?
Bu kentin kehribar renginde tütünü ve kimimizin
anası, kimimizin bacısı, kimimizin de kara sevdalısı “tütün kokulu
kadınları/kızları” vardı. “Mecidiye”si vardı onlarla dolup boşalan, onlarla
şenlenen ve bizlerin traş olmadan, kravat takmadan gezmeye çıkamadığımız. Teras
Gazinosu, Kısmet Gazinosu ve Neco’su vardı, ülkenin en önemli sanatçılarının
günler, haftalar ve hatta aylar boyu program yaptığı. Ne şık kadınlardı onlar
Allah’ım, ne zariftiler ve ne ağır, ne beyefendi erkeklerdi onlara eşlik
edenler.
Hangi insaf dışı söz sahibi Belediye Evleri’nin
eski halinin şimdikinden daha çirkin olduğunu söyleyebilir bu kentte? Ve hangi
zevksiz 56’ların yeşiller arasına serpilmiş güzelliğini inkar edebilir?
Böyle köye can kurban!
Dünü geçmek insanoğlunun asli görevi yarının
gerisinde kalmaksa kaderi ama düne sövmeden, bugüne yaltaklanmadan ve yarına
teslim olmadan!
22.09.2011
/Osman KARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder