Adı Mehmet Levent KAYA. Elazığ’da görevde oldukları
sırada hemşire bir anne ve sağlık memuru bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi.
Tayinlerini Samsun’a yaptırınca da sırasıyla ilkokulu Salıpazarı’nın Bereket,
Yakakent’in Karaaba ve Kavak’ın Çakallı ilkokullarında okudu. Ortaokula önce
Samsun’da 23 Nisan İlköğretim Okulu’nda başladı, yatılı okul sınavını kazandığı
belli olunca da 50. Yıl Lisesi’nde tamamladı.
Anne ve babasının isteğiyle girdiği askeri okul
sınavını kazanınca da Heybeliada’daki Deniz Lisesi’ne gitti. 1992 yılında
liseden, 1996 yılında da Deniz Harp Okulu’ndan mezun oldu. O zamanlar aklında müzik ve resimle ilgilenmek
vardı. Bu yüzden bir seçim yapmak istiyordu. İyi bir eğitim almıştı; ama
bildiği her şey teorik ve ideale göreydi. Salt profesyonel meslek seçimi yapma
tavrıyla Deniz Kuvvetleri’nden ayrılmaya karar verdi. Sonradan Türkiye’de
profesyonel meslek seçimi diye bir şey olmadığını öğrendiğinde de yaşadığı
üzüntü büyük oldu.
Bir süre İstanbul’da müzik piyasasında çalıştı.
Sonra yine salt para kazanma amacıyla uzak yol Gemi 2. Zabiti olarak çalıştı.
Türkiye’de üç okyanusu da seyretmiş çok az denizci vardır. Üçünde de uzun
süreli seyirler yapıp bir sürü ülke gördü. Gemiden döndüğünde ilk yaptığı, eski
bir arkadaşıyla birlikte İstanbul, Kadıköy’de bir müzik prova stüdyosu açmak
oldu.
Çok uzun yıllar sonra Samsun’a döndüğünde Mavi Akım
projesine denk gelmişti ve proje süresince resmi çevirmenlik işini yürüttü.
Bundan sonra çok uzun süre, müşterilerinin çoğu öğretim üyeleri ve gazeteciler
olmak üzere çeviriler yaptı. 1996 Camel Trophy yarışı Gobi Çölünde
yapıldığından beri Moğolistan’ı görmeyi çok istiyordu. Sonunda 2004 yazında
Devlet Üniversitesine internet üzerinden yaptığı başvuru kabul edildi ve 1
Eylül günü hazırlık sınıfında Moğolca öğrenmeye başladı.
Zaten dersler Moğolca olduğu için çok iyi bildiği
güncel Moğolca ile birlikte, hocasını da çalışma alanı olan Klasik Moğolca
çalıştı. 2006 yılında hocasının gözetiminde bir tez hazırladı ve her ikisinin
de ortak adıyla bir kitap çıkardı. Tam
bu sırada Kabalcı Yayınevi “Moğolların Gizli Tarihçesi”nin Moğolca aslından
çevirisini istedi ve 2007 yazında çeviri metnini yayınevine teslim etti. Ama
kitabın yayınlanması işi, epeyi bekleyecekti. O doktora düşüncesiyle okulda
dersler almayı sürdürdü. Bu süreçte bir miktar Japonca ve giriş düzeyinde
Mançuca çalıştı. Ama 2008 güzünde, maddi yetersizlikler yüzünden Türkiye’ye
dönmek zorunda kaldı.
Dönünce ilk olarak uzun süredir tasarladığı “Bilge”
adlı senaryoyu yazdı. Ardından hemen planlamasını yapıp, ancak kışın Beşbalık
ve çevresini gördükten sonra “Çölde Dor” adlı romanını yazdı. Bu arada Barış
İpek’in isteğiyle “Nakliyeci” adlı senaryo da hazır oldu. Yaklaşık bu dönemde
“Gizli Tarihçe” piyasaya çıktı. Ama yayın ekibi ona siparişi veren ekip
olmadığı için iş ilk tekliften çok uzaklaşmış ve çeviri bir popüler okuma
kitabı olarak çıkarılmıştı.
Bir yıl sonra bir vakıf epeyi hacimli dört kitabı
Moğolcaya çevirmesini istedi. Oradan aldığı önemli miktarda parayla önce
Kırgızistan’a gidip bir dönem Kırgızca, bir sonraki eğitim yılında da Doğu
Türkistan’ın Gulca şehrinde bir dönem Sibe-Mançuca dersleri aldı.
Bu sürede Çölde Dor’u okuyup çok beğenen sinemacı
bir arkadaşının önerisiyle Çölde Dor’un senaryosunu Kurban Bayramı için verilen
bir haftalık tatilde yazıp tamamladı. Dersleri iyi gidiyordu ama Çin Halk
Cumhuriyeti memurları oradaki varlığından oldukça rahatsızdı. Geri dönmek
zorunda kaldı. Döndükten kısa bir süre sonra ilk romanı ikinci baskısını yaptı.
Bu arada o ikinci romanını yazmaya başlamıştı.
2015 yılının başından beri TRT’ye sunduğu bir
belgesel dosyası ile uğraştı. Belgeselin ancak 3 bölümü yayınlandı. Asya bütçesi TRT’ye kabarık gelmiş, araya
giren çifte seçim ve sonradan TRT’nin gideceğini açıkladığı yapısal değişimle o
belgesel 3 bölüm olarak kaldı.
Ekip arkadaşları sonrasında Asya’da tasarladıkları
ilk dosya üzerine yoğunlaşmak istedi. Bu sürede bütün işler gibi yeni romanı da
gecikmelerden payını aldı. Şu anda yayınevinde basılmayı bekleyen “Ölüöne” adlı
bu kitabının mart ayında çıkmasını bekliyoruz.
Ayrıca Bilge Kağan, Köl Tiğin ve Bilge Tonyukuk
anıtlarının metinleriyle ilgili ayrıntılı bir anlamlandırma çalışması büyük
ölçüde tamamlandı.
Dil bilimci olarak günümüz Türk, Moğol ve Mançu
dilleri ile birlikte Klasik Türkçe, Klasik Moğolca ve Klasik Mançuca çalışmış
biri olarak Türkiye’nin tek Altayist dilci/ Dil Bilimcisidir. Mali beklentileri gerçekleşirse, önümüzdeki
yıl Mançu dili alanında bir doktora çalışması yapmayı umuyor.
VAR MI İÇİNİZDE BU DEĞERE DEĞER VERİP, SPONSOR
OLACAK?
Güzel insanları, değerleri yalnız bırakmayın. Güzel
günlere uyanın. Sağlıcakla kalın efendim.
/Uğur DEDE
13.02.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder