Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Veli’nin ölümünden sonra
bir Japon haikusunu anar ve bu haikuyu, Orhan Veli’nin ölümüne uyarlar. Haiku
şöyledir:
Şair anju öldü
Şimdi o
Yaz denizi gibidir.
Bu sözleri okuduğumda (Belleğin Kuytularına-syf:54
Hilmi Yavuz) yaşayan şairlerimizden Cemal Safi geldi nedense aklıma. Söylemesi
bile biraz burukluk veriyor insana fakat Samsunun yetiştirdiği, halen yaşayan
bir şaire, kendi insanı tarafından yabancı muamelesi yapılması belki de
etkiledi beni. Şiir defterinden bir sayfa daha kopmadan değerini bilmek gerek
diye düşündüm.
“Aşkın şairi” sahneye çıkarken, bunları geçirdim
aklımdan. Cemal Safi’ye gidiyorum dediğimde O kim? diyen Samsunlu dostumun ahde
vefasızlığına kızarak.
.....
“İlahimle Mevlanayı döndürdüm
Yunus’umla öfkeleri dindirdim
Günahımla çok ocaklar söndürdüm
Mevla’danım hayır benim şer benim...
Benim adım “Aşk”
Cemal Safi’yi bu dizelerle tanıdım. Hayatı, insanı,
duyguları, ilahi olanı, dünyevi olanı “Tek kelime Aşk’ın” içine sığdırmayı
başaran gönül adamı.
Cemal Safi kim?
Islak kentin şairi! Divan şiirinin postmodern zaman
şairi benzetmesi nasılda yakışmış üzerine. Gazel ruhuyla şiir yazan adam. Eski
Türk edebiyatının o engin duygu denizinde insanı kah çöllere vuran, kah
denizlerin dibine inci avına çıkartan kah oradan sevgilinin kapısını aydınlatan
ay yapıveren şair. Aşkın hissiyatını yakalayıp bunu hece hece dökmek kağıda
öyle her benim diyen şairin başarabileceği bir hüner değildir.
Geçmişin ruhuyla zamane insanının dünyevi
hislerinin birleşmesi sarıverir sizi şiirlerinin her satırında. İçmeden sarhoş
eden Aşkı, ne kadar da benzer Mecnunun Leyla’ya aşkına.
38 ‘de açar gözlerini Kuzeyde bir sahil şehrinde.
“Rüyalarım Olmasa”yla 90’da rüyalarının pembe düşleri gerçek olur.91 de
“Vurgun”la şairliği iki yıl üst üste tescillenir söz yazarı olarak.
Müzikli bir şiir kasedi çıkarır ardından. 74 yıllık
ömre, beş yüzden fazla şiiriyle anlam yükler. Şiirlerinin yüz ellisi
bestelenir. Şarkı olur akar gönüllere kelime kelime.
Türk Dil Kurumu tarafından, Türkçeyi en iyi
kullanan şair olarak ödüllendirilir. Eminescu madalyası (Moldovanın en büyük
nişanı), Altın Kelebek ödülleri ve TRT nin defalarca “Yılın Şairi” ödüllerine
layık görülür. Şiirleri; İtalyanca, Rumence ve Arnavutçaya çevrilir.(Vikipedi)
Amacım Biyografi tarzında yazı yazmak değil. Fakat
bunları özellikle yazmak istedim. Bilmemek kusur değil elbet. Fakat! Tony
ödüllü James Lapinin aynı isimli müzikalinden uyarlanan ‘İnto The Woods’un’ Başrol
oyuncularından; Merly Streepin, James Corde’ninin, hayat semeresini bülbül gibi
şakıyabilenlere göz aşinalığı olması amacım.
Bülbül deyince İzzet Mollanın bir beyti geldi
hatrıma.
Berg_i gülle andelib_i zarı tekfin ettiler,
Bir gülistan beytini üstünde telkin ettiler.
Bülbülü gül yaprağıyla kefenleyen halet_i ruhiyeye
sahip insanları, iki kalemde anlatabilmek o kadar da kolay değilmiş. Şiir der
Beşir Ayvazoğlu; Musa ile Fravunun sulha erdikleri beyaz alandır. Şair, bu
bütün zıtlıkların buluştuğu alana ‘Cihanın Canına’ulaşmaya çalışır. Sınırlı bir
alanda, sınırlı bir malzemeyle ‘Sonsuzluğu’ arama eylemidir onların ki. Şair
sıfatını taşıyabilmek öyle kolay değildir. Şair ki ,koca bir hayatı,koca bir
hikayeyi iki beyte sığdırır.
Küba şairi; “Ayva çicek açmış kimin neyine” demiş
ya, işte o çiçek açan ayva bir tek şairlerin umrundadır. Duyarlılıkları, onları
tüm diğer insanlardan ayıran en önemli özellikleridir. Şair görmezden gelemez. Gelmez!
Gönül Adamlarını da görmemekten gelmek olmaz. Onların
ki emeğe karışan yürek terleri. Gönül yaralarına merhem niyetine kelimeleri, nefesleri.
Onlar ki vahyi toplumların manevi mimarları. Maddi dünya ile uhrevi dünya
arasındaki ebabil kuşları. Ruhlarını,heyecanlarını üflerler görünene de
görünmeyene de.
Kelam işçileri! Hayal ile hayat gerçekliği arasında
“Mecazdan” köprüler kurup o köprülerden geçirirler çaresiz yürekleri. Onlar ki
tüm insanlığın çilesini çeken ruhlardır.Tıpkı Peygamberler gibi!Anlayacağınız
öyle kolay iş değildir sorumlulukları.Yüreklerdeki sonsuz ateşi körükleyenler
de onlardır,ateşe su serpip söndürenlerde.Sudan mededsiz gönül yangınlarına
çareler arayanlarda şairlerdir.
Ne diyordu, Su Kasidesinde Fuzuli:
Saçma ey göz, eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su...
Kim okurda hislenmez bu satırları. İşte bu yüzden
Cemal Safiyi layıkıyla tanımak önemli. Kelimeleriyle hayat bulan bir gönül
adamı, aşk adamı. Satır satır dizdiği mısralarıyla “aşk” onda bir kimlik
oluşturmuş vaziyette. Trival Literatür tarzı “Aşklar” yok satarken gerçek
kalemlere yeterince hayat hakkı tanınmıyor yazık ki.
Kelimelerin çığlık attığını gördünüz mü siz hiç?
Bakın benimkiler atıyor. Ya göz yaşı akıttıklarını, acı içinde kıvrandıklarını?
Benimkiler çoktan ıslattı kağıdı. Ya korkuyu gördünüz mü yüzlerinde? “Ya evde
yoksan” diye seslenen mısraların iç titreten korkusunu yaşadınız mı hiç?
Cevabınız hayırsa açın bir Orhan Gencebay dinleyin. Cemal Safi orada.
Aşkın, sevginin kısaca hayatın ta kendisinin gürül
gürül aktığı mısraları gönül pınarımıza akıtalım ki, yalın, kat insanlardan
olmaktan kurtulabilelim... Dünyalık cehennem ateşlerinde yanan, bağrı yanık
insanlara su serpen, bu mübarek insanlara saygı ve hürmetle...
Git’in bir Candan Erçetinden(Git) dinle(yin) şimdi
!Cemal Safi orada!
Ayrılık Nikahları kıyılmadan gidelim
sevdiklerimizin yüreklerine. Ve onun sözleriyle bitirelim yine.
Tiryaki gönlümde olmasın kuşkun
Tek sana müptela tek sana düşkün
Ardından bir ağıt yakalım aşkın
Adını elveda koyalım gitsin!
/Ali KORKMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder