Bazı kelimeleri kullanırken düşünürüm. İhanet sözü
beni çok rahatsız etti. Terme’ye konumlandırılacak 2. Termik Santral için Termik
Santraller ve Su Kirliliği üzerine bilimsel verileri sunmaya devam edelim. Termik
Santraller Sularda önlenmesi Ağır metal zehirlenmelerine yol açmaktadır:
Kadmiyum: Uzun süreli kadmiyuma
maruz kalma böbrek fonksiyonlarını bozmaktadır. 1940 yıllarda kadmiyumla
kirlenme sonucu itaiitai hastalığı tanımlanmıştır. Kömür ve petrolün yanması
havadaki ve sudaki kadmiyumun çoğundan sorumludur. Uzun süreli kadmiyum
maruziyeti Amfizem hastalığına yol açar.
Arsenik: Arsenik doğada çok yaygın
bulunur Bazı yeraltı sularında orantısız yüksek kaonvanstresyonda bulunur. Su
için önemli bir tehlikedir. İçme suyundaki arseniğin 20–75 milyon
Bangeldeşlinin yani ülke nüfusunun yarısından çoğunun sağlığını tehdit
edebilecek hale gelmiştir. Arseniğe süreğen maruz kalınması özellikle primer
olarak avuç içi ve ayak tabanlarında deri lezyonlarına yol açar. Kronik
kalanlarda 5 ile 25 yıl sonra deri kanseri meydana gelir. Kronik Arsenik
zehirlenmesinin etkisi 15 yıl gibi uzun sürede ortaya çıktığı için bu durumun
anlaşılması uzun sürecektir. İçme suyunda süreğen etkileşim aşırı terleme,
solukta sarımsak kokusuna, kas ağrılarına ve bitkinliğe, deri renk
değişikliklerine, el ve ayaklarda uyuşma, çevresel damar hastalığı ve ayaklarda
kangrene yol açar.
Kurşun: Termik santrallerde
atıkların ve özellikle kömürün yanması sonucu oluşan kurşun özellikle
çocuklarda önemli bir zehirlenme nedenidir. Sanayi devriminden önce vücut kurşun
yükü yaklaşık 2mg iken, endüstrileşmiş toplumlarda 200 mg’dır. Kurşun beyni
sinir sistemi, alyuvarlar ve böbrekler, bilinç kaybı ve komaya yol açar. Termik
santrallerden kaynaklanan kül ve cüruf içerisinde bulunur. Küllerin yüzeyinde
tutulurlar. Yeraltı su kirlenmesi açısından Tuna ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada toprak örneklerinin özellikle santraller mevkisinde yüksek kurşun
içerdiği belirlenmiştir. Kurşun zehirlenmesi özellikle santral sinir sistemi
için önemlidir. Santral sinir sistemi bulguları başlangıçta belirsizdir. Bu
bulgular arasında huzursuzluk, koordinasyonsuzluk, hafıza kayıpları, uyku
bozuklukları, keyifsizlik, baş ağrısı, uyuşukluk, baş dönmesi yer alır. Kurşun
zehirlenmesi özellikle çocuklarımızı için risk faktörüdür. Küçük çocuklar
birçok nedenlerle kurşun tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun birincil temel
nedeni el-ağız ilişkisidir.
Cıva: Cıva en çok sanayii işlemleri, atık boşaltımı
ve kömür yakılması ile havaya karışmaktadır. Atmosferde dolaştıktan sonra
özellikle okyanuslarda ve suyollarında yerleşiyor. Buralarda bulunan bakteriler
cıvayı emiyor ve metil cıva adlı çok zehirli organik maddelere
dönüştürmektedir. Tekkeköy ve Çarşamba ovalarında konumlandırmak istenen kömür
santral ile çalışan termik santrallerin cıva açısından su kirliliği ve büyük
balıkların zehiri almış olan küçük balıkları yemesiyle metil cıva
zehirlenmesine yol açacağını düşünmekteyiz. Dünya genelinde hükümetler, aşırı cıvaya
maruz kalmamak için bazı balık türlerinin tüketiminin azaltılması konusunda
halklarını giderek daha fazla uyarıyor. İnsan sağlığı çok küçük miktarda cıva
ile birlikte tehlikeye girmektedir. Cıva kirliliği balıkçılık için geçinen
insanlar içinde büyük sorunlar yaratacaktır. Cıva klasik bir küresel
kirleticidir. Bir ülkedeki bir kaynaktan salındığında, dünyaya hemen
yayılabilir ve asıl kaynağının çok uzağına ulaşıp besin kaynaklarına girebilir.
Yeraltı
Suları, çocuklarımıza aktaracağımız bir hazinedir:
Suyu genellikle akan ve buharlaşan bir şey olarak
düşünürüz. Ama kullandığımız tatlı suyun büyük bir bölümü göremediğimiz
kaynaklardan, yerin altındaki su havzalarından yani aküferlerden gelir.
Aküferler, kum ve çakıl gibi kolayca su geçiren maddelerden veya yeraltındaki
kayalar arasındaki boşluklardan meydana gelen jeolojik oluşumlardır. Dünyanın
sıvı halde bulunan tatlı su kaynaklarının %97’si aküferlerde depolanmıştır.
Aküferler çevre kirliliğine yol açan maddelerden korunduğuna ilişkin yaygın kanının
tersine bilim adamları aküferlerin çevresel etkiler nedeniyle kirlendiğini
buldular. Yeraltı sularının aküferde ortalama kalış süresi yaklaşık 1400 yıl,
suyun bir nehirde ortalama kalış süresi ise 16 gündür. Nehirlerin aksine
aküferlerde çevre kirliliği sürecini geriye döndürmek genellikle imkânsızdır.
Nehirler ve göllerin kuruması ile birlikte insanlarda su ihtiyaçlarını yeraltı
sularından sağlamaya mecbur kalmışlardır. Avrupa da yeraltı sularının içme
suyundaki oranı %75,Asya-Pasifikte %32’dir.Örneğin Bangladeş nüfusunun %95’i
içme suyunu aküferlerden temin etmektedir. Ayrıca, yeraltı sularından sağlanan
şişelenmiş kaynak suyu satışı artmıştır.
Gerisi biraz Vicdan…
/Cem ŞAHAN
24.06.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder