Bilmiyorum dikkatinizi çekti mi ya da önemsediniz
mi? Samsun`da, TÜBİTAK projesi kapsamında ergenlik çağındaki öğrenciler
arasında yapılan araştırmada, `vampir` kitaplarına ilginin hızla arttığı ortaya
çıkmış. Kan emme, insan öldürme, şiddet, vampir, gençlerin hayal dünyalarında
yer alıyormuş. Birçoğumuz bu habere "bana ne kardeşim devlet
ilgilensin" umursamazlığında yaklaşıyor olabilir ama önemli bir sorun…
Sorun sadece Vampir ağırlıklı kitaplara
gençlerimizin ilgi duyması değil, onları bu arayışa iten eksikliklerimiz.
Hatırlıyorum yazılarıma başladığımdan bu güne kadar en çok eleştiriyi
"Çürüyoruz" başlıklı yazıda almıştım…
Peki, bu gelinen nokta çürüme değil de nedir sizce?
Her sorunu, ileride daha da vahim sonuçlara götürebilecek emareleri basite
indirgeme kolaycılığımızdan, topu anne babaya ya da devlete atma
alışkanlığımızdan sıyrılmadığımız sürece de bu sorunları yaşamaya devam
edeceğiz. Gençlerin arasındaki şiddet artışının çok büyük oranda toplumsal
çelişkilerden kaynaklanıyor... Genç insanların dünyası günbegün
kazananlar-kaybedenler kültürüne dönüştüğünü, hayal kırıklığına uğrayanların
yani kaybeden tarafta yer alanların bunu şiddete dönüştürdüğünü anlamamız
gerek.
Her geçen gün bir az daha çaresizliğe ittiğimiz, bir
az daha test şıkları arasında sıkıştırdığımız, yaşıtları arasında akıl almaz
bir rekabete ittiğimiz başaramadıklarında ölümden başka seçenek bırakmadığımız
gençlerimizden, geleceğimizin teminatı olarak bahsetmek biz yetişkinler için ne
büyük ikiyüzlülüktür.
Yıllardır kaderine terk ettiğimiz, yaşlarına ve
beklentilere bakmaksızın sorumluluk yüklemekten geri kalmadığımız
çocuklarımızın üzerinde oluşturduğumuz baskının bu tür arayışlara ittiği
gerçeğini ne zaman anlayacağız. Ya da istediği her şeyi alabilmenin anne –baba
için görevi yerine getirebilme rahatlığı olmadığı, bunun yetmediği aşikar
değimlidir artık. Tam da bu noktada beklide asıl sorulacak soru "ne verdik
ki ne istiyoruz" olabilir mi?
Bilinçlerinin en açık olduğu öğrencilik
dönemlerinde, bize ait olan, bizden olan geleneklerimiz, göreneklerimizden,her
bir safhası ders çıkarabilecek tarihimizden,kültürümüzden öte Yıllarca kurbağa'nın
sindirim sitemini,haritada bile zor bilinen bilmem nerenin başkentini,bilmem ne
kavminin dini inan detaylarını öğreten bir eğitim anlayışının yetiştirdiği
bireyler değil miyiz hepimiz?
Düne kadar eti senin kemiği benim mantığı ile
teslim ettiğimiz çocuklarımızı disipline etmek için çaba sarf eden
öğretmenleri, küçük bir azar için sınıfın tam ortasında yakasına yapışıp hesap
soran bizler değil miyiz…
2011 Türkiye'sinde gençlerimiz, sorulan
Cumhurbaşkanımız kim sorusuna Atatürk cevabını verebiliyorsa, duvarlarında
dudaklarından kan damlayan resimler yer alıyorsa,kahvehanelerde yaşlılarımızdan
onlar yer alıyorsa,arayışlarını,beklentilerini saç çekilerine yansıtacak kadar
yalnızlarsa geçmişle gelecek arasındaki köprü olan biz yetişkinler ne kadar
masumuz acaba?
02.04.2011
/Birol
BİRCAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder