Bu yazı asla bir okuyucuya cevap verme yazısı
değildir; hele de okuyucu ile polemiğe girme yazısı hiç değildir. Bir
okuyucunun elektronik iletisi üzerine bir zorunlu açıklamadır.
Bir okuyucum “İhanet Gafletin Koynunda Beslenir”
başlıklı yazıma bir ileti(*) göndermiş. Yazının altında olduğu gibi yayınladık.
Okuyucum “Son dönemde ayırımcılık etrafında ya da yakınlarında yazılarımı
okumaktan üzüntü duyduğunu” belirtiyor. “Yerel basının daha yerel sorunlar
üzerinde durması ve o sorunlara çözümler getirmesi beklenirken ve Samsun’un o
kadar sorunları varken” benim “birilerini incitmemek ve onlara şirin
gözükebilmek için elzem sorunlardan kaçınarak bu tür genel konulara değinmemi
basiretsizlik olarak” niteliyor. Okuyucuma göre “benim işlediğim konuları
işleyen çok kimse varmış. Benim bu konuları işlememin Samsun’a hiç faydası
olmazmış.”
O “birilerini incitmemek, birilerine şirin gözükmek
için elzem sorunlardan kaçarak genel konulara değinmek basiretsizliğine” hiç
girmeyeceğim. Bu sitenin ve yazdığımız gazetelerin arşivleri o tür yazılarla
doludur ve bu suçlamalara en açık cevaplar o arşivlerde vardır. Ama şu genel
konular üzerine birkaç söz söylemeden de edemeyeceğim.
Biz sayısız gaflet ve dalaletlerin sonucu
imparatorluklar kaybetmiş bir milletin evlatlarıyız. O üç kıtaya yayılmış büyük
Türk coğrafyasından elimizde kalan son sığınağımızın üzerine titrememiz ve aynı
gafletlerle onu da kaybetmek tehlikesine karşı -biraz aşırıya kaçarak da olsa-
sık sık uyarıya kalkışmamızın üzüntü verecek ne tarafı olabilir ki? Ve bu niye
rahatsızlık verir ki?
Evet, ben ve bu siteyi yönetenler ve bu sitede
yazanların büyük çoğunluğu bu kentte yaşıyoruz. Bu bir ayıp mı, bir noksan mı?
Bu kentte yaşayan insanların ülke sorunları hakkında söyleyecek sözleri,
yazacak yazıları olmaz mı, olamaz mı? Ülke sorunlarını konuşmak ve yazmak
sadece İstanbul ve kısmen de Ankara’da yaşayanlara has bir imtiyaz mı? Samsun ve diğer illerimiz İstanbul ve
Ankara’ya göre hala taşra ve hala ikinci sınıf insanların ikinci sınıf
memleketleri mi? Yazarına “sen sadece
Samsun’u yaz, ülke sorunlarını başkaları yazıyor” demek aynı zamanda “ben
sadece Samsun’u konuşayım bari, ülkeyi zaten başkaları konuşuyor” demekle eş
anlamlı değil mi?
Evet, bu kentte yaşıyoruz; evet, Samsunluyuz ama
aynı zamanda bu ülkede de yaşıyoruz ve aynı zamanda Türkiyeliyiz. Türkiye ana
gövde, Samsun bir dal, bir kol. Dalın sağlığı gövdenin sağlığına bağlıdır.
Gövdeyi kurtlar kemiriyorsa, bahçeyi ayrık otları sarmışsa ve bahçıvan ya
olayın farkında değil ya da suskunsa biz burada elimiz kolumuz bağlı, ağzımız
dilimiz kapalı duramayız; durmamalıyız. Söylemeli, yazmalı, konuşmalı,
haykırmalıyız. Bu aynı zamanda Samsun için, Trabzon için, Ardahan için, Aydın
için bağırmaktır, yazmaktır.
Milli Mücadele’de İstanbul basını ya korkutularak
ya da satın alınarak susturulmuşken Anadolu basını “Ya Ölüm Ya İstiklal” diye
bağırıyor ve Milli Mücadelenin hem ülkedeki hem de dünyadaki sesi oluyordu.
Erzurum, Balıkesir, Sivas, Kastamonu, Trabzon, Samsun ve daha birçok ilde
yayınlanan o mütevazı ama milli gazetelere biz bugün bağımsızlığımızı ve
özgürlüğümüzü borçluyuz. Kendimize tarihten rol biçmiyoruz ama dersler
çıkartıyor ve onları örnek alıyoruz; almaya da devam edeceğiz.
*(Sayın Kara Son dönemde ayrımcılık etrafında ya da
yakınlarında yazılarınızı okumaktan üzüntü duymaktayım. Vizyonunuz ya da
tarzınız bu ise sözüm yok. Yerel basının daha yerel sorunlar üzerinde durması
ve o sorunların çözümü noktasında bulunduğu çevreye fayda getirmesi beklenen
davranıştır. Ancak Samsunun o kadar sorunları varken birilerini incitmemek için
onlara şirin görünebilmek için elzem sorunlardan kaçınarak bu tip genelin
sorunlarına kendinizi görevli hissetmenizi basiretsizlik olarak görüyorum.
Samsunu yazın, sorunlarını yazın, sorunlara neden olan olguları ya da kişileri
yazın. İşlediğiniz konuyu yeterince işleyen var. Sizin bu konuları gündeminize
almanızın Samsuna hiç faydası olmayacağını siz benden daha iyi
bilebilmektesinizdir.
12.04.2011
/Osman KARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder