“İşleri dinimiz, dinleri işimiz gibi.” İstiklal Marşı müellifi merhum Akif’in
Almanya izlenimlerini aktarırken söylediği yukarıdaki cümle Almanların iş
disiplinini ne kadar önemsediklerini,
nasıl bir iş ahlakına sahip olduklarını anlatırken, bizim dinimizi nasıl
yaşadığımız hakkında da ipuçları sunmakta.
Mensup olduğumuz İslam Dini, doğru anlaşılıp
hakkıyla uygulandığında, müntesiplerine ebedi hayatı nimetler içerisinde
yaşamayı vaat ederken, dünya hayatında da müreffeh ve izzet sahibi, şerefli
insanların oluşturduğu bir toplum, cemaat, vatan ve insanca yaşanabilir bir
dünya hedefini önümüze koymaktadır.
İslam coğrafyasında yaşanan, katliamları,
açlıkları, yoksulluğu, geri kalmışlığı, zulümleri, yine aynı coğrafyada yaşanan
israfı, lüksü, Karunluğu, adaletsizlikleri görünce, İslam’ın hedefleriyle
müntesiplerinin arasında derin bir uçurumun farkına varıyoruz.
Türkiye özelinde yaşanan bu tür sorunların
temelinde, bilgisizlik ve ilgi eksikliği ön plana çıkıyor. Müslüman, mensubu
olduğu din hakkında asgari bilgilerden oluşan “ilmi-hal” bilgisinden dahi
yoksun. Din ile ilgili algı yanlışlıklarını burada mevzubahis dahi etmiyoruz.
Liyakat, din hizmeti veren kurum için hayati öneme
haizken, birebir cemaatle temas halinde olan “İmam ve Hatiplerin” ne kadar
yeterli oldukları ortada. Din adına ortalıkta gezinen hurafelerin, bu
görevliler tarafından bertaraf edilmesini beklemek, cemaati eğitmelerini,
bilgilendirmelerini ummak muhal. Aynı yetersizlik, ufuksuzluk diyanet işlerini
üstlenen kurumun, Vaiz, Müftü ve diğer kadrolarında da olunca, ümitvar olmak
için elimizde hiçbir sebep kalmıyor.
Samsun için bu durum biraz farklı şimdi. Çünkü
şehre atanan müftünün ilmi kariyeri, kişiliği, daha şimdiden, Şehirde bir
sinerji oluşturdu. Hayrettin Öztürk, Kendisini ziyarete gelen sivil toplum
kuruluşlarıyla gerçekleşen görüşmelerde
yaptığı açıklamalarda ve deklare ettiği hedeflerinde farklı bir müftü profili
çiziyor.
Din hizmetlerinde en büyük eksiklik olan “din
görevlilerinin eğitimi” konusunda yapılacak çalışmalar, bunlardan biri. Diğeri
ise, kadınları ibadethanelerden uzak tutan yanlış algıyı yıkacak “kadınları
camiye davet eden ve camilerin fiziki şartlarını onların kullanabilecekleri
hale getireceklerini duyuran” açıklamaları. Umuyoruz ki yeniden Camileri; Allah’a
ibadet edilen, huzur ve huşu duyulan, bir an evvel kaçıp gidilecek değil,
oturulası, dünyanın bin bir türlü meşgalesinden uzaklaşılıp, ruhların
dinginleştiği, inananların birbirlerinin dertleriyle hemdert olduğu, buluşma
yerleri haline, yani asli fonksiyonlarını icra eden mabetlere dönüştürürüz.
Namazları; Bizi olgunlaştıran, günlük hayatımızda
bize yapışan çirkinliklerden arındıran, “kötülüklerden alıkoyan”, ruhumuzu, ait olduğu yaratıcıya, bedenimiz
vasıtasıyla, her daim temiz olarak sunabileceğimizi deklare etmeye aracı olan
bir eylem, kul olduğumuzu bize hatırlatan ve kul olarak kalacağımıza söz
verdiğimiz günde beş kez bize sunulan değerli bir imkân olarak görürüz.
“Nihayet şehre bir müftü geldi” dedirtecek
icraatlarını bekliyor ve Sayın Hayrettin(Dinin iyiliği) Öztürk’e başarılar
diliyorum.
22 Aralık 2011
/İbrahim
ÖZBİLGİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder