Gazi Devlet Hastanesi’nde çalışırlarken işten
çıkarılan üç işçi ‘Vali sözünü tut’ pankartı açmışlar. Vali de yardımcı olmaya
çalıştığını ama yeterli gel(e)mediğini söyleyerek, işçilere; Türkiye’nin bir
hukuk ülkesi olduğunu hatırlatmış ve ‘Yargıya gitmelerini’ salık vermiş.
Tam böyle mi oldu bilemiyoruz ama iddia bu.
Haliyle, konuyu kendisine dert edinen bir köşe yazarımız da ‘Bunun böyle
olduğunu ve ülkenin hukuk ülkesi olduğunu söylemeyen, bilmeyen yok. Daha
doğrusu işin içinden çıkamayan herkesin başvurduğu bir kolaycılık aslında!’
diyerek sözüm ona basmış çalımı valiye. Vali ‘top nerede?’ derken bakmış ki
skorboard değişmiş!
Şimdi biz de merak ettik. Uzlaşamayan iki taraftan
mağdur olan tarafa ‘Hukuka gitme hakkınız var, yargıya başvurun’ diyen validen
bundan daha fazla ne bekleyebilir kamuoyu? Yani vali, iş akdi feshedilmiş o
arkadaşlar için ‘yetki ve sınırları dahilinde’ daha başka ne yapabilir? İlgili
şirketi arayıp, ‘Düzeltin lan bu işi, mağdur olmasın bu çocuklar’ mı demelidir?
Ya da işçileri çağırıp, ‘Sen şurada, sen şurada işe başla’ mı?
Sahi, bu tür konularda vali işin neresine kadar
gidebilir? Başka bir bakış açısı olarak; Gazetecilik dediğiniz, sırf ‘kalem
benim elimde, yazarım ha!’ diyerek yürütmenin korkutulacağı ve sindirileceği
bir meslek midir, gerçekten? Muhalif olmak tamam, eleştirmek tamam ama yürütme
ehlinin insanlara yardımcı olma gayretine de en asgarisinden biraz saygı! ‘Hukuk
neden lazım’, biliyor musunuz hem? Hukuk, bu ülkede yaşanan değişimlerden
herkes faydalanabilsin diye var. Kamuoyuna mal olmuş bu tür sıkıntılarda
‘valiyi göreve çağıran zihniyet’ kendi işine baksın, kamuoyuna mal olsun ya da
olmasın herkes kanun önünde hakkını arayabilsin, diye var hukuk.
Hem de o eski ‘dost ahbap’ ilişkileriyle değil.
Garibana umut veren haliyle.. Başka ne için vardır hukuk? Bu tür tribünlere
oynama sevdalısı kalemlerin gazına gelerek kendilerini sağa sola
zincirleyenlere, ‘Talepleriniz imkânsız olmayabilir. Kendinizi zincirlemeden
önce yargıya anlatın meramınızı’ demek için belki de. ‘Haklı olduğunuzu düşünüyorsanız,
önce hukuki yollardan halletmeye çalışın’ algısı yerleşsin diye belki de.
Devletin yürütme organı ile yargı organının ayrı
ayrı sorumlulukları olduğu ve bırakın valiyi cumhurbaşkanı olsa ‘yargı’nın
yetki alanına kimsenin girmemesi gerektiği -artık- bilinsin diye belki de. Tabi
biz millet olarak alışığız, ‘en tepedekinin’ hukuki ya da değil her meseleyi
çözümlemesine. Haksızlığa düştüğümüzde ‘yargı’ tercihimiz olmaz bizim. Hemen
araya hatırı sayılır birilerini koyma telaşına gireriz.
Bu arkadaşlar da malum buna alışkın. Kendi çözüm
usulleri geliyor akıllarına. ‘Hukuk’ deyince; ‘Hukuktan kime, neye çözüm
bekleyeceğiz ki?’ diyebiliyorlar. ‘Hukuka davet’ kolaycılıkmış. Hadi ya!. Eeeee,
başka?
30 Aralık 2011
/Sırrı AÇIKGÖZ