16 Mayıs 2011 tarihli Milliyet Gazetesindeki
Markalar&Trendler isimli köşesinde “Kasetlerden bıktık, temizlik istiyoruz”
diyor Fatoş Karahasan. Başlığı görünce, birden sanki bam telime basılmış gibi,
içim bir hoş oldu. Son günlerdeki haberlerde, seçimlerin nihai sonucuna etki
etmesi için yapılan suçlama ve kaset icatları gibi gelişmelerin bir iç
sıkıntısına, yerel bir parmak basma ihtiyacı masanın başına oturttu beni. Sanki
bundan sonraki gelişmelere az da olsa bir faydası olabilir diye düşündüm. Belki
de bir malihulyadır, boşuna kuruntudur.
Hangi
liderin toplantısını TV den izlemeye kalksam kameraların gösterdiği insan
öbeklenmeleri, Allah Allah dedirtiyor bana. Her bir liderin peşinde, ister
meydanlara taşınarak getirilmiş, isterse gönüllü katılım olsun bu kadar insan,
nasıl oluyor da bayrak veya parti flaması sallıyor hatta şapka takarak
meydanlarda enerji tüketiyorlar, anlayamıyorum. Evet, insanların bir lidere saygı duymaları, coşku
içinde söylenenlere karşılık vermeleri çok aykırı şeyler değil ama her gün aynı
teranelerin tekrarlanarak bas bas bağırarak meydanlara koşuşturmak, işte buna
inanamıyorum.
Yine diyor ki Karahasan “ Siyasi arena mevcut
yapısıyla inovasyona izin vermiyor.” Yani değişim gerekiyor. Gerek devletin,
gerekse özel sektörün bir revizyona ihtiyacı olduğu kesin. Hele devletin
başında bulunup ta bizi yönetenlerle, buna muhalefet edenler, tebaalarını mutlu
edecek hiçbir açıklama yapamıyorlar. Devamlı bir sürtüşme, devamlı didişme
hâkim. Hatta ağızlara hiç de yakışmayan laflar edilebiliyor. Hem de
bulundukları ilin spor kulübünü tanıtan ve yaftalayan, boyunlarına dolanan
kaşkolların verdiği heyecanla; tehditkâr, ezici kırıcı bir sürü kelam
edilebiliyor.
Hiçbir bilim adamının olabileceğine olur vermediği,
bilimsel olarak kabul görmeyen çılgın projeleri açıklayabiliyorlar. Farklı
farklı kurulacak şehir projelerinden söz edilebiliyor. Öteden beri sonu
karanlık ve insanı ürküten türlü hayali açılımlar devlet adamlarının pek de
normalmişçesine anlatım ve miting konusu olabiliyor.
Ve diyor ki Karahasan “Artık değişim gerekiyor”.
Bence de. Bir Survivor heyecanı ve sürtüşmesi ile koca bir ulus oyalanmamalı.
Çok büyük bütçeler ayrılarak programlanan seçimler, sıradanlaşan ve kişisel bir
müsabaka havasına sokulmamalı. Pascal Nouma’nın mahallenin delisi rolündeki
düşük şortlu Nihat’a olan kinini duyurmamalı TV ler artık. Birisini kayırıp,
arka vereceksek bu kişi veya kişiler, Tevfik’leşerek sahiplenmemeli
insanları. Oylarıyla birilerine destek
verecek olan seçmenler, bir bilinç, güven ve sevgi içinde arkalarında hiçbir
endişe karamsarlığı duymadan teslim olmalılar yönetenlere.
Bu genel özlem, hem seçenlerin hem de ortaya
çıkanların bir titizlik içindeki dikkati ile belirlenmeli tabii ki.
Artık insanlar kesinlikle; kendi evinde,
otoritesini eşine karşı bile kullanamayan, ama mahalle kahvesindeki garsona
celallenen bir idareci yapısındakileri görmek istemiyor. Adam gibi adam
dedirtecek, toplum önüne çıkarken kendinde ardındaki cemiyetin mesuliyetini
duyan kişileri ne de çok arar olduk aslında.
Saçını bile taramadan, ceketinin arkasında çeken
astarınının farkında olamayan, bir takım süfli insan tipi, yönetici vasfıyla
dolaşır oldu toplumun her kademesinde. Cemiyetin bir grubunu veya bir derneği
temsil etmeye cesaretlenerek ortaya çıkan, mahalli şivesini bir türlü
düzeltemeyen, Taner’imsi ne kadar da tipleme türedi ortalıkta.
Seçimler çok yaklaştı. Bir Survivor korkusudur aldı
beni. İnşallah korkularım hayra çıkar da,
ben de boşuna endişelenmiş olurum.
İyi Haftalar
23.05.2011
/Sacit ACAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder