Sahaya girdik.
-Arkadaşlar önce biraz ısının.
-Hem uzun yıllar top oynamadık...
-Hem de yaşımız hayli...
-Sakatlanmayalım... dedim.
Tempo ile ısınma turları attık... Birkaç turdan
sonra
-Haydi başlıyoruz...
Maç başladı.. Orta sada Aridinle ikili mücadelede
top önümde kaldı. Sürdüm. Sağ ayağımla kaleye şutladım. Kaleciden dönen top
önümde kaldı. Topu sola aldım sol ayakla ikinci şutu attım. Auta giden topa
bakmadan orta sahaya doğru koşmaya başladım. Kalecinin el degajına döndüğüm
anda arkada kalan sol ayak topuğumdan TOOÇHHK! gibi bir sesle çöktüm. Kim vurdu
diye arkama baktım cevremde kimse yoktu. Olduğum yere oturdum. Sahada herkes
sesi duymuştu. Başıma toplandılar.
-Ne Oldu?..
-Nasılsın?...
Ahmet hoca ayağıma baktı
-Burkuldu galiba dedi. Ayağının üstüne sakın
basma!...
-Hastaneye götürelim... dediler.
-Gerek yok... dedim
Ağrım yoktu ama ayağıma basamıyordum.Zaten pek çok
defa ayağım burkulmuş kendi kendine iyileşmişti. Arkadaşların yardımı ile saha
kenarına geldim, kalenin yanında uzandım.
-Siz devam edin... dedim. Ramazandayız, çok
susayacağız diye sahaya getirdiğimiz buzlu su şişelerini ayağıma koydum. Yaramı
soğutmaya çalışırken oyunu izlemeye başladım.
Güzel bir maç oluyordu. Ahmet Hoca iyi koşuyor,
Faruk dayım çok iyi. Ali takımı toparlıyor dişe diş bir oyun oynanıyordu.
Ah!... Ben de oynasaydım diye iç geçirdim... Ali Erdoğan'ın önüne bir pas attı.
140 kiloluk Erdoğan hızlanarak topu yakalamaya koşuyordu. Bedenine göre forma
olmadığından üstü çıplak oynuyordu. Koşarken göbek ve göğsü dalga gibi
sallanıyordu... Aman Allahım!... Freni boşalmış Tır gibi üzerime doğru
geliyordu. "Kaç!... Metin" derken güüüümm diye sesle yere düştü...
Erdoğan sanırım 4 şiddetinde depreme sebep olmuştu!... Kahkahalar arasında
kalktı, oyuna devam dedi. Neşeli ve zevkli maçın sonunda hep beraber geri
döndük. Beni Erdinç'in arabasına aldılar. "Hastaneye gidelim mi?"
teklifine "Sabah tanıdık bir doktora gösteririm, daha iyi olur."
şeklinde yanıt verdim. Evde hanımın, anamın "Niye gittin? Sakatladın
kendini... Bu yaşta top mu olur?" sızlanmaları arasında bir ağrı kesici
alarak uzandım. Uyudum.
...
Sabah erken kalktım. Erken gidelim erken gelelim
dedim. O gün kız kardeşim Almanyaya dönüş yapıyordu. "Erken dönelim de
onları yolcu ederiz." dedim hanıma. Doktora gösterir sardırır ağrı
kesiciyle erkenden döneriz diye düşünüyordum. Ayağımda ağrı yoktu. Hastaneye
geldik. Tanıdık doktorlardan Adem Bey izindeymiş. Ali Kemal Bey'e muayene
oldum. Ayak filmimi inceledi, baş parmağımı çekti.
-Aşil tendom bağların koptu ,
-Acil ameliyat olman gerekiyor.
-Ben MR'ını istiyorum,
-Acilde seni Hasan Bey Ameliyat edecek ben şimdi
onu arıyorum dedi.
Şok olmuştum basit bir burkulma diye düşündüğüm
yaralanmam çok ciddiydi... MR'ımı alıp Hasan Bey'in yanına gittim. Artık
cidiyeti anladığımdan Tekerli araba kullanıyordum. Hasan bey ayağımı geçici
alçıya aldı. Ameliyatın Salı günü yapılacağını üzerine basmamamı, Pazartesi
günü gelmemi ve hastaneye yatmamı söyledi. Ağrı kesici vererek beni eve
gönderdi. Eve geldim. Kızkardeşim bizi beklemiş bizim işimiz uzun sürünce
zorunlu yola çıkmışlardı. Görüşememiştik...
Kanepeye uzandım. Duyan bütün dostlar büyük küçük
herkez eve ziyarete geldi. Ev tıklım tıklımdı gecenin geç saatlerine kadar.
Hoş, benim 6, hanımın 4 kızkardeşi ve yeğenlerle yeteri kadar kalabalıktık...
İnsanın çok hoşuna gidiyor bu ilgi. Sevildiğini hissediyorsun. Sevilmek ne
güzel Allahım...
...
Hastanede yatağımda uzanıyordum. Saat 11'de
ameliyat olacaktım. Hemşire hanım geldi. Yeşil bir önlük ve bonemi taktı.
Kolumdan damar yolunu açtı. İğne yaparken
-Korkuyor musun?
-Korkma... yarım saatte çıkarsın, dedi.
İki kişi sedyeye aldılar, sürmeye başladılar.
Açılan, çarpan kapılardan, koridorlardan gecerek ameliyathaneye geldik. Masaya
yatırdılar beni. Koluma serum taktılar. Hasan Bey geldi.
-Metin Bey... "Korkma korkacak bir şey yok...
Yarım saatlik bir operasyon olacak. Lokal anestezi ile seni uyutmadan ameliyat
edeceğiz, daha çabuk yemeye içmeye başlarsın." dedi.
Oturttular ve belimden iğne yaptılar, masaya
uzattılar. Ayaklarıma doğru bir sıcaklık yayıldığını hissettim. Görevlinin
ayağını kaldır demesiyle ayağımı kaldırmak istedim. Ayağım hissisleşmişti,
sanki yoktu. Yüzstü yatırdılar ve başladılar... Sadece ameliyat makinelerini
görebiliyordum. Arkadan bistüri bıcak gibi sesleri duyuyor, ancak hiç bir şey
hissetmiyordum. Oda çok soğuktu...
Ya ölürsem diye düşündüm... Allahım ben iyi bir
insanım, ama çok iyi bir mümin miyim, bilemiyorum. İnancım tam olsa da
ibadetlerim çok düzgün değildi. Yarabbi beni bağışla, beni koru diye içimden
yalvardım inşallah bir şey olmaz diye düşünürken.
-Geçmiş olsun Metin Bey... 3 saat bir şey yemeyecek
içmeyeceksin...
Doktor odadan çıkarken görevliler ayağımı
alçılıyorlardı... Sedye üzerinde yine dar koridorlar ve çarpan kapılardan
gecerek odama getirdiler. Eşim, babam, kızım beni bekliyorlardı. Beni öptüler,
sarıldılar. Babam hala kızgındı.
-Ne işin var senin topla, diye bağırdı. Babam hep
böyleydi... Hep bağırır, kızar ama bizi çok severdi. Her zaman yanımızdaydı.
Canım babam...
On onbeş güne kada kalkar gezer işime devam ederim
diye düşünüyordum. Balık sezonu hazırlıkları ve ihale hazırlıkları... Beni
yoğun bir iş temposu bekliyordu. Çalışmak bana keyif veriyordu. Maaşımı
aldığımda bu benim hakkım diye düşünüyor işimi doğru ve zamanında yaptığım,
işten kaçmadığım için mutluluk hissediyordum.
Ayaklarımı hissetmeye başlamıştım. Dr Hasan Bey
içeri girdi. Ayağıma baktı.
-Yarım saat sonra yiyip icebilirsin, dedi.
-Hocam alçılar ne zaman alınacak, ne zaman
yürüyebilirim, dedim.
-Metin Bey önemli bir operasyon geçirdin. 3 ay
ayağın alçıda kalacak, 3-4 ay çalışamazsın. kendine dikkat et. Yere basmayacak,
ayağını yüksek tutacaksın. Geçmiş olsun, dedi ve cıktı.
Eyvah! ne geldi başıma?. Benim gibi gezmeyi
dolaşmayı çok seven, evde bir saat oturamayan adam, 3 ay evde nasıl kalacaktı?
Bu 3 ay bitmez dedim kendime...
...
Eve geldim. Kanepeye uzandım. Ayağımı yastıkla
yükseltim. Artık televizyonun kumandası arkadaşım olacaktı... Sağ olsunlar
dostlar, arkadaşlar... Biliyorum hiç yanlız bırakmayacaklar beni ama yine de 3
ay çok uzun bir zaman. Bu zaman nasıl geçer bilemiyorum...
Yazmalıyım, diye düşündüm... Anılarımı,
yaşadıklarımı, gördüklerimi, çevremi ve arkadaşlarımı yazmalıyım... Güzel de
olurdu. Anılarım olmayacak tesadüfler ve gelişmelerle doluydu, Hem hayatımı
anlatırken çevrem ve dostlarımı da hatırlamış olurum... Birkaç anımı
paylaştığım dostlarım da bunları yaz diye ısrar etmişlerdi.
Evet yazacağım... Bu sıkıntılı günlerim için güzel
bir uğraş olacaktı.. Bunu fırsat olarak değerlendirmeliyim...
/Metin
ÖZBASKICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder