Elimize aldığımız bir kutu; şehrimiz. Açıp açıp baktığımız, içindeki boşluğu
hayallerimizle doldurup şenlendirdiğimiz... Hayal ettikçe zenginleşen şehrimiz,
memleketimiz… Ama taşımak zordur hayalleri, küçük bir kutuyu doldursalar bile… Pazar
günü. Sokaklar tenha, insanlar sakin…
Eski garajların arkasındaki sanayi sitesini
geziyorum... Kepenkler inmiş, atölyeler, mağazalar kapalı. Biraz garipsiyor
insan, hüzünleniyor. Benim açımdan hüznün bir başka sebebi çocukluğumun
sanayide geçmiş olmasından. Güzel günlerdi, hareketli, bereketli günler...
Çalışan, üreten ve emeğin karşılığının alınabildiği günlerdi. Ustalar vardı,
kalfalar vardı, çıraklar vardı. Öğle molasında çeyrek ekmek arası kaşar, gazoz
şişesinde ayranla birlikte yenir, ustalardan gizli büfelerde sigara içilirdi. Şimdi eşya yerli yerinde ama sahibi yok. Eski,
yıkık dökük bir anıt gibi kalmış şehrin ortasında sanayi sitesi.
Daha dün Samsun'da yaşayan insanların emeklerini
sergiledikleri ve ailelerini geçindirdikleri ekmek kapıları ha kapandı, ha kapanacak.
Ordu, Amasya, Çorum gibi illerden Samsun'a gelen
işler biteli yıllar oldu. Adı geçen bu iller kendi sanayilerini, kendisini
temsil edenlerin çabalarıyla geliştirirken Samsun giderek küçüldü, küçüldükçe
göç veren, işsizlerin kahvehane köşelerinde zaman harcamak zorunda kaldıkları
bir şehir oldu.
Bir iki dost kaldı. Zaman zaman işim olmasa da
uğrayıp hal hatır soruyorum. İşlerin nasıl gittiğine dair sorduğum soruya
aldığım yanıt hep aynı… Kirasını ödemekte zorlananlar bir yana, çay ocağına
olan borcunu ödemekte bile zorlananlar var.
Her sabah bir umutla açılan kepenklerden bahsetmek
artık mümkün değil... Konuştuğum herkesin aklında asgari ücretle bile olsa
birisinin yanında çalışabilmek düşüncesi var. Hoş bu saatten sonra başka birinin
eline bakmak zor geliyor ama en azından sigortam ödenir, sağlık güvencem olur
diye düşünüyorlar. Burada mücadele eden insanlar için en önemli sorun bir
sağlık güvencelerinin olmaması, çünkü pek çoğu sigorta primini aylardır
ödeyememiş. Bu insanların başlarına bir iş kazası gelse kendilerinin,
ailelerinin ve çocuklarının yaşayacağı sıkıntıyı anlatmak mümkün değil...
Her şey nasıl bu hale geldi diye düşündüğümde ise
zamana ayak uyduramayan bir düzenin sonuçlarını görüyorum karşımda.
Gerçek böyle ama bu insanlar zanaatlarının, emeklerinin bir gün karınlarını bile
doyurmayacağını nereden bilebilirlerdi ki…
Kim onları uyardı ki?
Kim onları aydınlattı ki?
Kim onlara yol gösterdi ki?
Kim onlardan aldığı gücü onlar için kullandı ki?
Havalar giderek soğuyor. Yarın sanayi sitelerinde
yeni bir gün daha başlayacak. Yağ sobasında nasır tutmuş ellerini ısıtmaya
çalışan emekçilerin gözleri kapıda bir ekmek parası arayacak. Kalp atışları
yavaşlamış, soluk almakta güçlük çeken bir insan ordusu var Samsun'daki sanayi
sitelerinde. Ve bugün onlara "iyi olacaksınız" demek yetmiyor artık.
15.10.2010
/Dr Murat
ERKAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder