1 Ocak 2014 Çarşamba

Samsun'da Eski Ramazanlar -II


İftardan sonra bahçeye sıra sıra seccadeler konulurdu. İftara katılanlara diş kirası adı altında biraz para hediye ederlerdi. Ramazanda oruç tutanlar, iftar sofrasından kalkınca Akşam Namazını kılar, kahve içer ve biraz dinlenirler, sonra abdest tazeleyerek Teravi Namazına hazırlanırlardı.


Ramazanın ilk gecesinden itibaren mahalle davulcuları ( Davul eskiden mahalle bekçileri tarafından çalınırdı) maniler söyleyerek dolaşıp gezer ve halkı “Sahura” kaldırırlardı.    Ramazanın onbeşinde ve sonunda yine davul çalıp, maniler söyleyerek ev ev dolaşırlar ve bahşiş toplarlardı:
     
Ramazan geldi. Hoş geldi / Baklava tepsisi boş geldi.
Bu aya Sultan ay’ı derler / Kaymak ile baldan yerler.
Ezelden adet kılınmış / Bekçiye bahşiş verirler.
Bu mani üzerine bahşiş gelmezse, arkasından hemen şu mani gelirdi:
Bekçimiz kapıya geldi / Cümlenize selam verdi.
Darılmayın iki gözüm / Bahşiş almağa geldi.
Bu mani üzerine de bahşiş gelmezse:
Bize geldik, size geldik / İnce mercan, dize geldik.
Başlar tacı iki gözüm / Arz eyledik, size geldik. 
Beklenen bahşiş yine gelmezse:
Duvardan kedi atladı. / Bekçinin ödü patladı.
Merak etme bekçi baba / Bey kesesini yokladı.

Bu mani üzerine dolgunca bir bahşiş pencereden uzatılırdı.

Samsun’da ekonomik durumu iyi olan aileler, evlerinde “Mukabele” okuturlardı. Bu gelenek günümüzde de tüm canlılığıyla devam etmektedir.

Mukabele için Hafıza Hanımlar tutulur. Ramazandan üç gün önce başlar ve bayrama üç gün kalana kadar devam ederdi.   Mukabelenin bitiminde, Mukabele okutan,       Hafıza Hanıma hakkını helal ettirmek için bir miktar para verirdi.

Ramazanda İmsak vaktinden güneş batıncaya kadar hiçbir şey yenilip içilmediği için akşam yemeklerinin mümkün mertebe iyi ve kuvvetli olmasına dikkat edilirdi. Akşamüstü işlerinden çıkanlar, çörek yahut pide alarak evlerine dönerlerdi. Ramazan yaz aylarına gelirse, evlerde henüz buzdolabı olmadığı için kentin çeşitli yerlerinde satılan kar beyazı denilen kuyularda soğutulmuş kar’ı alarak evlerine giderlerdi. Kur’an okuyarak veya Selât-ü Selam çekerek iftar zamanını beklerlerdi.

İftar zamanı Tophane Tabyası’ndan atılan topla halka duyurulurdu. 1923 yılında Samsun Belediye Meclisi’nin aldığı kararla top yerine havai fişenk atılmasına karar verildi. Bunun içinde Fişenkçi Mustafa Efendi’ye tanesi 70 kuruştan fişenk imal ettirilmişti.  Oruç tutanlar akşam ezanının okunduğunu duyunca da iftar ederlerdi.
      
Ramazanda akşam yemekleri iftarlıkla başlar. İftarlık büyükçe bir tepsi üzerine sıralanmış küçük kristal veya adi cam tabaklar içindeki zeytin, peynir, pastırma, sucuk, bal, birkaç türlü reçel ve bulunursa hurma gibi çerezlerden oluşurdu. Su, tuz zeytin veya hurma ile oruç bozmak sevap sayıldığından bazı yaşlılar, iftar vakti gelince bir yudum su, bir zeytin tanesi veya hurma alarak yemeğe başlarlar, oruçlarını açarlardı. Sigara tiryakisi olanlar da orucunu bozar bozmaz sofra başında hemen sigara içenler de vardı. Ramazanda iftarlıktan sonra pirinç veya şehriye çorbası, akşam sofrasının vazgeçilmez yemeğidir. Çorbanın arkasından yenen yemeklerin sonunda mutlaka tatlı, komposto veya meyve gelirdi.
       
Ekonomik durumu yerinde olanların komşularını, yakınlarını iftara çağırmaları Samsun’da eski bir gelenektir. Ekonomik durumu yerinde olanların komşularını, yakınlarını iftara çağırmaları Samsun’da eski bir gelenektir.
     
Samsun’un bazı ileri gelen aileleri yaz aylarına rastlayan ramazanlarda Fener Bahçeleri’nde iftar yemeği verirlerdi. Bu iftarlara yemekten sonra Teravih kıldıracak olan imam, müezzin ve hocalarda ayrı bir masadan toplu halde yemek yerlerdi.

İftardan sonra bahçeye sıra sıra seccadeler konulurdu. İftara katılanlara diş kirası adı altında biraz para hediye ederlerdi. Ramazanda oruç tutanlar, iftar sofrasından kalkınca Akşam Namazını kılar, kahve içer ve biraz dinlenirler, sonra abdest tazeleyerek Teravi Namazına hazırlanırlardı.
     
Teravi Namazı kılınarak Camiilerden çıkılınca Hükümet Caddesi’nde, Belediye ve Saathane Meydanları’nda gezmeye çıkılırdı. O zamanlar özellikle Saathane Meydanı akşam gezintilerinin yapıldığı bir yerdi. Meydanda fındık, fıstık, çıtlak patlak gibi ufak tefek şeylerden başka, meşrubatın enfesi camekânlarda teşhir olunurdu. Şundan biraz, ötekinden de biraz alarak paketlere koydurulur ve oradan eğlence yerlerine doğru hareket edilirdi.
      
Çünkü Samsun’da; tiyatro, sinema, karagöz, hokkabaz gibi eğlence yerleri hep ramazanda açılır ve çoğalırdı. Bazı kahvehanelerde “Hamzaname” denilen her biri beşyüz sahifelik yetmiş iki cilt kitap okunurdu. Orada Hazret-i Hamza’ya ait bir narada yüz bin kâfirin han ile yeksan oluşu gibi hezeyanların haddi hesabı yoktu. Bu da Samsun halkına ait bir eğlence idi.

Karadeniz Oteli’nin (günümüzde Ticaret ve Sanayi Odası’nın bulunduğu yer) olduğu yerde de büyük bir çadır kurulur. Saz takımı, şantözler, kantocular, hokkabazlar İstanbul’dan gelirler ve Ramazan boyunca gösterilerini sürdürürlerdi.
        
Ramazanda Hükümet daireleri gündüz öğleden sonra birkaç saat kadar açılırdı. Fakat o da uyku ve eğlence ile geçerdi.
        
İstiklal Kıraathanesi’nde ise Karagöz oynatılırdı. Bütün eğlence yerleri sahura kadar açık kalırdı. Kış aylarına rastlayan ramazanlarda ise Samsun halkı genellikle kahvehanelere, gazinolara giderlerdi. Çünkü ayazlı gecelerde Fener Bahçeleri’nde verilen iftar yemekleri, Hükümet Caddesi’nde,      Saathane ve Belediye Meydanı gezileri geride kalmış, sokaklarda çocuk sesleri, kahkahaları duyulmaz olmuştur. 
/Baki Sarısakal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder