Bir zamanlar, cumartesi veya pazar günleri, şayet Fener Stadyumunda bir maç var ise, şehrin muhtelif kıraathanelerinde toplanan genç yaşlı taraftar grupları Belediye Gazhanesinin önünden Stadyuma doğru yaya olarak gürültülü bir şekilde giderlerdi. Maça gidişlerde, yoğun bir şekilde maçla ilgili kadrolar kurulur, dönüşlerde ise kritikler had safhaya varırdı. Çolak Sabahattinlerle başlayan, Gozgoz Yılmazlarla devam eden; Canavar Hamdilerin, Temellerin, Acunların ve daha nice Samsun futbol efsanesini yetiştirmiş olan, Demirspor, Irmakspor, Fenergücü, Yolspor taraftarının çiğnediği Fener Yolu tam bir bayram yeri olurdu tatil günlerinde.
Yolun bilhassa sol tarafı sebze bostanları ve yeşillikler içindeki bahçelerden müteşekkildi. Maç bitiminde bu bahçelerin önüne tezgâhlar kurulur; marul, soğan, turp satanlar fenerin bahçelerinin ürünlerini bir gayret gelen geçenlere satmaya çalışırlardı. Şimdi pazarlarda “yerli mi bunlar?”, diyerek sorguladığımız zerzevatlar o tarihlerde Fener patentiyle satılır, kalitesi konusunda hiçbir tereddüt olmazdı. Çünkü bahçelerin önüne kurulan tezgâhlardaki bahçe sahipleri, fenerin bunlar teranesini bir musiki ahengiyle geleni geçeni davet ederek çığırırlardı.
Şehirlerarası karayolundan, Fener Burnunun hemen eteğinden geçerek şehre ilk girenler, bu yeşil bahçelerin kenarından süzülerek merhaba dedikleri şehre, ilk akılda kalan bu görüntüler ile akarlardı merkeze doğru. İsa Baba Türbesinin eteklerinden aşağıya doğru vadiye inerek düzleşen eski bostanlar zaman içinde apartmanlaşmaya devam ettiler. Bazı kesimler yüksek yapı bloklarıyla doldukça yeşillik yerini müthiş bir bozlaşma ve grileşmeye bıraktı. Liman kavşağından başlayan ve Fener burnuna kadar devam eden bu alan, hem 1960 hem de 1986 imar plan süreçlerini de aynı anlayışla aşarak sivil ve de resmi binaların yerleşimleriyle paylaşıldı. DMO, Eski adıyla Bağ-KUR ve Fener Burnuna yakın olarak Posta Dağıtım Müdürlükleri, güzelim bostanların resmi yapılanmaları olarak sıralandılar vadiye. Sevindirici olan resmi binalar yoğunluğun aşırı derecede kesafet almasına mani bile oldular.
Tam Fener Burnunun başladığı ve sırt yaptığı şevlerin dibinde olan mağaralar da zamana mağlup olarak, bir kısmı yıkıldı ve yol açılmalarıyla tahrip oldu. Bu bölgeye SİT sahası olma özelliğini kazandıran mağaraların ve topoğrafyanın kaçak inşaat ihlalleri bugün bile insanı üzüyor ve estetik duygusunu zedeliyor. Çünkü Fener Burnu sırtlarına inşa edilen yapılaşmalar çok katlı oluşlarıyla insanları hayrete düşürüyor. Karayolunun üstüne devrilecek gibi akrobatik duruşları kent girişine hiç mi hiç yakışmıyor.
Ya yolun karşı yakası. Orası tamamen resmi yerleşimlere ve devletin yapılarına, yani TMO, MİT Topraksu ve Beden Terbiyesi gibi kurumların binalarına ev sahipliği yaptı. Bu çizgisel hat şu an DLH nın bulunduğu sahaya kadar biraz da kullanımı ve seyri dahi yasaklanan bir kimliğe büründü. İçine sadece belirli kesimin girebildiği bu bölgenin en popüler bölümü Fener Stadyumunun bulunduğu alan olarak hala cazibesini korumaya devam ediyor. Çevre yapılaşmalarının fazlaca tehdit edemediği bu bölümdeki küçük stadyum zamana karşı direnmeye hala devam ediyor. Arada DLH nın bulunduğu alan her ne kadar bir kesinti yaratsa da, Fener Plajı yeni formuyla şehir girişinde estetik bir tereddüde mahal bırakmayan formu ile belki de yeni bir planlamayla daha şık ve rantabl bir hale gelebilirdi.
Batı Park dolgusu ve estetik güzergâhına türlü çeşitli tenkitler, kritikler, eleştiriler yapıldı. Aslında bir planlama konversiyonu içinde, heyecanla tamamlanmaya çalışılan bu gayretlerin bir planlama süreci sonrasında yapılması Kente çok şey katardı. Bunu çok yazdık çizdik. Bu gün düşünülen bazı plan tadilatlarının Fener Plajıyla bağlantısı çok daha şık olabilirdi. Hatta düşünülen otel projeksiyonu, bu bağlantı kapsamında değerlendirilebilir; arazi yapılanmasına uyan, az katlı, Tarabya örneği bir yapı ile şehir tacı yaratılabilirdi. Kent kapısından ilk girene merhaba diyen bu türden bir yapıya, Samsun için ihtiyaç dahi var.
Böyle bir planlama anlayışından, neticesi hala çok net görülemeyen bir tedirginlik yerine bir fikir projesi kompozisyonu doğabilirdi. Sonrasında belki de bir şehircilik yarışmasıyla kolay anlaşılır olması sağlanarak olay genele yayılabilirdi. Çünkü şehircilik ve belde planlamalarında, çalışma dönemlerinin performansını anlaşılır hale getirmediğiniz zaman devamlı eleştiri alıyorsunuz. Kafanızın içindeki projeler ya tam manasıyla anlaşılamıyor ya da ütopya olarak kalıyor. Tatbikatı sonrasında ise idare mahkemelerine bol bol dava çıkmış oluyor. Tabiidir ki tercih, bizi idare edenlerindir ama bazen çalışmaların vitrinlenmesini beceremezseniz arkanızdan yazık oldu geçen yıllara denmesi muhtemel olabiliyor. Aslında oldukça çok çalışmış ama kadri anlaşılamamış yerel idareci örneği, o kadar çok ki!
Tercih kıssadan hisse kapabilenlere. İyi haftalar.
/Sacit ACAR
26.05.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder