14 Ocak 2014 Salı

Banliyö...

Doğma büyüme Samsunluyum. Her ne kadar Samsunluyum desem de muhabbetin sonu hep aynı yere gelir: "Aslen nerelisin"  Lafı uzatmadan söyleyeyim, Sürmeneliyim. Ama hayatımda bir kez bile gidip görmedim. Dedemin dedesi, Kör Süleyman'a kadar araştırabildim, ağaymış kendisi. Sonra kimine göre kan davası, kimine göre ekonomik nedenlerden Samsun'a göç etmişler.

O zamanlar Samsun'un en güzel yerleri, bugün hala akrabalarımın büyük kısmının oturmaya devam ettiği Selahiye ve Kadifekale'ymiş. Onlar da, mahalleyi mesken edinmişler. Öyle ki, babaannemin gelin olarak geldiği evden, Karadeniz uzun uzadıya görülürmüş. Bahçesinde semaveri yakar, Top Tepe'ye kadar şehrin irili ufaklı ışıkları arasında çaylarını yudumlarlarmış. Şimdi o evden bırakın denizi görmeyi, kapıdan dışarıya çıkmak için 12 basamaklı merdiven çıkıyoruz.

Çocukluğumdan liseye kadar, bütün zamanım neredeyse o mahallede geçti. İlkokulu Karadeniz İlköğretim Okulu'nda okudum. Anadolu Lisesi sınavlarını kazanıncaya kadar, mahalleden kopmadım. İlkokulda, hemen yanı başımızda, bugünkü Piri Reis Gazetecilik Okulu adıyla bilinen 50. Yıl Lisesi vardı. Kadifekale, Selahiye, Cedit, Kalkanca, Kara Samsun, Kalemkaya mahallelerinin ortak lisesiydi burası. 50. Yıl'ı eskiler bilir. Olaylarıyla ünlüdür. Mahallenin sorunlu tiplerinin olduğu, her gün ayrı bir kavganın yaşandığı, bahçesinde çam kozalağından çok, bali poşetine rastlanan bir yerdi. Öyle ki, okulun bahçesinde top oynarken, topun duvardan 50. Yıl Lisesi bahçesine kaçma anı, sanırım hiçbir korku filmi sahnesinde anlatılamaz. Hatta çoğu zaman, topu almamak daha mantıklı bir eylem olurdu bizler için. Bir keresinde hiç unutmam, bir arkadaşım (ne cesaretle) bahçeye geçmiş, tam tamına 4 tane topu bize geri atmıştı.

Elbette ki, bunların yanında öğretmenlerden de sık sık uyarılar gelirdi dikkatli olmamız konusunda. Çünkü, "müdürünü çöp kovasına tersten sokanların" olduğu bir okuldu orası. Bir ilkokul çocuğunun hayal dünyasıyla birlikte, 50. Yıl bizim için hep bir korku imparatorluğuydu. Jiletler, bali poşetleri, bira kutuları arasında geçen bir zaman dilimiydi ilkokul.

Okuldan çıkar, eve gider, üstümü değişir, atardım kendimi sokağa. Cicile, 9 aylık, gazoz kapağı oynardık. Ama en çok da Mete Adanır'da top oynamaya bayılırdık. Mete Adanır, Samsun'un sayılı spor sahalarından birisiydi o zamanlar. Tek özelliği, 2 tane kale direği ile betondan oturma yerleri olmasıydı. Büyük mahalle maçları bu kum sahada yapılırdı ama her maçın sonunda da kesin kavga çıkardı. Spor, bir zevkten çok eziyete dönerdi. Gençliğin enerjisini almaya sporun da gücü yetmiyordu.

Gece yarılarına kadar sokaktaydık. Lisede, mahalleden koptuğum dönemde bile, gece yarılarına kadar köşe başlarında duruduk. Hatta hatırlayanlar bilir, Samsun Emniyet Müdürlüğü bir dönem karar alarak, köşe başlarında durmayı yasaklamıştı. Şaka değil bu, gerçek. Çünkü köşe başında içki de içilirdi, esrar da... Yoldan geçene, hele ki "düşman" mahalleden ise, yan gözle bakılır, omuz atılır, kavga çıkarmak için elden gelen en varsa yapılırdı. Her gün yeni bir olay, yeni bir kavga yaşanırdı. Zaten, Samsun'un, "bulvar üstü-bulvar altı" kavramı da, bu zamanlarda ortaya çıkmıştır. Çünkü bu mahalleler, Samsun'un 'banliyö'südür. Geçen zaman zarfında, çok da bir şey değişmedi aslında. Yine Samsun'un en karmaşık yerleri bu mahalleler. Cezaevleriyle haşır neşir olmuş bir gençlik, esrarın, içkinin, hapın batağından çıkamamış bir gençlik, hayatla adaptasyon sorunu olan bir gençlik, enerjisini atamamış, atamayan, atacak mecralar bulamayan bir gençlik.

Hiç unutmam, "filozof" gibi arkadaşlarım vardı benim. Hayalleri olan, deli gibi okumak isteyen, bir fırsat doğsa, Samsun'a sığmayacak olan arkadaşlarım vardı. Şimdi kim bilir nereye savruldular.Tüm bunları anlatma nedenim, dün İlkadım'da gerçekleştirilen bir açılış. İlkadım Belediyesi, yeni bir Bilgi Evi'ni daha hizmete açmış. İçinde derslikler, bilgisayar odası ve kütüphane bulunan, projeksiyon cihazlı sınıfları olan, müzik, satranç, folklor, tiyatro kursların olduğu bir yeri, İlkadımlılara kazandırmış. Başkan Demirtaş ayrıca, herkesin hem fikir olduğu bir noktaya da değinerek, her mahallenin Bilgi Evi'ne ihtiyacı olduğunu söylemiş ve eklemiş: "Kaliteli ve bilgili insan yetiştirmek her şeyin üstünde gelir. Bu yüzden geleceğimizin teminatı gençlere eğitim adına yapılacak destek ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır"

Ne diyelim, Başkan doğru bir tespit yapmış. Samsun için, özellikle de İlkadım'daki "bulvar üstü" mahalleler; orada yaşayan çocuklar için büyük bir fırsat, büyük bir hizmet. Umarım, Başkan'ın dileği gerçek olur ve her mahalleye bir "bilgi evi" açılır. Unutulmamalı ki, çocuğa yatırım yapanlar, bunun geri dönüşünü fazlasıyla alır.

/Miraç ÖZTÜRK
14 Ocak 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder