Doğma büyüme Samsunluyum. Her ne kadar Samsunluyum
desem de muhabbetin sonu hep aynı yere gelir: "Aslen nerelisin" Lafı uzatmadan söyleyeyim, Sürmeneliyim. Ama
hayatımda bir kez bile gidip görmedim. Dedemin dedesi, Kör Süleyman'a kadar
araştırabildim, ağaymış kendisi. Sonra kimine göre kan davası, kimine göre
ekonomik nedenlerden Samsun'a göç etmişler.
O zamanlar Samsun'un en güzel yerleri, bugün hala
akrabalarımın büyük kısmının oturmaya devam ettiği Selahiye ve Kadifekale'ymiş.
Onlar da, mahalleyi mesken edinmişler. Öyle ki, babaannemin gelin olarak
geldiği evden, Karadeniz uzun uzadıya görülürmüş. Bahçesinde semaveri yakar,
Top Tepe'ye kadar şehrin irili ufaklı ışıkları arasında çaylarını
yudumlarlarmış. Şimdi o evden bırakın denizi görmeyi, kapıdan dışarıya çıkmak
için 12 basamaklı merdiven çıkıyoruz.
Çocukluğumdan liseye kadar, bütün zamanım neredeyse
o mahallede geçti. İlkokulu Karadeniz İlköğretim Okulu'nda okudum. Anadolu
Lisesi sınavlarını kazanıncaya kadar, mahalleden kopmadım. İlkokulda, hemen
yanı başımızda, bugünkü Piri Reis Gazetecilik Okulu adıyla bilinen 50. Yıl
Lisesi vardı. Kadifekale, Selahiye, Cedit, Kalkanca, Kara Samsun, Kalemkaya
mahallelerinin ortak lisesiydi burası. 50. Yıl'ı eskiler bilir. Olaylarıyla
ünlüdür. Mahallenin sorunlu tiplerinin olduğu, her gün ayrı bir kavganın
yaşandığı, bahçesinde çam kozalağından çok, bali poşetine rastlanan bir yerdi.
Öyle ki, okulun bahçesinde top oynarken, topun duvardan 50. Yıl Lisesi
bahçesine kaçma anı, sanırım hiçbir korku filmi sahnesinde anlatılamaz. Hatta
çoğu zaman, topu almamak daha mantıklı bir eylem olurdu bizler için. Bir
keresinde hiç unutmam, bir arkadaşım (ne cesaretle) bahçeye geçmiş, tam tamına
4 tane topu bize geri atmıştı.
Elbette ki, bunların yanında öğretmenlerden de sık
sık uyarılar gelirdi dikkatli olmamız konusunda. Çünkü, "müdürünü çöp
kovasına tersten sokanların" olduğu bir okuldu orası. Bir ilkokul
çocuğunun hayal dünyasıyla birlikte, 50. Yıl bizim için hep bir korku
imparatorluğuydu. Jiletler, bali poşetleri, bira kutuları arasında geçen bir
zaman dilimiydi ilkokul.
Okuldan çıkar, eve gider, üstümü değişir, atardım
kendimi sokağa. Cicile, 9 aylık, gazoz kapağı oynardık. Ama en çok da Mete
Adanır'da top oynamaya bayılırdık. Mete Adanır, Samsun'un sayılı spor
sahalarından birisiydi o zamanlar. Tek özelliği, 2 tane kale direği ile
betondan oturma yerleri olmasıydı. Büyük mahalle maçları bu kum sahada
yapılırdı ama her maçın sonunda da kesin kavga çıkardı. Spor, bir zevkten çok
eziyete dönerdi. Gençliğin enerjisini almaya sporun da gücü yetmiyordu.
Gece yarılarına kadar sokaktaydık. Lisede,
mahalleden koptuğum dönemde bile, gece yarılarına kadar köşe başlarında
duruduk. Hatta hatırlayanlar bilir, Samsun Emniyet Müdürlüğü bir dönem karar
alarak, köşe başlarında durmayı yasaklamıştı. Şaka değil bu, gerçek. Çünkü köşe
başında içki de içilirdi, esrar da... Yoldan geçene, hele ki "düşman"
mahalleden ise, yan gözle bakılır, omuz atılır, kavga çıkarmak için elden gelen
en varsa yapılırdı. Her gün yeni bir olay, yeni bir kavga yaşanırdı. Zaten,
Samsun'un, "bulvar üstü-bulvar altı" kavramı da, bu zamanlarda ortaya
çıkmıştır. Çünkü bu mahalleler, Samsun'un 'banliyö'südür. Geçen zaman zarfında,
çok da bir şey değişmedi aslında. Yine Samsun'un en karmaşık yerleri bu
mahalleler. Cezaevleriyle haşır neşir olmuş bir gençlik, esrarın, içkinin,
hapın batağından çıkamamış bir gençlik, hayatla adaptasyon sorunu olan bir
gençlik, enerjisini atamamış, atamayan, atacak mecralar bulamayan bir gençlik.
Hiç unutmam, "filozof" gibi arkadaşlarım
vardı benim. Hayalleri olan, deli gibi okumak isteyen, bir fırsat doğsa,
Samsun'a sığmayacak olan arkadaşlarım vardı. Şimdi kim bilir nereye
savruldular.Tüm bunları anlatma nedenim, dün İlkadım'da gerçekleştirilen bir açılış.
İlkadım Belediyesi, yeni bir Bilgi Evi'ni daha hizmete açmış. İçinde
derslikler, bilgisayar odası ve kütüphane bulunan, projeksiyon cihazlı
sınıfları olan, müzik, satranç, folklor, tiyatro kursların olduğu bir yeri,
İlkadımlılara kazandırmış. Başkan Demirtaş ayrıca, herkesin hem fikir olduğu
bir noktaya da değinerek, her mahallenin Bilgi Evi'ne ihtiyacı olduğunu
söylemiş ve eklemiş: "Kaliteli ve bilgili insan yetiştirmek her şeyin
üstünde gelir. Bu yüzden geleceğimizin teminatı gençlere eğitim adına yapılacak
destek ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır"
Ne diyelim, Başkan doğru bir tespit yapmış. Samsun
için, özellikle de İlkadım'daki "bulvar üstü" mahalleler; orada
yaşayan çocuklar için büyük bir fırsat, büyük bir hizmet. Umarım, Başkan'ın
dileği gerçek olur ve her mahalleye bir "bilgi evi" açılır.
Unutulmamalı ki, çocuğa yatırım yapanlar, bunun geri dönüşünü fazlasıyla alır.
/Miraç ÖZTÜRK
14 Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder