Bir derneğimiz olsun istedik... Mahallede; hastası
veya cenazesi olan ailelere zaman zaman kahvehanede veya ev ev dolaşarak yardım
toplanıyordu. Yardım toplayan kişi veya kişiler bazı dedikodulara mashar
oluyor; bu yüzden rahatsız oluyor, çoğu zaman da bu görevden kaçınıyordu. Yine
birarada olduğumuz bir sohbette Yusuf "Bir yardımlaşma derneği kuralım mı?
Gereken yardımları dernek kanalı ile yaparız. Hem resmi olur, hem de herkes
güvenir, destek verir. Hem yardımlar bir sistem içinde olur. Kimsenin de arkasından
konuşulmaz, yardım alan da rencide edilmez...Dernek kuruluş işlemlerini ben
yürütürüm." dedi.
Yusuf, Ben, Koçali, Kıvırcık, Faruk, Ali, Turgay,
Erdal, Çetom, Ramazan, Necati... Sürekli arkadaşlık yaptığımız, sözümüzün
fikrimizin bir olduğu bir arkadaş grubumuz vardı. Bizim desteğimiz bile
derneğin faaliyetleri için yeterliydi. Mahallemize karşı sorumluluklarımız
vardı. Bir şeyler yapmalıydık. Mahallemizi ve insanlarımızı bütün Samsuna
tanıtmalıydık. Derneği kurmaya karar verdik.
Derneğimizin Kuruluşunu tamamladıktan sonra
oturduk. Neler yapabileceğimizi tartıştık. Hasta ailelerin tedavi ve ilaç ihtiyaçlarını
karşılamak, cenaze evlerine zengin-fakir ayırmadan ikramlarda bulunmak güzel
olurdu. Biliyorduk ki mutluluklar paylaştıkça artar, acılar paylaştıkça azalır.
Bu çalışma mahallede dostluk ve kardeşliği pekiştirecek diye düşündük. Aramızda
topladığımız paralarla ilk bütçemizi oluşturduk.
Derneğimiz Futbol İl Temsilciliğinin düzenlediği
yaşlılar futbol turnuvasına katıldı. Karşılaşmalarda seyirci desteğimiz, davul
zurnalı tezahuratlar tüm sporseverlerin ilgisini çekiyordu. Maçlarımız her
bölgeden seyirci çekiyordu. Turnuvada doktorların kurduğu takım ile maçımıza
daha farklı çıktık. Temel amacımız tanışmak ve dostluklar kurmaktı. Gerçekten
de iyi dostluklar kurmuştuk. Devlet hastanesi önünde boyacılık yapan Yusuf'un
da katkısıyla çok başarılı olduk ve doktorların her maçına seyirci desteği
verdik.Turnuvadan sonra da Doktorlar ile özel halı saha futbol maçlarına devam
ederek bağları koparmamaya çalıştık. Seyircinin şovu ve ilgisi doktorları da
mutlu ediyordu. İlaç alamayan hastalarımızın ilaçlarını doktor dostlarımızın
katkısıyla az maliyetle sağlamaya başladık.
Her cenazede çay şeker torbalarıyla cenaze evini
ziyaret ediyor, acılarını paylaşıyorduk. Sıcak yemeklerle taziyeye gelenlere
ikramlarda bulunuyorduk. Mahallemiz de zengin yoksul ayrımı olmadan cenaze
evinde sabahlara kadar defin yapılana dek beklenir, acıya ortak olunurdu. Hasta
ziyaretleri yapıyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorduk. Dostlar bugünler
içindir düşüncesiyle mutlu oluyorduk.
O gün Başkan Yusuf'la Mariya ablanın evine elimizde
torbalarla hasta ziyaretine gittik. O yedi yaşlarında bir tanecik oğlu uzun
zamandır dermansız bir hastalıkla savaşıyordu. Kemik kanseri... Vücudu
ilerleyen hastalık nedeniyle hep yara olmuştu. Acılar içinde kıvranırken
babası, annesi ve ablaları onunla her dakika ölüyorlardı. Evden çıktığımda çok
kötü olmuştum. On gün uykularım kaçtı, huzursuz, neşesiz günler yaşadım.
Başkana -Bir daha beni böyle ağır hasta ziyaretlerine alma Yusuf. Ben çok
etkilendim hastalandım. Aferin sana. Hiç etkilenmiyorsun, dedim. -Bak Metin,
dedi. -Biliyor musun, ben niye her hastaya yardım etmeye çalışıyorum, diye
sordu ve anlatmaya başladı.
"Teneke mahallesi'nden Yavuz Selim
Mahallesi'ne gelen ilk beş haneden biri bizdik. Ben üçüncü sınıftan sonra okulu
bırakmıştım. Küçük evimizde altı ay yaşayamadan anam hastalandı. Babam onu
devlet hastanesine getirdi... Babam doktorun ne dediğini bile anlayamadan
anamın ilaçlarını alarak eve getirdi. İki üç ay anam hasta yattı. Aynı ilaçları
kullandık. Anamı kurtaramadık. Bize yol gösterecek yardım edecek kimse yoktu.
Kimse devlet hastanesinden iyi yer bilmiyordu ki? Ana acısı çok kötü hele bir
şey yapamamak hepsinden kötü... Küçük boyacı sandığımla Sağlık Müdürlüğü'nün
önünde ayakkabı boyuyordum. Doktorlar, müdürler, şefler ayakkabılarını boyatırken
onlarla konuşuyor; tanımaya çalışıyordum. 12 yaşlarındaki cocuğun soruları
hoşlarına gidiyor, sıkılmadan cevaplıyorlardı. Geçen zaman içinde beni çok
sevdiler. Beni sordular. Anamın ölümünü anlattım, "Keşke biz bir
görebilseydik." dediklerinde içimde fırtınalar koptu. Keşke keşke, o
zamanlar sizleri tanıyor olabilseydim diye hayıflandım. Oraya bütün doktorlar
geliyordu. Zaman zaman ücret almak istemiyordum. Bu onların daha hoşuna
gidiyor. Bana daha fazla ilgi gösteriyorlardı. Uzun bir dönem orada boyacılık
yaptım. Sonrada hiç bağlantımı koparmadım. Sırf anama bulamadığım yardımı,
ihtiyacı olan başkalarına vereyim diye... Onun içindir ki her hastaya koşarım,
yardım ederim. Anam beni görüyor diye düşünürüm... Yaa.... İşte bundan
Kardeşim..."
Yusuf'un asıl adı Selahattin olmasına rağmen
mahallede herkes ona "Yusuf" diye seslenir. Ben o itiraflarından
sonra hep ona "Başkan" dedim. Başkan ufak tefek, zayıf, yeşil gözlü,
esmer. Evli, biri erkek dört çocuğu var, altı torun sahibidir. Pek çok işe
girmiş çalışmıştır. Ayakkabı boyacılığından sonra Milli Piyango seyyar bayiliği
yaptı, sonra Canik Belediyesi'nde temizlik işlerinde çalıştı, pazarcılık yaptı.
Samsun Bakır Fabrikası'nda çalışmaya başladı. 2011 Şubat'ta emekli olacak... O
gerçek bir dost ve yardımsever. Bizi hep koşturdu, liderliğimizi yaptı.
/Metin
ÖZBASKICI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder