Senede iki kez camiye giderim,-eşimin her bayram
sabahı ağlayarak "toplumdan aykırı düşmeyelim" ricalarına dayanamadığımdan
oğullarımı alıp köy camisindeki yerimi alırım.
Bu sabah bayram namazında camimiz her zamankinden
kalabalık bir cemaat ile dolu idi, fındık toplamak için gelen Kürtler ve
yurtlarından mecburi hicret etmek zorunda kalan Suriyeli Arap kardeşlerimiz.
Biz köy halkı olarak 1864 yılında Kuzey Kafkasya’dan
sürgün edilmiş Çerkezleriz. Yani Suriyeli Arapların bugün yaşadıkları travmanın
katmerlisini 150 yıl önce yaşamış insanların üçüncü kuşak torunlarıyız, genlerimizdeki
soykırımla karışık zorunlu Hicretin kromozomları hala durmakta. Önceki bayram
namazlarından farklı bir bayram namazı kılacağımızın heyecanı ile camideki
yerime yöneldim,
Çerkes xhabzesi (görenek) gereği bizim camide
hiyeraşik bir saf tutma düzeni vardır, öyle her önüne gelen yerde saf tutmak
haynep (ayıp) tir. Benim yılda iki kez gelmeme rağmen camideki yerim bellidir
-sol ön cenahta üçüncü sıranın duvar dibi klimanın hemen altına denk düşer, es
kaza o bayram namazına gelememişsem bile yerim boş kalır (bu belki bana olan
saygıdan, büyük olasılıkla da mecburi gelişlerimdeki günahların es kaza münkir
meleklerince kendilerine yazılması korkusunda olan hemşerilerimin köylü
kurnazlığındandır).
Bu sabah her zamankinden farklı bir saf tutma olayı
yaşadık aslında onu paylaşmak için oturmuştum klavye başına ama yine
"gameti uzattım" Çerkes, kürt, Türk(eniştelerimizin kahir ekserisi
Türk’tür) ve mülteci Suriyeli Arap’lardan oluşan ilginç, ilginç olduğu kadar
hoş bir cemaat mozayiği oluşmuştu, bu curcunada bizim önceki saf tutuşlarımızda
birbirine karıştı, Bilinçli olduğuna ihtimal vermiyorum gayri ihtiyari –ya da
bilinç altının izdüşümü olarak köyün Çerkeş ahalisi caminin sağ tarafında saf
tuttu, Türk enişteler her zamanki gibi Çerkezlerin en arka sırasında
saflaştılar, Kürt konuklarımız kendilerini biraz daha "BİZDEN"
saydıklarından olsa gerek sol cenahta saf tuttular, Suriyeli Araplar ise çoğu
perişan kılıklı Kürtlerin arkasında çıkış kapısının hemen önünde kümeleştiler.
Ben her zamanki yerine yöneldim Arapların arasından
ilerleyerek görünüş itibari ile -pek Müslüman benzemediğimden olsa gerek-
kendilerinden olmadığımı gören Araplar ve Kürtler aralarında saf tutmamdan çok
hoşnut olduklarını hissettirdiler bana göz işaretleri ile birbirlerine beni
göstererek.
Bu saf tutuş beni oldukça duygulandırdı, tanrının
evi olmasına rağmen insanların bu kutsal saydıkları mekânda bile
"sahiplenme" egolarının esiri olmuşlardı.
Namaz sonrası köy geleneğimizdir cami avlusunda
xhabzemizce hiyerarşik sıralanıp bayramlaşırız. Bu seferde yine öyle yaptık ama
hiç kimse çıkıp Kürt ve Arap cemaati bayramlaşma saflarına davet etmedi, biçare
dostlarımız melül melül bakışıyorlardı. Aykırılık ruhuma işlemiş ya bu
durumlarda damarlarımdaki Soylu Şapsığ ŞPAŞİGO KITIJ SMAYLL'ın mirası anarşit
damarım kabardı cemaatın önüne geçip gençlik yıllarımdan içimde kalmış
"ajitasyonlardan" birini yaptım, sanırım camide imamın bayram
hutbesinden etkili oldu, Çerkez, Türk, Kürt, Arap tüm Müslümanlar olarak
kucaklaşıp ağlaşarak birbirimize sarıldık. En son imamla kucaklaşıp
bayramlaşırken kulağıma eğilip "hoca yine komünistliği gösterdin, ama hiç
de fena olmadı Allah için" diye fısıldadı. Komünist olmaktan her zaman
onur duymuşumdur. "Müslümanlar kardeştir" hadisinin Marksist tezahürü
olan "Dünya halkları kardeştir "şiarını hayata geçirmenin gönül
rahatlığı ile eve döndüm.
/Cemil BİÇER
24.09.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder