Farklı konuları yazarken en sıkıntılı olan
başlıktır. Farklı farklı konular yazıp tümünü bir başlık altında toplamak
zordur yani. Bu gün Samsun'da konuşulan ama basının yer vermediği ya da az yer
verdiği birkaç konuyu yazayım istedim. Olanlar, konuşulanlar Samsun'da olunca
başlık ‘Samsun' oldu. Samsun'da yaşananlara, konuşulanlara 8 Haziran
tedirginliğinden başlayayım.
Samsun'daki
siyasiler, Samsun halkı, Samsun basını 8 Haziran'da ikincisi yapılacak
"Bulanık davası"nı şimdiden konuşmaya başladı. "Samsun'dan
alınsın" diyenler var. "Samsun'da yapılmalı, bunun için şimdiden
gerekli önlemler alınsın" diyenler var. "Dava için kimse Samsun'a
gelmesin" diyenler de…
Kavga olur, şehrin düzeni bozulur, terörist saldırı
dahi olabilir gerekçesiyle tedirgin olanlar da çok.
Öncelikle belirtmeliyim ki; Dava Samsun'da
görülmeye devam etmeli. İsteyen herkes de bu davayı izleyebilmeli. Ahmet Türk'e
atılan yumruk imajını Samsun silmeli. 8 Haziran ve bu davanın sürecinde
yaşanacak her duruşma günü Samsun için bir fırsat. Duruşmalar olacak ve Samsun
duruşmaya katılanları ağırlayacak. Samsun konukseverliğini gösterecek. Elbette
ki devlet gerekli önlemleri alacak. Şehrin huzurunu sağlayacak. Güvenliği
sağlamak devletin işi. Samsunluya düşen ise bu davayı bahane edip sıkıntı
çıkartmak isteyenlere pirim vermemek.
8 Haziranı bir gerilim günü olarak görmemek. Davayı
davalılarına, davacılarına ve mahkemesine bırakıp günlük işlerine devam etmek. Çünkü
dava Türkiye Cumhuriyeti'nin mahkemesinde yapılıyor. Çünkü Samsun bu dava için
uygun görülmüş ve seçilmiş bir şehir. Kura ile belirlenmiş bir yer değil. Ve bu
seçilmişliğin olgunluğu Samsun'da hala var. Çünkü Samsun herkesi kucaklayan,
kimseyi ötekileştirmeyen kültüre sahip. Samsun'un demografik yapısına bakanlar
bu kültürü somut olarak görebilir. Samsunlu bu kültüre sahip çıksın yeter.
8 Haziran'da isteyen mahkeme için gelenleri
ağırlasın, istemeyen duymasın, görmesin, ilgilenmesin. Tekrar tekrar
vurgulamakta yarar var. Samsun'un imajını bozmaya kimsenin hakkı yok. Samsun
barış kenti olmalı. Huzur kenti olarak gösterilmeli. Samsun; Doğulu, Batılı,
yerli, yabancı ayrımı yapmayan kent hoşgörüsünü sürdürmeli. Unutmayalım ki; bu şehir bu devletin kurucu
şehridir. Bu ülke halklarını birleştirip devlet kuran şehirdir. Bu şehirde
yaşayanlar, bunun sorumluluğunu taşımalıdır. Kimse ama hiç kimse bir başkasının
hassasiyetini kaşıyacak eylem yapma veya söz söyleme hakkına sahip değildir.
Siyasi partiler de demokratik kitle örgütleri de
duygusallığın ve taraftar olmanın önüne akılcılığı geçirmeli, böyle hareket
etmelidirler. Unutmayalım ki; yaşayabileceğimiz başka bir Samsun ya da başka
bir Türkiye yoktur.
Samsun'un gündeminde iki özelleştirme var. Birincisi
öğretmenevi yemekhanesi. Kimin fikri, nerden çıktı? Hangi hakla? Öğretmene ait
bir yeri başkasının yapmak. Öğretmene hizmeti ticari kaygılarla başkalarına
ihale etmek. İhale koşulları nasıl olacak, o da merak konusu. İçki yasaklanacak
diyenler var. Düğün yapmak isteyen öğretmenler bu salonları nasıl tutacak
soranlar da. Ha bunun devamı da gelecek deniyor. Şimdi yemekhane, sonra
lokal-okuma salonu, daha sonra otel kısmı. Bir bakacağız ki öğretmenevi,
öğretmen oteli olmuş. Sakıp Sabancı'nın kemikleri sızlatılacak anlaşılan. Ne
mutlu böyle düşünen –tüccar-yöneticilerimize.
İkincisi bir özelleştirme değil, bir kapatma
niyeti. Samsun Büyükşehir'e ait "Yalova Gemisi Restoranı" kapatılıp
satılacak. Çalışanlara duyurulmuş. Böylece Muzaffer Önder döneminden kalan bir
güzel hizmet daha sonlandırılacak. Aynı zamanda içki servisi yapılan son
belediye tesisi de içkiden kurtarılmış olacak. Ne diyelim. Yusuf Ziya Yılmaz da
o çizgiye geldi demek ki. "Parti tabanına selam, yola devam." Zor
görünmese "Nice yıllara sayın Başkan" diyeceğim ama diyemiyorum çünkü
başkanın işi gerçekten çok zor.
Bir de Milli Eğitim'e yazıp bitireyim. Geçenlerde
İlkadım Kaymakamlığı bölgesindeki ilköğretim okulları bilim sergisi açtılar. Güzel
bir çalışma. Cumhuriyet Meydanı renkli görüntülerle doldu taştı. Ama birçok
okul, standına Atatürk'ün resmini koyma gereği duymadı. Vatandaş neden diye
sordu. Bilim sergisinde bilimsel çağdaş eğitimi başlatan devlet kurucusunun
fotoğrafı olmalıydı. Hiçbir okul yöneticisinin bunu unutmaya ya da ihmal etmeye
hakkı yok.
Yine TÜBİTAK ödül töreninde yaşanan ve basına
yansı(tıl)mayan bir protesto ile bitireyim. Liseli öğrencilere ödülleri
verilirken, bir dalda ödül alan bir genç; törene katılan siyasilerin ve siyasi
olmayanların bir eğitim grubuna yönelik methiyelerine dayanamayıp, "Burada
bilimi siyasete alet etmeyin" diye bağırmış. Ve belli bir süre
"Salonda tık yok" durumu yaşanmış. Olayı salonda bulunmuş birinden
duyunca ben de "Aferin o gence" dedim. Sizce de öyle değil mi?
27.04.2010
/Naci ALTUNCU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder