Osmanlı Devleti'nin tarihin süper güçleri arasında yer almasında kuşkusuz en önemli unsur kayıtlarının mükemmel tutulmuş olması, çok iyi muhafaza edilerek yüz yıllar sonra bile gerektiğinde istifade edilebilmiş olmasındandır.
En eskisi 1431 yılına kadar uzanan, toprağın mülkiyet ve kullanma hukuku, vergi tür ve miktarlarını saptamak için yapılan arazi ve nüfus sayımlarını kapsayan tahrir defterleri bile hâlâ elimizin altında ve istenildiğinde ulaşılabilecek derecede sağlam ve muhafazalıdır. Geçen haftaki yazımda vermiş olduğum rakamlar da temelde bu kayıtlara dayandırılmaktaydı.
Üstelik bu belgeler yıllardır açık ve dileyen herkesin hizmetindedir. Osmanlı Arşivi'nde Samsun'un demografik ve sosyo-kültürel yapısını da ortaya koyacak birçok belge bulunmaktadır. Trabzon Vilayeti salnameleri de ilimizin o yıllardaki durumu hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir.
1898 senesi istatistiklerine göre Samsun'un bağlı kazaları ve köyleriyle birlikte nüfus istatistiği şöyledir [Bak.(Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.),Y.PRK. DH, 10/42):
Yerleşim Birimleri
|
İslam
|
Rum
|
Ermeni (Gregor.)
|
Ermeni (Katolik)
|
Ermeni (protestan)
|
Samsun(Kavak dahil)
Bafra(Alaçam dahil)
Çarşamba
Terme
Ünye
Fatsa
|
31879
38536
47018
18087
46350
27511
|
32381
22561
2800
473
4104
1610
|
853
774
9297
1749
4043 761 |
65
430
|
62
|
Tabloda da görüldüğü üzere bölgemizdeki Ermenilerin önemli bir kısmı Çarşamba civarında yaşamaktaydılar. Samsun ve Bafra'da ikamet eden Ermenilerin anadil olarak Türkçeyi kullandıkları, adet ve ahlaklarının da Müslümanlara oldukça yakın olduğu, şarkılarını bile tamamen Türkçe söyledikleri yine tarihî kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Samsun Merkezindeki Ermeniler
Samsun Ermenileri çoğunlukla ticaretle uğraşmakta olup bu günkü Selahiye Mahallesi'nin bulunduğu yerde Ermeni Mahallesi olarak anılan mahallede ikamet etmekteydiler. 30 Ağustos İlköğretim Okulu'nun olduğu yerde ise kiliseleri mevcuttu. Mezarlıkları da yine bu kilisenin yanında bulunuyordu. Bölgedeki misyonerlik faaliyetlerinin sonucu olarak Katolikliği ve Protestanlığı kabul eden az sayıdaki Ermeniler de aynı mahallenin içinde ayrıca birer mahalle teşkil etmişlerdi. Samsun üzerine yaptığı değerli araştırmaları ile bilinen Baki Sarısakal'ın ifadesine göre Selahiye Camii, Protestan Kilisesi'nin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Gregoryan Ermenilerin kız ve erkek mekteplerinin yanı sıra Samsun'da bir de kolejleri bulunmaktaydı. Samsunun eğlence tarihinde de hayli etkinlikleri bulunan Ermeniler, Samsunun ilk sinemasını (Venüs) Ermeni Mahallesi'nde tesis etmişlerdi. Tomas Fasulyeciyan gibi Samsun tiyatrosunun bir çok önde gelen ismi de yine Ermeni idi (Bak: Baki Sarısakal, Samsun Eğlence Tarihi, SBB Kültür Yay., İstanbul 2007, s. 142-147, 201).
Şehir İdaresindeki Fonksiyonları
Ermeniler tüm Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Samsun'da da nüfusları nisbetinde yönetime dahil oluyor, kentin günlük hayatı ve geleceğinde etkili oluyorlardı. 1892 tarihli bir arşiv belgesinde, Bafra Kazası İdare Meclisi ile Bidayet Mahkemesi'ne gayrimüslim üye tayininde Rumlarla Ermeniler arasında yaşanan bir krizden bahsedilmektedir. Bu yerleşim yerimizde temsil işi öteden beri iki Rum ile bir Ermeninin aday gösterilmesi suretiyle yapılmaktayken bu tarihte Bidayet Mahkemesi azalığı için Rumlar, üyeliklerin üçünü de kazanmışlardır. Ancak Ermenilerin Şura-yı Devlete (Danıştay) yaptıkları itiraz başvurusu haklı bulunarak yine eskisi gibi haklarını korumaya muvaffak olmuşlardır (BOA, DH. MKT, 2009/81)
Samsun Ermenileri Üzerindeki Baskı ve Tahrikler
Arşiv belgeleri ve diğer tarihi kayıtlardan anladığımıza göre Samsun'da Ermeniler, yerli halkla iç içe sorunsuzca yüz yıllar boyu birlikte yaşamışlar. Ancak Rusların, 1850'li yıllardan sonra Kafkaslarda çoğu zaman Ermenileri de kullanarak gerçekleştirdiği baskı ve şiddetten kaçan Gürcü ve Çerkes muhacirlerden bir kısmının Samsun yöresine yerleştirilmesi ile bundan sonra yaşanacak olan sorunların da önemli ölçüde önü açılmıştır. Dahiliye
Nezareti'nden (İçişleri Bakanlığı) Trabzon Valiliğine gönderilen 18 Temmuz 1887 tarihli yazıda, Ünye ve Terme'deki Gürcü muhacirlerin burada yaşayan Ermenilere yaptıkları baskı ve zulümlerden haberdar olunduğu bildirilerek vilayetten acil önlem alınması ve adaletin yerine getirilmesi istenmektedir (BOA, DH.MKT, 1433/31). Bu tarihlerden itibaren huzurları kaçan Ermeniler, buna paralel olarak buradaki Rus konsolosları ve provakatörleri tarafından da tahrik edilerek Kafkasya'da Gürcü ve Çerkeslerin boşalttığı bölgelere göç etmeye teşvik edilmiştir. 1869 senesinde Ruslar tarafından aklı çelinen Kurşunlu Çiftliğine bağlı köylerde yaşayan 600 hane Ermeni'nin göçlerine devlet tarafından izin verilmemiş, yerlerinde kalmaları için vergi borçları silinmiş, mevcut vergilerinde indirime gidilmiş, hatta arazilerinin genişlemesini sağlamak üzere, talep edenlere Bafra'daki çiftliklerden de arazi tahsis edilebileceği ve burada iskan edilecekleri bildirilmiştir (BOA., İ. ŞD, 3/104). Hükümetin bu tür göçlere izin vermemesinin ana sebebi kuşkusuz iş gücü ve vergi kaybı kaygısından olabilir. Ancak yine aynı tarihte bu kez Çarşamba bölgesindeki göç talepleri üzerine devletin resmi makamları arasındaki yazışmalarda -hiç de bu kaygılara yer verilmeyerek- şu ifadenin kullanılması oldukça dikkat çekicidir: "...bu gibi durumların doğal neticesi olarak sefalet ve perişanlığa düşüleceğinden göçün önüne geçilecek sebepler üretilmesi...." (BOA., A.MKT. MHM, 431/8)
İlerleyen zamanlarda Ermeniler üzerinde bir de bizzat Ermeni vergi tahsildarlarının baskısı ilave olmuştur. Anadolu'da yürütülen iyileştirme çalışmaları çerçevesinde Eylül 1892'de hükümet müfettişlerinin tespitleri oldukça ilginçtir: "Canik Sancağı'na bağlı Fatsa Kazası mültezimlerinden (devletin resmî vergi tahsildarları) Öksüzoğlu Artin, Haçik, Karabet, ve Öksüzoğlu Avakim ve Mustafa kanunlara aykırı olarak "mültezim zabtiyesi" adı altında silahlı serserileri köylere göndererek ahalinin mallarını gasbetmek, darb ile adam öldürmek, kollarından adam asmak, ırza tasallut etmek, hamile kadınların çocuklarını düşürtmek gibi alçakça fiillere cesaret etmekte, ahaliyi inim inim inletmekte ve bazıların başka diyarlara ve ülkelere göç etmesine sebep olmaktadırlar. Fakir halka zulüm ve baskı ile servetlerini artıran bu mültezimler resmi sıfatlara da sahip olmaları sebebiyle, çirkin fiillerini devlete mal etmekte, bu vesile ile içerde hükümete karşı hristiyan ahalinin zihnini bulandırırken Avrupa'daki yandaşları da Osmanlı Ermenilerin mağduriyetini dile getirerek alemi velveleye vermektedirler." (BOA, Y.PRK, KOM. 8/27)
Tehcir
1915 yılındaki sevk ve iskân hadisesine gelene kadar bu gibi baskı ve propagandist faaliyetlerle önemli sayıda Samsun Ermenisi hükümetin engelleme çalışmalarına rağmen başta Rusya ve Amerika olmak üzere muhtelif ülkelere göç etmişlerdir. 30 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskan kararıyla Samsun'daki Gregoryan ve Protestanlarda diğer yerlerdeki
Ermeniler gibi Suriye ve Halep gibi güney bölgelere göç ettirilmiştir. Göç esnasında menkûl ve gayr-i menkulleri tespit edilerek kayıt ve muhafaza altına alınmıştır. Dinî müesseseler de yine aynı şekilde koruma altında tutulmuştur ( BOA, DH. EUM., 5. ŞB, 15/19 ). Bu göç öncesi birçok Ermeni aile, çocuklarını ve kızlarını Rumlar yerine Türklere emanet etmeyi tercih etmişlerdir.
Ermenilerin Samsun'u Terkedişleri
Eylül 1918 de yeniden yurtlarına dönmelerine izin verilen Ermeniler, Samsun'a döndüklerinde, bölgede mevcut Pontus ayaklanması olmasına rağmen kin peşinde koşmamışlardır. 1921 yılı sonunda ve 1922 Haziranında yayınladıkları bildirilerle İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi ile de ilişkilerini kestiklerini ve Ankara hükümetine sonuna kadar bağlı olduklarını duyurmuşlardır (Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun ikinci kitap, Samsun 2003, s. 56-57). Ne var ki yurdun diğer bölgelerinde yaşanan ve yıllar süren düşmanlıklardan sonra, yeni dönemde kendilerini rahat hissedemeyeceğini düşünen Ermeniler peyder pey yurdu terk etmeye başlamışlardı
/Mümin Yıldıztaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder