Amerikan askerleri tecavüz, adam
öldürme, Atatürk’e ve Tük bayrağına hakaret dâhil olmak üzere Türkiye’de
sayısız suç işlemelerine rağmen ceza almadılar: İşte o suçlar:
Amerikan askerleri tecavüz, adam
öldürme, Atatürk'e ve Tük bayrağına hakaret dahil olmak üzere Türkiye'de sayısız
suç işlemelerine rağmen ceza almadılar. Amerikalı askerlere görev başındayken
müdahale edilmiyordu..
Türkiye’deki Amerikan Dehşeti
Kronolojisi!
Marshall Yardımı ve NATO görevleri
nedeniyle Türkiye’de bulunan Amerikalılar, 1950–1970 yılları arasında Türk
bayrağına ve Atatürk’e hakaret başta olmak üzere ırza geçmek, kaçakçılık, adam
öldürmek, esrar satmak gibi sayısız suç işlemiş, ancak bu suçların hiç
birisinden ceza almamışlar.
Kırmızı Çizgi Dergisi’nin Temmuz
sayısında İlhami Yangın imzasıyla yayınlanan araştırmaya göre, Türkiye’de görev
yapan Amerikalı askeri ve sivil personelin çok sayıda suç işlediği, bunların
çoğundan ise ceza bile almadığı ortaya çıkıyor. Türkiye NATO’ya üye olduktan
sonra ülkemizdeki Amerikalı asker ve uzman sayısı 30 bine ulaştı. İkili
anlaşmalar gereğince, Amerikalılar görev başındayken Türk polisi onlara
müdahale edemiyordu.
Bu ise Amerikalıların cesaretini
arttırdı, güpegündüz adam vurdular, sokakta insanlara saldırdılar, bayrağımıza
ve Atatürk’e hakaret ettiler. Öte yandan, Amerikan asker ve uzmanlarının
işledikleri suçların basın organlarında yayınlanmasına da yasak getirilmişti.
Amerika
İle İlişkiler Başlıyor
1869 yılında Sultan Abdülaziz
zamanında Amerika’dan Türkülerimize konu olan 600 bin Martini tüfek ile 114 bin
Spingfield tüfeği alındı. Bu silahlar Amerikan iç savaşından (1861–1865) arta
kalan silahlardı. Savaş bittiği için Amerikalılar ellerinde kalan işe yaramaz
silahlarını satmak için Türklerle anlaşmıştı.
Amerika ile ikinci münasebetimiz
Birinci Cihan Harbi sonrasında oldu. Amerikalı General James G. Harbourd
emrinde 15 asker, 31 sivil 46 kişilik yüksek mütehassıs heyeti ile emrinde
Amerika’nın Akdeniz’de üstlenmiş savaş sahnesindeki kuvvetli donanması, o günün
değeri 750 bin dolar tahsisatı olduğu halde Türk topraklarına ayak bastı.
Amerikalı General’in görevi Türk topraklarında bir Ermeni devleti oluşturmaktı.
General Harbourd ve yanındaki heyet
Doğu Anadolu’yu gezdi, bölge halkıyla görüştü. 20–22 Eylül 1919’da Sivas’da
bulunan Mustafa Kemal Paşa’yla da bir görüşme yaptı. Bu görüşme Türk
tarihindeki en önemli görüşmelerden birisidir. Mustafa Kemal Paşa, Amerikalı
meslektaşını Ermeni propagandasına kanmaması için uyardı. Bölgenin tamamen
Türklerden müteşekkil olduğunu anlattı.
Görüşme sonrası ikna olan General bir
rapor yazarak Anadolu’nun Ermeni propagandasına feda edilmesinin tarihi bir
hata olacağını belirtti. Bölgenin tarih boyunca da Türk yerleşimi olduğunu
söyleyen General Harbourd, Ermeni devleti kurulması fikrinden vazgeçilmesini
istedi.
“Well
Come Missouri”
Amerika ile üçüncü önemli
münasebetimiz yine bir savaş sonunda oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın
galiplerinden Sovyetler Birliği’nin diktatörü Stalin, Kars/Ardahan ve
Boğazlarda üs kurma hakkı talep edince, Türkiye 1948’de Marshall yardımı almaya
ve 1951 yılında NATO’ya girmeye mecbur kaldı.
Stalin’in üs isteğinden hemen
sonrasında Türk-Amerikan diplomatik ilişkileri hızlanmaya başlamıştı.
Türkiye’yi, Sovyetlere kaptırmak istemeyen Amerika, Stalin’in üs talebinin
hemen ardından aradığı fırsatı bulmakta gecikmedi. Washington’da vefat eden
Türkiye’nin Amerika Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesinin Türkiye’ye
gönderilmesi gerekiyordu. Amerika bunun için donanmasının en gözde zırhlısını
Missouri’yi görevlendirdi. Japonya’nın teslim antlaşması da döneminin en büyük
zırlısı olan bu gemide imzalanmıştı.
1 Nisan 1946 günü Missouri zırhlısı
Cebelitarık Boğazı’ndan Akdeniz’e girdi. Washington’da ölen Türkiye Büyükelçisi
Münir Ertegün’ün cenazesini Türkiye’ye getiriyordu. Zırhlının süvari kaptanı
Rascol H. Hillenkolt’un yanında Truman’ın özel temsilcisi Alexander Weddel
vardı.
İstanbul’da ise konukları iyi
ağırlamak için hummalı bir çalışma sürmekteydi. PTT Missouri için seri bir
hatıra pulu bastırmış, Tekel ise piyasaya Missouri adında bir sigara
çıkartmıştı. Gazeteler bütün sayfalarını Missouri’nin ziyaretine ayırmıştı.
Gemi Dolmabahçeye yanaşacağı için
Karaköyden Beşiktaş’a kadar bütün evler aynı renge boyandı. Taksim alanında
ampullerden kocaman bir Missouri maketi yapılmış, geceleri ışıl ışıl
yanmaktaydı. Ayrıca camilerin minarelerine İngilizce “Well Come Missouri” yazan
mahyalar asıldı.
Tramvaylar, otobüsler, taksiler gelen
emirle yıkanıp temizlendi. Gazetelerde taksiciler, dolmuşçular röportajlar
veriyor, dost Amerikan askerlerine bedava hizmet edeceklerini, hiç birinden
para almayacaklarını söylüyorlardı.
Türkiye’deki bütün genelevler
taranarak en güzel kadınlar İstanbul genelevine taşındı. Ayrıca İstanbul
genelevi en seçkin doktorların başkanlığında inceden inceye gözden geçirildi. Bütün
kadınların temiz ve güzel elbiseler giyinmesi sağlandı. Missouri zırhlısı
gidene kadar Türk erkeklerinin içeriye alınmaması emri verildi.
Esnaflar zabıtalar tarafından tek tek
tembih edilerek para vermek istemeyen Amerikan askerlerinin zorlanmaması
istendi.
Ayrıca Eniyet Müdürlüğü Amerikan
askerlerine yardımcı olmaları ve ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda bütün
polis ve bekçilere kurs verdi. Amerikan askerlerine kolaylık gösterilecek,
kesinlikle kötü davranılmayacaktı.
İstanbul’un hem valisi hem de belediye
başkanı olan Lütfü Kırdar Taksim Belediye Salonu’nda Amerikan Başkanı’nın özel
temsilcisi ve gemi komutanları onuruna büyük bir ziyafet düzenlemek için
çalışmalar yapıyordu. Ankara’dan gelen bir emirle konukların Dolmabahçe
Sarayı’nda ağırlanması daha daha uygun görülerek hazırlıklar saraya kaydırıldı.
5 Nisan 1946 Cuma sabahı Missouri
Zırhlısı Dolmabahçe önünde demirledi. On binlerce İstanbullu ünlü zırhlıyı ve
Amerikan askerlerini görebilmek için Dolmabahçe önüne gelmişti.
Elçinin cenazesi kimsenin umurunda
olmamıştı. Bu nedenle, ne zaman nasıl çıkartılıp nereye götürüldüğünü kimse
göremedi. Ortalık bayram yeri gibiydi. Bu arada Amerikan başkanının özel
temsilcisi ve komutanlar zırhlıdan çıkarak onurlarına düzenlenen yemeğe gitti.
Truman’ın özel temsilcisi Weddel,
Dolmabahçe Sarayı’ndaki yemekten sonra Milli Şef İsmet İnönü ile görüşmek üzere
Ankara’ya hareket etti.
Bu arada binlerce Amerikan askeri
İstanbul sokaklarına dökülmüştü. En kısa zamanda hepsi körkütük sarhoş olmuş,
İstanbul tarihinde hiç yaşanmamış garip bir durum çıkmıştı ortaya. Önde sarhoş
Amerikan askerleri, onların arkasında onların her istediklerini yerine getirmek
için didinen görevliler. Barların, gece kulüplerinin önlerinde, yollarda “Yes!
Yes!” diye bağıran muhabbet tellalları.
Amerikan askerleri güpegündüz
yollarda, tramvaylarda, kızlara sarkıntılık etmeye başladılar. Karşı koyan,
kadın, kız, nişanlı, kardeş Amerikan askerlerinden dayak yemezse, polisten azar
işitiyordu.
Çok zaman geçmedi ki karakollar
dolmaya başladı. Ancak karakolları dolduranlar sarkıntılık eden Amerikan
askerleri değil, şikâyetçi olan İstanbullulardı. Polisler her ne olursa olsun
Amerikan askerlerinin karakola getirilmemesi için emir almışlardı.
Missouri Zırhlısı 9 Nisan 1946 günü
İstanbul’dan ayrıldı. Ancak yapılan anlaşma uyarınca daha fazla sayıda Amerikan
askeri, uzmanı ve personeli Türkiye’ye gelecekti. Bu sayı Türkiye’nin NATO’ya
üye olmasıyla birlikte 30 bin kişiyi aşacaktı.
Türkiye
Teksas’a döndü
Amerikalılar gelmeden kısa bir süre
önce gazetelerde Amerika’yı öven Türklere Amerikalıları sevdirmeyi amaçlayan
yayınlar yapılmaya başladı. Gün geçmiyordu ki, “Amerikalılar Türkiye’de petrol
buldular”, “zengin olduk”, “zengin maden yataklarımız gün ışığına çıkacak”,
“petrol yataklarımız Suudi Arabistan’dan fazla” haberleri çıkmasın.
Ve Amerikalılar geldiler
7.09.1050. Ankara Yenişehir’de oturan
Mr. Morris adındaki Amerikalı uzman kapısınının önünde bıraktığı
motorsikletinin çamurluğuna dokunan 11 yaşındaki Turhan adındaki çocuğu evinin
penceresinden av tüfeği ile vurdu. Yaralı çocuk hastaneye kaldırıldı. Mr.
Morris görevi başında olduğunu söylediğinden polisler dokunamadı. Amerikalı
ceza almadı.
3.01 1953. Amerikan Kongresi
üyelerinden Mr. Sonston, Kongrede yaptığı konuşmada Türkiye’deki Amerikalıların
sekreter adı altında metres tuttuklarını söyledi.
20.11.1957. Samsun’da Şehir
Gazinosu’nda Amerikalılar Atatürk’ün resmini yırttılar.
1957 yılında Ankara, İzmir ve
İstanbul’da yalnız erkek çocukların çalıştırıldığı fuhuş evleri çoğaldığı
tespit edildi.
30.09.1955. Samsun’da içki içen on
kadar Amerikan askeri ara sokaklarda nara atarak gezerken kızlara sarkıntılık
yaptılar. Kendilerini önlemeye çalışan ve efendi olmaya davet eden mahalle
bekçisini dövdüler. Olaya vatandaşlar da müdahil oldu. Amerikalı askerler
kendilerini önlemeye gelen jandarmalara da saldırıp bir jandarma eri ve bir
bekçiyi ağır yaraladılar. Çünkü karşılarındaki erler ve bekçiler aldıkları emir
nedeniyle Amerikalı askerlere zor kullanama konusunda uyarılmışlardı. Sonunda
halk galeyana gelerek Amerikalı askerlerin hepsini dövdü.
28.06.1955. Bir Amerikalı Hilton Oteli
asansöründe görevli kıza tecavüz etmeye kalkıştı. Kızın bağırması üzerine
yetişenler kızı kurtardı.
18.03.1959. Bill adındaki bir
Amerikalı 15 yaşındaki bir kıza tecavüz etti.
23.04.1959. Tuslog’da çalışan
Amerikalılar gece kulubünde Türklere çatarak kavga çıkarttılar. Dışarı çıkartılan
Amerikalılar burada da nara atarak etrafa küfredince toplanan halk tarafından
yuhalandılar. Amerikalılar polis kordonu altında evlerine götürüldüler.
13.08. 1959. Amerikalı çavuşların
yönettiği büyük bir kaçakçılık çetesi yakalandı. İki Amerikalı general ve iki
albaydan oluşan bir heyet Türkiye’ye geldi. Bu heyetten sonra bir başka heyet
daha Türkiye’ye gelerek olayın basına yansımaması için uyarıda bulundular.
Heyet hükümetten bu işi kapatmasını istedi. Mahkemeye yayın yasağı kondu. İki
Amerikalı mahkeme esnasında tanıkların önünde Atatürk’e küfretti. Bütün bu
olanlara ve tanıklara rağmen Amerikalılar delil yetersizliği gerekçe
gösterilerek bütün suçlardan beraat ettiler.
14.09. 1959. Amerikalı bir çavuşun
evini randevu evine çevirdiği tespit edildi 3 Amerikalı fuhuş yaparken
yakalandı.
7.11.1959. tarihi itibariyle Türkiye
içerisinde serbestçe çalışan dört Amerikan mahkemesi vardı. Amerikalılar Türkiye’de
300’den fazla suç işlemişlerdi.
15.04.1961. Amerikalı astsubay Calvin
Hubert, yol dışındaki bir çimenlikte uyumakta olan bir erimizi cipiyle kasten
çiğneyerek öldürdü. Gelen polislere görevli olduğunu söyleyerek serbest
bırakıldı.
18.04.1961. Amerikalı bir subay biri
on iki yaşında olan iki Türk çocuğunu özel arabası ile çiğneyerek öldürdü. Ceza
almadı.
15.06.1961. Evinde fuhuş yaptıran bir
Amerikalı karakola gelmeyi reddetmişse de polis kendisini karakola götürdü.
Amerikalının küçük yaştaki kızları çalıştırdığı tespit edildi.
16.07.1961. Amerikalılar plajda halka
ellerinde saldırmalarla hücum ettiler. Gelen polislere ise görevleri başında
olduklarını söylediler. Ceza almadılar.
18.03.1962. Bir Amerikalı çavuş Gebze
yolu üzerinde bir Türkü çiğneyerek öldürdü.
7.10.1962. Amerikalı kadın Binbaşı
Miltret Butler bir Türkü çiğneyerek öldürdü.
21.10.1962. Adana İncirlik Üssü
Sendika Başkanı Canan Bıçakçı bir açıklama yaparak üste çalışan Türk
görevlilere Amerikalıların kötü davrandığını, sürekli hakaret bulunduklarını ve
küfür ettiklerini söyledi.
22.10.1962. Amerikalı Çavuş John
Menemen yolu üzerinde bir Türkü çiğneyerek ölümüne sebebiyet verdi.
11.08.1963. İzmir’de büyük seks
partisi. Radar üssünde görev yapan Amerikalılar seks partisi düzenlediler.
Camlar açık olduğu için halk ortalıkta dolaşan çırılçıplar kızlar görünce
polise haber verdi. Amerikalılar gelen polislere görev başında olduklarını
söyleyince polis müdahale edemedi. 15 kadar küçük kıza tecavüz edildiği halde,
Amerikalılara dokunulamadı.
6.05.1964. Tuslog’da görevli bir
Amerikalı yüzbaşı ve çavuş Türk bayrağına hakaret etti.
11.05.1964. Bayrağı yırtan bir
Amerikalı Wilburd Martin “Bütün Türkler …. Çocuğudur” diyerek hakaret etti.
13.06.1964. Bir Amerikalı asker Türk
kadınına cebren tecavüz etti.
24.06.1964. Adana’da John adındaki bir
Amerikalı çavuş mahalle bekçisini vurdu. Bekçi Resul ağır yaralı.
28.11.1964. Bir Amerikalı çavuş zorla
bir kızın evine girmek istedi. Mahalle halkı kızın bağırması üzerine olaya
engel oldu. Kız sinir krizleri geçirdi.
6.12.1964. Ankara. Amerikalı çavuş
Veysel adındaki Türkü arabasıyla ezdi.
20.04.1966. Ankara’da çavuş Glen bütün
mahallenin gözü önünde bir bayanın kapısına dayandı ve kırmak istedi
vatandaşlar olaya engel oldu.
16.05.1966. Büyükadada otuz Amerikan
askeri içki içtikten sonra etrafa saldırdı, vatandaşları dövdü, sarhoş Amerikan
askerlerine polis müdahale edemedi.
6.08.1966 Çavuş Keith Esentepe’de
Mediha isimli bir kadını ezerek ölümüne sebebiyet verdi.
Aynı tarihte Diyarbakır’a 20 kilometre
uzaktaki Pirinçlik hava alanında korumakla görevli Türk birliğinin başındaki
subaya Amerikalı subay silah çekti. Birliğin başındaki Türk teğmenin adı Yılmaz
Baysan’dı. Amerikalılar teğmeni silah zoruyla hapsettiler. Türk birliğindeki
diğer askerler silahlarını alarak komutanlarını kurtardılar.
16.61961. Amerikalı S.W Topkapı Sarayı
Bağdat Köşkü’nden sedef kakmalı takımları çalarken yakalandı. İfadesinde
Türkiye’yi çok sevdiğini amacının hırsızlık değil Türkiye’den anı götürmek
olduğunu söyledi.
(Komünist propagandasına malzeme
olmasını engellemek amacıyla Amerikalıların Türkiye’de işledikleri suçlara
büyük ölçüde sansür uygulanmış, sadece Amerikalıların isimleri değil
mağdurların isimleri bile gizli tutulmuştur.
İnönü:
“Sökebilirsen sök!”
Amerikalı uzmanlar, askeri ve sivil
devlet kademelerine dolmuşlardı. İsmet İnönü bu konuda şunları söylüyor:
“Daha bağımsız, şahsiyetli dış
politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden bahsediyor. Nasıl
yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar
etraflı çalışmalarını yapacaklar, tekliflerini hazırlayacaklar. Yapabilirler mi
bunu?
Hepsinin etrafında uzman denilen
yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Muvaffak olamazlarsa işi
sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir
görev veriyorum. Neticesi bana gelmeden Washington’a gidiyor. Sonuç memurumdan
önce sefirden öğreniyorum. Böyle mi teslim ettik biz bu devleti? Bana şimdiye
kadar bunlar tarafından hazırlanmış derdimize deva tek rapor göstermediler.
Hepsi yasak savma kabilinden şeyler. Ne yapıyorsak kendi elemanlarımızla
yapıyoruz. Peki, bu binlerce adam “avara kasnak” gibi dolaşmıyorlar ya? Elbette
kendileri için önemli marifetleri var.
İstiklal Harbi’nden sonra sulh
anlaşmasında esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa hudutlar fiili bir
durum idi. Tazminat işini iki devlet aramızda hal ederdik. Bütün mücadele
idaremize tasallut yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük tavizlerde
bulunmaya hazırdılar.
Dayattık. Biz onların ne için ısrar
ettiğini biliyorduk. Onlar bizim niçin inatla reddettiğimizi biliyorlardı.
Böyledir bu işler. Peygamber edası ile size dünyaları vaad ederler, imzayı
attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Ondan sonra sökebilirsen sök… Gitmezler.
Ancak bu meselenin üstüne vakit geçirmeden eğilmek lazım. Yoksa ne bağımsız dış
politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döğersiniz. Fakat
zannetmeyin ki kolay bir iştir. Savuşturulan iki üç badire bunun yanında hiç
kalır. Teşebbüs ettiğinizde başımıza neler geleceğini kestiremem."
/İlhami
YANGIN
1.7.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder